Uçuyorummm! Alev saçıyorummm! Denizleri aşıyorummm! Şu zavallı insanlığın
yok edicisiyimmm!
Sen hiçbir şey bilmiyorsun ejder Vhagar!
Kara Dehşet Balerion, rüzgarın uğultusuna kapılmış uçarken, Vhagar’ın
hissettiklerini hissedemiyordu bir türlü, üzerindeki Fatih Aegon’un ağırlığıyla.
Yanında uçan Vhagar’ın zihninde belirdi huzursuzca;
‘Hiçbir şey bilmiyorsun Vhagar, bu yok edici uçuşumuz belki de aynı zamanda
bizim köleliğimizin başlangıcı olacak, belki ateşimizle aşağılarda korkuyla
kaçışan insanlara dehşet yaşatacağız ama bundan böyle isteklerimize ve
arzularımıza da gem vurulacak aynı insanoğlu tarafından… Keşke Targaryen’lerin
egemenliğini kabul etmeseydik, onları tepemize çıkarmasaydık. Merak ediyorum, acaba
biz özgür doğan son ejderler mi olacağız? Ya da bizim ölümümüzden sonra ırkımız
hala kendi başına hüküm sürebilecek mi bu diyarlarda bir zamanlar bizim
yaptığımız gibi?’
‘Çok derin düşünüyorsun Balerion, görüyorsun işte insanoğlu savunmasız!
İnsanlık önümüzde kaçışıyor, birleşirsek ne yapabilirler bize karşı?’
‘Sayıca fazlalar ve gitgide ürüyor, yiyip, içip, sevişip çoğalıyor, üstelik
akıllanıyorlar! Onları hafife alıyorsun Vhagar! Belki de sonumuz iyice
yaklaştı! İnsanlar uçamasa bile devasa gemilerle, yelkenli teknelerle denizleri
aşabiliyor, aklın ve zihnin alabildiğince mesafeler kaydedebiliyorlar!’
Gözbebeklerinin içini
Westeros’un ateşi sarmıştı, tam yüzyıl sonra, içini kaplayan tatlı ürperti önce
ılık ılık bedeninin ortasındaki kalbini harekete geçirdi, sonra tüm kemiklerini
ısıttı sırayla, yavaş yavaş. Simsiyah iki dev küreden uzanan bağlarla yeni
doğana erişmekteydi Balerion, raslantı eseri de olsa güçlükle oluşan zaman
tünelinde…
Benim bildiğim Volantis’ten Meereen’e giden en ucuz ve güvenli yol bir
balıkçıyı pataklamaktan geçmezdi, ne de King’s Landing’ten günlerce gemi
güvertesinde zaman geçirip Dorne’a ulaşmak gerekirdi. Bu mesafeler benim
gibiler için sadece birkaç saatlik uçuş bakalım Westeros’un ve Essos’un
insancıkları uçmayı ne zaman öğrenecekler?
İşin içine para girince dostluklar bozulur derler, belki biz ejderhaları da
dağların tepelerinde gizlenmiş devasa mağaralarından çıkaran ve insanların
emrine sokan güç de kendi aramızdaki altın kavgaları ve daha çok hazine kazanma
hırsıydı. Nereden baksan, aramızda gün aşırı para savaşları olurdu ve altınlar
hep en güçlünün olup gücünü kaybedene kadar onda kalırdı. Bizim bir Demirbank’ımız
yoktu, bizler faiz nedir, enflasyon nedir, açlık nedir bilmezdik. İnsanoğlunun
derdi bu, çoğaldıkça kaynaklarını tüketiyor, borç alıyor ve geri ödemek için
üzerine koyuyor. Braavos’a elçi olarak Lord
Tyrell gönderilince küçük konsey de Cersei’nin isteği doğrultusunda gitgide
küçülüyor.
Cersei’nin dini düşüncesi, dine inananların ve tanrılara hizmet edenlerin
bizzat eline silah alıp tanrıları için adam keserek şeriat adalati
sağlamalarını sağlamak. Zaman zaman irdelerim, din olgusu insanlara her daim
çeki düzen vermiştir, inanan ve inanmayan ve farklı inananların dengesi
geçmişte ve günümüzde sapkınlıkların ve rahatlıkların ve ölçüsüzce çoğalmanın
önüne set çekmiştir ve çekecektir. Biz ejderhaların altına tapmasıyla
insanların dine inanışları arasında kavga gürültü bakımından benzerlikler
görüyorum.
