Bu bölüm
yorumumu yazarken hiç yapmadığım bir şekilde son paragraftan ilk paragrafa
doğru yazdım. Yani sizin şu an ilk okuduğunuzu ben son yazıyorum sevgili
izler-okur. Başlığı da bölüm içinde geçen şarkı-şiirden almak hiç âdetim değildir
ama onu da yaptım. Bir de hep yaptığım gibi yazıya fotoğraf seçmedim, fotoğraflara
yazı yazdım. İşte böyle bir başka hallerde yazdığım Poyraz Karayel 16. bölüm yorumu huzurlarınızda.
Arkadan iş
çevirmek vol.47982
Poyraz ve Ayşegül’ün
Baba’ya çevirdiği çocukça oyun tam 23 Nisan haftasına yaraşır oldu. Sinan’dan
beklediğimiz piyesi, Ayşegül ve Poyraz’dan izledik. Bahri Baba’nın kasasından
almaya çalıştıkları, Mümtaz’a ait ses kaydını Baba’nın bizzat kendi elleriyle
çıkarıp vermesi ile Ayşegül’ün, babasına karşı taş kesilmiş kalbinden bir çatırdama
sesi geldi. Poyraz’dan bahsetmiyorum bile çünkü biliyorsunuz kendisi zaten Baba’ya
âşık.
Yandan araba
içi çekimi, alırız bi’ dal.
Ayşegül ve
Poyraz’ın Bahri Baba için vicdan azabı duydukları araba içindeki sahneye ise
gerek konusu gerek çekimi açısından bayıldım. Ayşegül’ün dediği gibi, ‘şefkat
ve zulmün’ bir harmanı, Bahri Baba. Ama Poyraz baba figürünün her türlüsüne aç
olduğundan içinde büyük bir’ Baba’ sevgisi yeşeriyor. Ayşegül ise bu duruma
içiten içe hem sevinip hem üzülüyor. Ayşegül kabul etmeli ki, bu aşk çift
kişilik değil artık.
ZülfÇiğ … :(
İnanmazsınız,
hatta ben de kendime inanamadım ama Zülfikar ve Çiğdem aşkına 16. bölüm itibariyle ısındım. Yani
normalde elle tutulur yanlarının olmaması gerekirken onların aşırı imkânsızlığı
bende bir merak yaratıyor. ‘Bu kadının ne gibi bir hasarı var da Zülfikar’a âşık
olacak’ diye gizli gizli merak ederken yakaladım kendimi. Sanırım Acılara Tutunmak’ın da bunda etkisi
büyük oldu. Birden bire sokakta tanışıp, tesadüflerle devam eden tanışıklık ve
sokakta bile yan yana gelme olasılığı düşük iki karakterin aşkı
bir şekilde beni yakaladı. Umarım bu bir garip aşk hikâyesi, kendi fantastik
dünyasını kurmayı başarır.
Yukarıdaki
boşluğu doğru Sema ile doldurunuz.
Sefer ve
Sema’nın aşk çizgisi üzerinde giden Erhan kapışmalarına 16. bölümdeki diğer
hadiseler nedeniyle çok yer verilemedi. Ancak Sema’nın Erhan’ı kıstırması ile
bu olayın da önümüzdeki bölümde kızışacağını düşünüyorum. Ama bu bölüm için değinmek istediğim nokta şu ki; Sefer’in aşkını
ilan ettikten sonra girdiği cool adam hallerine Sema’nın daha ne kadar kayıtsız
kalabileceği. Çünkü ‘dan dun adam’ Sefer gitti yerine Bahri Baba
bilgeliğinde bir adam geldi. Anlıyoruz ki aşk, adamı olgunlaştırıyormuş.
