Sabah erkenden uyanıp her
zaman yaptığım gibi bir sosyal medya turu attım. Her yerde Mahir'in Feride'yi
uyurken izlediği o şahane fotoğraf! "Keşke önceden görmek kısmet
olsaydı" şu fotoğrafı diye ufaktan da bir sitem yolladım ama mevzu bu
değil. Bilmem niye bir mutluluk geldi, oturdu yüzüme. Olacak dedim, olacak az daha
sabır! Sonra gelen bölüm etiketiyle daha bir umutlandım iyi şeyler olacağına,
hem adalet ve artık yan yana göremediğimiz sevdalılarımız adına. Evet, bölüm
yanıltmadı bizleri. Sıkmadan, acılara boğulmadan bir bölüm izledik.
Geçen
haftaki bol acılı bölümden sonra tüm Karadayı Ailesi'yle bölümün mutluluğunu
paylaştık. Herkesi mutlu mutlu uykuya yolladık uzun zaman sonra. Hem sevda
adına bol bol Mahir ve Feride'yi bize izleten, hem de tüm kötülüklerin
sebebinin adalet önüne çıkmasına büyük bir adım attığımız güzel bir bölüm
izledik. Birlikten kuvvet doğar sözü gerçek oldu ve Feride gücünü Mahir ile
birleştirip delile zor da olsa ulaştı. Asıl bomba bölüm sonundaydı her zaman
olduğu gibi. Delili çantasına atan Feride'miz adliyeye gelip karşılama
komitesine tekmil verince eyvah "gene mi?" nidaları atarken bizler,
en ters köşemizi gördük. Olsun biz ters köşeleri de sever olduk son zamanlarda.
Beni eller gibi görme sen benimsin ben seninim*Neşet Ertaş
Feride'nin
zekâsına her zaman hayranlık duyanlar şaşırmadı olana zaten. Ama Feride en az
Mahir kadar gözünü karartmış halde artık. Bence "Kara"dayılık eğitimi
Mahir'den layıkıyla alan Feride bu bölüm gene muhteşemdi. Mahir "hiç
konuşmasın, sadece bakışları ile oynasın" izlerim diyen ben kendini tutup
Feride'yi öpmemek, dokunmamak için gösterdiği üstün başarıdan dolayı umutlarımı
önümüzdeki haftaya devrediyorum. Mahir ile Feride sahnelerinde ki
dokunmak/dokunamamak, gözümü nereden nasıl kaçırsam da yakalanmasam derken
gözlerinde kaybolmak, bu kadar acıyı yaşayan sevdasına bir defa sarılıp teselli
edemeyen ve temas seven bir Mahir için gel-gitlerin söze dökülmesi, hasreti
öyle güzel yansıttılar ki o ekrandan bizlere. Çakmak çakılsa sanırım hep
beraber patlayacaktık. Haftaya büyük olay çıkar demedi demeyin. (Bölümün etkisinden
midir bilmiyorum ben bile klasik tarzımın dışına çıktım ama arada değişiklik
iyidir.)
Elinle ağzını kapatmana hiç gerek yok. Nefesi kesildi zaten.
Hep
demişimdir "en uzak mesafe iki olmaz yürek arası" diye ama Mahir ile
Feride'nin bitmeyen sevdasından olmaz olan her ne varsa olur, çok da güzel olur
emin olun. Niye mi? Bizim için sevda böylesi güzel kurguyla buluştu bitmeyen
sevda oldu yüreklerde Mahir ile Feride adını aldı. Sevdanın karşılığı onlar!
Sadece bakıştılar tüm seyirci ekran başında kendinden geçti, dağıldı. Sanırım
çekim gücü birden fazla geldi çarpıldık, bize bu şoktan çıkmak için bir seviye
sonrası lazım artık. Şok üstüne şokla kendimize geliriz belki.
