Arya Stark Braavos’un Siyah- Beyaz evinde temizlikçiliğe başlamış, yerleri
süpürüyor. Gerçekte istediği Jaqen H’ghar gibi yüz değiştirebilen adam olmak, başlangıçta
bir nevi çırak olmak ona. Ama hala hiç kimse olmaya hazır değil, cevapsız soruların
arasında kalmış, yeni kapıların ona açılabilmesi için geçmişinden tüm
eşyalarından kurtulmak, yeni biri olmak zorunda. Sakladığı kılıcı hariç her şeyini
denize atıyor, etek giyip kadına benziyor sonunda… Küçük bir kadın olmak
kaderinde var Arya Stark oysa ejderha olsan ne hoşuma giderdin.
Arya’nın
kılıcını denize atamaması insanların her şekilde geçmişine geri dönme kapısını
açık bırakması içgüdüsünü yansıtıyor. Bir şekilde yeni yaratılan geleceğinde
tutunamazsa gerisin geriye kolayca yönelmesini sağlayabilme umudunu koruyor toprağa
gömdüğü kılıcıyla. Ya da ben ejderhayım ne anlarım ki bu işlerden diyerek,
sadece anılarına, Stark adına ve ağabeyinin hediye ettiği kılıca sahip
çıktığını söyleyebilirim. Sonuçta insanlar değer verdiklerini gömerler, sonra
belirlenmiş olan gömü yerlerini canları istediklerinde ziyaret ederler, kimi
dua okur kimi şarkı söyler. Siyah Beyaz hane ile birlikte yerel halkın dini
inanışlarına da bir geçiş olduğunu ilk defa farkettim, şahsen ben insanların
ejderhalara tapmalarını daha çok isterdim.
Günümüzün King’s Landing’ine kısa süreli bir uçuşum olmuştu hafta sonunda,
insanların pek de taht kavgaları ve oyunlarla ilgilenmediklerini hayretle
gözlemledim. Güzel havaların da etkisiyle millet kendini parklara bahçelere
atmış gezdikçe geziyordu ferah ve geniş ortamlarda. Uykusuz gecelerimin daracık
hazine odamdaki King’s Landing’indeyse halk kraliçe olacak Margaery’i iyice
benimsemiş durumda. Tommen ile evlenme töreninde bunu iyice farkeden Cersei
huzursuzluk içerisinde. Düğün gecesi kral ve kraliçeyi yatakta doğru
pozisyonlarda göremiyoruz. Ne yazıkki aralarındaki yastık sohbeti
sevişmelerinden uzun sürüyor ve konuşmalarda Margaery inceden inceden içine
işleyerek Tommen’i annesinden soğutmaya başlıyor. Yeni kraliçe öyle etkili ki
bu konuda, ertesi günün sabahı Tommen’in ilk işi annesine gidip onu Casterly
Rock’a göndermeye çalışmak oluyor. Henüz ölen ağabeyi Joffrey gibi krallığa
alışamadığı için sözlerinde emir yerine istekler var sadece. Çocukluğunun
kehanetinin gerçekleştiğini gören düşünceler içersindeki Cersei kraliçe
Margaery’ye haddini bildirmek için yanına gitse de kadının mekanından süklüm
püklüm ve arkasından dalga geçilerek geri dönüyor.
Ama boşuna tilki dememişler, kimse demiyorsa da ben demiş oldum, Cersei’nin
kafasında kimbilir ne planlar geziniyor ki küçük konseye ayağına gelip dini
fanatikleri şikayet eden High Sept’i zindana tıkıp, fanatiklerin lideri Yüksek
Serçeyi yeni High Sept tayin ediyor! Yavaş yavaş dini öğeler her şehirde halkın
arasına yansımış durumda. Eski Baş Rahip, yani yedi inancının High Sept’i, Lord
Baelish’in zevk evinde ibadet edeceği kızları seçmekteyken, yeni Baş Rahip
çıplak ayakla yoksullara yiyecek dağıtıyor. Burada anlatılan tezatlıktan benim
anladığım, ‘dininizi ayağınıza göre uzatın, yoksa uzayın kardeşim’, olmalı. Her
ne kadar çıkarcı içten pazarlıklı insanlardan nefret ediyorsam da, içlerindeki bazı
güzel insanların dönüp dolaşa bana tapmalarını istiyorum, öyle evire çevire
birbirlerine tapmasınlar!