“Fiziksel olarak benzediğim tek akrabam sensin anaane”
Bu bölümdeki
Sinan dozajı ise tam kıvamındaydı. Hele şu son sahnede kendini ortaya atıp bir
ajitasyon patlatmadığı için nasıl mutluyum anlatamam. Orada mahsun mahsun otururken
bence daha yürek burkucu oluyor. Yani şu Ömercik
tavırlarından çıktığında aslında baya sevimli çocuk. Bu arada sözüm tamamen
karaktere, geçen hafta Beyaz Show’da
izleyip de Ataberk Mutlu’nun bu kadar olgun olup da çocukluğunu unutmamasına hayran
kalmayan yoktur herhalde.
Sen, otur
sıfır!
Suçlu
çocuklar, Mümtaz ve Ünsal’ın yaptıkları çok kötü bir şey olsa da hala bir
utanma duygularının kaldığını görmek insanlık adına beni sevindirdi. Bu yaptıklarının
bedeli Ünsal için torununu Poyraz’a kaptırmak Mümtaz için ise Poyraz’ın
köstebekliğinden daha fazla yararlanamamak oldu. Ama bunun sonucu olarak hikâyede
iki boşluk oluşacak: birincisi bundan
sonra Mümtaz’ın hikâyede nasıl bir fonksiyonu olacağı; ikincisi ise Poyraz’ın
artık polislikten tamamen vazgeçip geçmediği. Elindeki kaset ile kendini
aklayıp mesleğini geri alabilirken susmayı tercih etmesindeki hesap nedir?
Ayşegül’den de Bahri Baba vetosu yemişken bundan sonra hayattaki meşgalesi ne
olacak? İkisi de işsiz güçsüzken Sinan'ın özel okul parasını kim verecek? Sırt çevirdikleri Bahri Baba mı yerin dibine soktukları Ünsal mı?
Sen bu
hallere düşecek adam mıydın be Bahri Babam!
Zafer’in
tuzağı ve Bahri Baba’nın bileklerine kelepçe takması kısmı, Poyraz Karayel’deki tüm
mafyatik hadiseler gibi fazla kolaydı. Ya da belki de biz bu mafyaları
gözümüzde büyütüyoruz. Ama bu da dizinin tarzıdır diyelim, Sadreddin’in baba
sevgisine geçelim. Son iki bölümdür ilginç bir şekilde Sadreddin sempatim
başladı. Hadi hayırlısı, ama Ayşegül’ün kasa şifresi tahmininde “Abimin
doğum tarihi değildir” demesi bir içimizi burkmadı mı, doğruyu söyleyin?
11. bölüm:
Bahri Baba baskınından saniyeler önce
16. bölüm:
Begüm baskınından saniyeler önce
Yukarıda da
örneklediğim gibi çekirdek ailemizin mutlulukları temelinden sarsılmadan önce
şu pozu vermeleri bir gelenek oluyor galiba. Ancak ben Sinan’ın annesi Begüm’ün
gelmesi ile bir ‘ohh’ çekmedim desem yalan olur. Bu kadar merkezde olan bir
figürün bir hayalet olarak kalması hikâyenin gerçekçiliğini sarsıyordu benim
için. Şimdi bize cümbüşü seyreylemek kaldı.
Ayşegül’den
Poyraz’ın kalbine: İçeride bir şey kalmış mı kontrol, tamam. Yanıt anlaşılmadı,
tamam.
Ve Begüm’ün
gelişindeki en önemli nokta henüz pek bir ipucu alamadığımız ‘Poyraz ile
ilişkileri nasıldı’ kısmı. Nasıl başladı? Çok mu aşıklardı? Neden bitti? Nasıl
bitti? Gibi gibi soruları endişe ve merak karışık bir halde beklerken Ayşegül’ün
de benden farklı olmadığını gördüm. Kızcağız Poyraz’ın ne hissettiğini anlamak
için kalbinin MR’ını çekti ama Poyraz’ın içinden ne geçti anlamak şimdilik
mümkün görünmüyor. Geçmişin izlerinin peşine düşeceğimiz bölümlerde görüşmek dileğiyle, bu
haftalık benden böyle.
*Hasan Hüseyin Korkmazgil şiiri