Ayrı
düşünce, araya zaman ve mekânlar girince biter mi sevda! Siz bitiyorsunuz ama
sevda hep sizin bittiğiniz yerden çoğalıyor. Nereye giderseniz gidin gittiğiniz
her yere geliyor kalbiniz durmadığı müddetçe. Aşkın güzelliği burada bizim
için; haftalarca kızdığımız Mahir bir anda söyledikleriyle alıyor gönlümüzü,
aşkın en cesur hali Feride gene Mahir için bir adım gitmeye korkuyor. Üç adım
ötede durunca uzağa gidilmiş olmuyor elbette gel gör ki yakınında olup bir
çılgınlık yapma tehliken hep mevcut. Feride biraz bunun önlemini aldı. Bir defa
dokunsa yanacak! Mahir kendini tutuyor içi gide gide dokunsa vazgeçmek mümkün
olmayacak! Mahir ve Feride'nin sevda için böyle yanarken birbirine "bensiz
hayat kursun" temennisini latife kabul ettiğimi belirtmek istiyorum.
Onların birbirinden geçme ihtimali hiç olmadı/olmayacak.
Adalet adalet diyoruz da gerçekten adil olan bir Feride kalmış bir başsavcı.
İnsan
kabul etmekte zorlansa bile ölüm; doğum gibi, aile kurmak gibi ve aşk gibi
hayatları tamamen farklılaştıran bir hadise. Bir de gelen ölüm insan eliyle,
insanın sevdiği eliyle olmuşsa işte en büyük yıkım orada başlıyor. Feride'nin
delili bulma çabası içerisindeki dik duruşu ve (Mahir'e bile) taviz vermeyen
hali muazzamdı. Biz Mehmet Saim'in niye bu kadar kötü biri olduğunu hiç
bilemedik, kızını bile harcayacak kadar mühim midir mevkii hırsı, sadece
hırslar mı onu bu hale getirdi bilmiyoruz. Mehmet Saim dünyanın en kötü kişisi
olsun (zaten bizim için öyle sayılır ama neyse!) peki öldürmek çare olacak
mıydı? Elbette hayır! Suçluları kendi çabamızla cezalandırmak katille aynı
yoldan gitmektir. İşte sırf bu yüzden bile mutluyum bu gece. Cezanın adalet
eliyle olacak olması mutlu etti beni, hepimizi. Feride'nin muhteşem planı
sayesinde hem parmak izi alındı hem de delil dizimizin tarihinde bir ilk olarak
belki de iyi bir savcıya teslim edildi. Bay Dürüst Savcı'mızın (bu adı bulan
arkadaşa teşekkür ediyorum, çok yakıştı kesinlikle) ömrünün uzun olmasını
diliyorum öncelikle. Buradan nasıl ilerleyeceğiz yolumuz belli, kimse şüphe
etmezse. İyiler hep bir yerlerde açık veriyor ama bunun artık olmamasını ümit
ediyoruz finale giderken. Tabii şimdi büyük bir problemimiz daha var.
Feride'nin kurduğu zekice plan sonrası olanlardan habersiz Mahir, Suna ve Yasin'in
gazıyla adliyeye geliyor Feride'yi korumak için. Haftaya da kaçak bir Mahir
izleyecek gibiyiz.
Hep babalarının suçunu çekmesin bu kızlar yahu. Ne güzel annesine kavuşmuşken kaçsın gitsinler buralardan.
Peki,
bizim sevdalılarımız adalet ararken diğer cephelerde neler oldu kısaca özet
geçelim. Seyis Turgut'la işbirliği içine girip Orhan için ölüm fermanı imzaladı.
Bunun için önce Zehra'yı kaçırdı. Yalnız Seyis'in kadınlara ve çocuklara bir
zarar vermeme(!) prensibini düşününce oradan bir ters köşe çıkacak
düşüncesindeyim. Seyis'i her ne kadar sevmesem bile Orhan'ı sevdiğini, dahası
İlknur için zarar vermeyeceğini düşünüyorum. Bir de Turgut'un bu kadar mal,
mülk, yer sevdasını da anlamadım desem inanın. Necdet'in Mehmet Saim'e ne
yapacağı ise asıl sorulması gereken soru. Bebeği için her şeyi yapmak isteyen
Necdet Mehmet Saim'e bir zarar verecektir mutlaka ama kötüye bir şey olmaz!