Bir nev-i şeriat uygulamasına geçmek isteyen Cersei, Margaery’ye o kadar
kızmış ki, kafasında bizzat kraliçeyi cezalandırmak, onu huzursuz etmek için en
büyük kafirlerden biri olarak gördüğü, altın ve güç içerisinde günahkar bir
biçimde yaşayan Loras Tyrell ile başlamak ve onu hapse attırmak var. Tabii akabinde
Tommen, eşinden aldığı direktifle hemen annesine koşuyor, oradan da bizzat Kral’ın
yazılı emrini uygulayan Yüce Serçe’ye. Fakat ona ulaşamıyor, kral muhafızları
ve din istismarcıları arasında bir güç savaşı başlamış bile, şehirde halkın
krala olan tepkisi arttıkça şiddete başvurmadan Loras’ı kurtarmanın bir yolu
olmadığını anlıyor çaresiz kral ve gitgide kuklalaşarak süklüm püklüm eşinin
yanına dönüyor. Yetkilendirme insanoğlu arasında hep sorun olmuştur, ya ipin
ucunu kaçırmamak adına kimseye yetki verilmez ya da etkilerini kestirmeden
fütursuzca görevlendirilen insanlar işi suistimal edip sonucunda kellelerini
kaybederler.
Yetki konusunda en etkili görünen Jon Snow, Kara Kale'de yazılar göndererek,
Lord Bolton dahil, tüm civar lordlarından adam istiyor, sonuçta duvarı
ellerinde kalanlarla koruyamayacakları ortada. Stannis Winterfell’e gitmeye
hazırlanırken, ışığın rahibesi, cazibeli Lady Melisandre şansını son bir kez denemek
için Lord kumandana uğruyor, çıplak bedeniyle onu kandırmaya baştan çıkartmaya
ve yola sokmaya çabalıyor. Işığın tanrısı insanları boşuna kadın erkek olarak
yaratmamış, o vücudu görünce anlayabiliyorsunuz, bence ve herkesçe birleşip
bütünleşmeleri gerekiyor, ama bu Snow piçine göre gerekmiyor! Senden nefret
ediyorum Jon Snow! Hayallerimi söndürdüğün için! Prensiplerini körükörüne koruduğun
için! Bilinmeze ufacık beyninle karşı koyabildiğin için! Sonuçta hiçbir şey
bilmiyorsun Jon Snow!
Stannis’in yanık yüzlü kızı babasının ruhuna erişmeye çalışıyor, ondan
utanıp utanmadığını öğrenmek için sorular soruyor. Dakikalarca konuşup Gri
hastalığa nasıl yakalandığının hikayesini anlatan babası belki kızın üzüntüsünü
azıcık hafifletebiliyor ama onu ne kadar çok sevdiğini haykıramıyor dünyaya,
onun için tüm dünyayı karşısına alabileceğini söylüyor ama ona doyasıya sarılıp
öpemiyor, babalık hakkında hiçbir şey bilmiyorsun Stannis Baratheon!
Sansa Stark, Winterfell zindanlarında halasının mezarı başında Lord
Baelish’ten halasının hikayesini dinliyor. Rhaegar Targaryen halasını seçip,
kaçırıp ona sahip olduğu için onbinler öldü yıllar önce. Lord Baelish’e göre
Stannis Winterfell’i alacak, Sansa’yı kuzeyin koruyucusu ilan edecek, aksi olup
Bolton’lar galip gelirse Sansa zaten onları idare edebilecek kapasitede bir
kadın gibi görünüyor. Serçeparmak’a göre her halukarda kuzey Sansa’nın olacak. Sen
de Ramsey Bolton hakkında hiçbir şey bilmiyorsun Lord Baelish!
Meereen yolundaki kayıkta eli, kolu ve ağzı bağlı Tyrion bağırış çağırışla
Jorah Mormont’u bıktırarak ağzını açtırtıyor, ilk isteği şarap tabii ki. Zeki
Tyrion tüm hikayeyi kısa sürede çözüp kısa sürede durumu özetliyor ve boşa
kaçırıldığını anlatıyor Jorah’a, kendisi zaten Targaryen kızına gidiyordu
kaçırılmadan önce, açıksözlülüğünden dolayı da dayağı yiyip oturuyor aşağıya.
Her şeyi sen en iyi bilirsin çünkü kodumunun Cücesi!
Bir başka hiçbir şey bilmeyen de Meereen’de konsey sonrası, Khaleesi Sir
Bariston’dan ağabeyi Rhaegar’ın şarkı söylemeyi sevdiğini, hem de çok iyi
söylediğini öğrenen Khaleesi. Çukur savaşlarını tekrar başlatmasını isteyen
Hizdhar Zo Loraq’ı huzuruna kabul edip onu düşüncesizce reddederken halkın ayaklanmaya
başladığının hala farkında değil. Harpy çocukları halkı çoktan arkalarına alıp
tuzak kurdukları Lekesizleri ve İkinci Oğulları kıstırıp kesmeye başlamışlar
bile. Sayıca giderek artıyor, pusuda yaraladıkları ve kıstırdıkları Gri
Solucanı ellerindeki mutlak ölümden kurtaran ise Sir Bariston oluyor. Neredeyse
9-10 Harpy çocuğunu kılıcıyla tek başına kesen Bariston Selmy, Gri Solucan’ın
yanında ağır yaralı halde yere yığılırken bakalım Daenerys Targaryen’i bundan
sonra kim koruyacak çok sevdiği halkından? Kabul et, yöneticilik hakkında hiçbir şey
bilmiyorsun Khaleesi!