Winterfell hala işgal altında ve kuzeyde Ramsey Bolton insanların derisini
yüzmeye devam ediyor. Moat Cailin’de babası Ramsey’e kuzeydeki
hükümdarlıklarını devam ettirmelerinin zalimlikle değil güzellikle
olabileceğini anlatıyor, tam ona uygun kızı bulmuş. Sansa Stark, Moat Cailin’in
kapısında kaderine ve Lord Baelish’e isyan ediyor, ağabeyi Rob’u sırtından
bıçaklayan adamın oğluyla evlenmek istemiyor ama çaresizce boyun eğiyor kaleye
girerken. Ramsey ile Sansa’nın tanışmaları kaledeki bazı kadınların hoşuna
gitmese de Bolton’un eski piçini çok memnun ediyor, yeni bir oyuncak ona
mutlaka yeni heyecanlar verecektir, onun canını hiç yakmayacağına dair söz de
veriyor Lord Baelish’e, bakalım ne kadar tutabilecek. Yalnız bu Sansa’da
saçlarını koyuya boyatınca mı büyüdü, büyüyünce mi saçlarını boyadı, giysileri
filan, yavaş yavaş ısındırmaya mı başladılar nedir? Sonuçta pek çok insanın
gitgide daha çok hayal etmeye ve ısrarla beklemeye başladığı vuslatı yaşatacak
gibi duruyorlar bu sezon içerisinde… Stark kızkardeşler gururla sunar!
Tepede Sansa ve Serçeparmak’ın kaleye girişlerini izleyen Lady Brienne ile
Podrick arasında da bir yakınlaşma, yavaş yavaş birbirlerine alışma ve ısınma
oluyor. Daha ne kadar ileri gidebilirler birbirlerine ısınmakta bilemiyorum, hatta
bırakınız bunu görmeyi, aklıma dahi getirmeyi istemiyorum. Ateş başında birbirlerine
geçmişlerini, çocukluklarını filan anlatırken ve benim gözlerim kapanmışken hangisinin
hikayesi daha gereksiz bir türlü karar veremiyorum, ortada tek aklımda kalan
ise Lady Brienne’in Renly’nin ölümünden ağabeyi Stannis’i sorumlu tuttuğu ve
bir gün mutlaka öcünü alacağını söylemesi.
Diğer bir öç alma uzmanı Kuzeydeki Stannis ise Jon Snow’u kandırıp
ailesinin öcünü alması için ona fırsat tanımak istiyor. Bir istese yanı başında
Jon Stark olarak yer alacak ve 15 gün içerisinde adamlarıyla birlikte beraberce
Winterfell’e harekete geçecekler. Jon bunu kesinlikle reddediyor, artık gece
nöbetinin komutanı ve işi gücü duvarı korumak, ancak yanlarından ayrılırken
ikna edici Dawos Seaworth’un konuşmaları Jon’un kafasının karışmasına sebep
oluyor, koruma ve kollama yeminleri sadece duvarı değil belki de tüm
Westeros’u, hatta tüm dünyayı kapsıyor. Yine de adaleti sağlamaya Duvardan,
kara kale içerisinden başlamak gerek, ve uzun zamandır da önemli bir insan
kellesi uçmamıştı Westeros’ta. Jon başta rakibi Alliser Thorne’a paye verip
yücelterek onu bir nevi yanına çekiyor, sonra haddini bilmez Janos Slynt’in
kafasını etkileyici bir biçimde keserek liderliğe adım atıyor.
Volantis şehri girişindeyse Tyrion bildiğin kadınsızlıktan kafayı yemek
üzere, tekrar ettiği tek cümle arabadan çıkması gerektiği ve aklını kaybederse
Daenerys Targaryen’in işine yaramayacağı. Halbuki bir bilse kadının ne hevesle
üzerine atılıp şevkatle... Ehem neyse bu konuya sonra bakarız. Tyrion sonunda
Varys’i ikna ederek Volantis sokaklarında gezinmeye başlıyor, kerhanelerde
sevişeceği kadın bakınıyor, fakat kaderde onun kısmetine düşen, işemesini
bitirene kadar onu sabırla bekleyip akabinde sepetine atan Jorah Mormont
oluyor. Ben de Taoizm’den tek anladığım ‘Taocu sevişme ve seks’ adlı kitapçıkla
başbaşa kalıyorum gecenin bir yarısı, yine uykusuz ve yine keyifsiz.