Ayten o dünya güzeli bebeğin acısıyla yanarken bebeğimiz çoktan anne kokusu
almış bile. Bu işin sonunda gene mi Ayten üzülecek, evliliği de bonus olarak
yanına kalır artık. Son sözüm de Belgin için olsun. Her gizli, saklı olayı
duyan Belgin Mahir'in kaçtığını bilmiyor mu? Buna çok şaşırdım, hâlbuki herkesi
eliyle koymuş gibi bulan Belgin Mahir'i de bulurdu.
Bir bakın Allah aşkına bu adam bu yere hiç yakışıyor mu?. Bırakın gitsin özgür olsun.
Her hafta
finale biraz daha yaklaştığımızı düşününce buruk bir mutlulukla bitirdiğimiz
bölümlerimiz oluyor. Meşhur mahkeme sahnemizdeki ''artık güçlüler değil
haklılar kazansın'' sözüne geliyoruz sanırım. Bu durumun sonunda Feride'nin
işini kaybetme tehlikesi, Mahir'in hükmü verilmiş cezaları (toplamda 20 seneden
fazla ediyor) ve ortada gün gün bu karmaşa içinde anne karnında büyüyen bir
bebeğin akıbeti düşündürüyor hepimizi. Bebek demişken sormadan edemiyorum bu
soruyu; Mahir'in "bebeği aldırdığı" fikrine nasıl bu kadar emin oldu
Feride. Aralarında tek laf geçmeden, aileden kimsenin bile haberi yokken.
Burası tam bir soru işareti olarak kaldı. Nazif Baba'nın idam kararıyla
başlayan hikâyemiz gene bir babanın idam kararıyla adaleti sağlayacak gibi.
Artık iyiler için iyi şeyler izleme vakti. Çok bekledik!
Peki, hep
iyi şeyler mi oluyor sanki hayatta da bizler böyle olur olmaz isyan ediyoruz
dizilere, kurgu karakterlere. Olmuyor maalesef. Sizinle mevzunun
Karadayı'yı da ilgilendirdiğini düşünerek bir "küçük" konuyu
paylaşmak istiyorum. 7 yaşında olan Mert Ali'miz bir süredir Ankara Hacettepe
Üniversitesi'nde ansefalit (yani beyin iltihabı) sebebiyle tedavi görüyor. Mert
Ali dünya tatlısı bir çocuk, gözlerinin içi gülüyor hastane odasından bakarken
bile. Ama hastalık her türlü zorluyor bu güzel çocuğu konuşamıyor, tepki
veremiyor, yemek yiyemiyor bir süredir! Ailesi ve özellikle teyzesi tam bir
Karadayı sevdalısı bu sebeple Mert Ali'de Karadayı izlemeyi seviyormuş. Uzun
zamandır tepki vermeyen Mert Ali diziyi izlerken çok mutlu olmuş ve tepki
vermiş. Teyzemiz de bu mutluluğu benimle paylaştı, sanırım ikimiz de başka
başka şehirlerde gözlerimiz dolu dolu bir şekilde buruk bir mutluluk yaşadık!
Yalnız olsam oturup bir güzel ağlamak isterdim ama ortam müsait değildi!
Düşünün şimdi, küçücük bir çocuğu hastane odasında mutlu etti bu dizi, nasıl
sevmeyelim? Ne diyeyim ki sağ olsun Karadayı'yı yazan eller, çeken ve oynayan
tüm güzel insanlar. Önünde iyileşmek için uzun bir yol var ve inşallah iyi
haberlerini de vermek kısmet olsun. Bir de son bir rica; Mert Ali için
dualarınızı ve iyi dileklerinizi esirgemeyin olur mu? Hem oğlumuzun hem de
ailemizin buna çok ama çok ihtiyacı var.