Yeniden mahalleye dönmelerinden mi, kızların bir arada
çok tatlı eğlenmelerinden mi, yoksa Öykü’nün maviş odasında yatağın üzerinde yeniden
Burcu ile sohbetinden mi bilemiyorum ama 41.bölümü sevdim. Haa, ama bayıldım
mı, hayır. Uzatmadan detaylara geçeyim.
Bi bitmediniz be kardeşim !
Şeytan üçgeni cast değişikliğine gitti. Önem’in aklı yangında
başına gelirken, Şeyma ise bebeğini kaybettiği için şeytani taraftan uzaklaştı
gibi. Hırs ve öfke insana neler yaptırıyor. Önem hırsından deliye döndüğünde
aklındaki tek şey Mehmet ve Öykü’yü hayatlarından tamamen uzaklaştırmaktı. Birinin
kariyerinin önünü kesmeye kalktı, diğerinin iş hayatını bitirmeye. İş insan
hayatına gelince neyse ki dank etti. Şeyma da aynı şekilde, onun da aklı başına
parçası olduğu oyunlar canından can alınca gelmiş gibi. Şeyma, Mete istemiş
olsa bile, kızlara yanaşması ile aslında gerçekte ne istediğine karar verecek görünüyor
ve bu büyük ihtimalle en sonunda iyi tarafa geçmesi olacak gibi. Eğer Şeyma gerçekten
bebeğini aldırdıysa, Mete bu dünyada Şeyma’dan kaçacak delik arasın bence. Mete’nin
kurduğu oyunlara bir şekilde müdahale edeceğine ve hatta ilk fırsatta ona bunu
ödeteceğine eminim.
Alkışlıyoruz, milletçe alkışlıyoruz !
Hatanın neresinden dönülse kardır derler ama Mete
şimdiden sonra kaç tur dönerse dönsün artık affedilecek tarafı kalmadı
yapılanların. Hiç anlayamayacağım bir şey var. Sevenleri ayırıp, kadını ya da
erkeği kendine isteyenler nasıl bu kadar kör olabiliyor? Sevgiyi aşkı ne zannediyorlar?
Aşık olan insan, sevdiğinden olumsuz ne görürse görsün aşkından öyle hop diye vaz
geçebilir mi? Bir başkasının kollarına koşabilir mi? Bu hem aşkın kendisini, hem de o
insanı küçük görmektir. Hadi diyelim Ayaz Öykü’yü mecbur kaldı ve terk etti, Öykü
Ayaz’a ne kadar kızgın olsa ve hatta nefret etse bile sevgisi yok olur mu? Mete’nin
aklını kaybetmesine yol açan bu Öykü takıntısına da hem bu yüzden, hem de
altında sağlam bir dayanak olmadığı için hala anlam veremiyorum. Dizide Öykü ve
Ayaz’ın arasına girmesi için illaki Mete mi kullanılmalıydı diye düşünüyorum
bazen. İlk bölümlerde Öykü’den etkilenen ama sonra bundan vaz geçen, oldukça
samimi şekilde ÖyAz’a destek veren Mete’nin içinden bu canavarı çıkartmak şart
mıydı? O ilginin hiç kaybolmadığını görseydik yine bir derece ama aradaki o kopukluk yüzünden, Mete’ye yüklenen bu rol bana bir türlü inandırıcı gelemiyor.
Bir de Beril gibileri var. Utanmadan, sıkılmadan,
alenen etrafına da belli ederek ve ahlak sınırlarını zorlayarak bir kadını ya
da erkeği elde etmeye çalışanlar. Bunun için her türlü yolu denemeye hazır olan
bu insanlardan korunmak ne kadar zor. Her türlü entrika ile, yavaş yavaş,
yıprata yıprata girerler sevenlerin arasına. Umarım bu karakterin dizide ömrü uzun olmaz. Her ne kadar diziye konu katmış olsa da, bu konuyu sevdiğime emin değilim artık.
Haftaiçi dizi izlerken ben (temsili)
Gelelim Necmiye Hala’ya. Önem’i beğenmez, Öykü’yü beğenmez,
e al sana o zaman Beril, hayrını gör. Bulduğun o bilekliği yemeyip içmeyip Öykü’ye
göstereceğini biliyoruz ama sen tehlikenin farkında değilsin. O beğenmediğin
Öykü’yü öpüp de başına koydurur senin o Beril. Hayır, derdi ne anlamış da
değilim. Kendisi bir türlü mutlu olamamış insan çevresinde mutluluk görmeye
dayanamaz, sanırım mesele bu. Yok yere insanları ayırmaya çalışmayı hobi
edinmiş olan Necmiye Hala ile ilgili endişelerim var. Necmiye Hala’nın diziye
katıldığı ilk haftadaki gamlı baykuş halleri yerini daha çok kaynana
tavırlarına bıraktı, ancak kendini sürekli tekrarlayan bu halleri beni maalesef
güldürmüyor. Necmiye Hala karakteri ve hatta karakterin ardındaki usta oyuncu Zeynep
Kankonde çok daha etkili ve esprili şekilde kullanılabilecekken, karakterin
zayıf kaldığını düşünüyorum. Aslına bakarsanız bu noktada geçtiğimiz iki bölümün de
komedi yanını genel olarak zayıf bulduğumu söylemem daha doğru.
Bir de o banka adınızı kazıyın, tam olsun !
Öykü o eski saf ve affedici tavırlarından uzaklaştı,
bir parça akıllandı derken, evine ve odasına dönmesinden mi ne hikmet bilinmez,
yine aynı saflık seviyesine yaklaştı. Hoş, diğerleri de anında affettiler ama
hem Şeyma’yı hem de Mete’yi affetmesi ve hatta Ayaz tepki gösteriyor diye Ayaz’a
çıkışması yine aşırı doz oldu bana. İnsanlar vaktiyle ne kadar iyi arkadaş
olsalar da bunun, bunca olayı bir gözyaşı ya da bir özür ile affettirecek kadar çok
kredisi olmamalı. Misal Mete, Şeyma’yı hapiste tutacak bir oyun oynadığını
söylüyor ve ortada bir anda aldırılan bir bebek var, buna rağmen hiç
sorgulamadan herkes Mete’yi kucaklayıp affediyor. Mete Öykü’ye dostça yaklaşıp,
iki adım yürüdükten sonra neredeyse yeniden ilan-ı aşk etmeye kalkıyor, ardından
Öykü Mete’yi Ayaz’a karşı savunuyor! Körle yatan şaşı kalkar misali, Ayaz da
Mete’yi affetti, gidip özür bile diledi. Hepsi bir tarafa, bir de Öykü’nün akıl
almaz intikamı vardı bu bölümde. Kaşıntı tozunu ve Ayaz’ın kafasında gerçekten
şişe kırmasını son derece çocukça bulmam bir tarafa, bir de Ayaz’ın bunları
kolayca affetmesine şaşırdım kaldım. Ayaz’ın Öykü’ye olan aşkı ne kadar büyük
olursa olsun, bu ikisini bu kadar kolay sineye çekecek erkek var olduğuna
inanmıyorum. Biri Ayaz’a arada bir sinirlenebileceğini, Öykü’ye kızabileceğini
falan söylesin, bu hayat yemin ediyorum böyle çekilmez.
41.bölümü sevdim demiştim değil mi ben? Tüm bunları
alt alta yazınca ben de şaşırdım, siz de nasıl sevdin diyeceksiniz ama iki çok beğendiğim sahne vardı
bu hafta ve bu bölüme hoş bir hava kattılar.
Allah ağlatmasın, maaşallah...
Birincisi; Öykü, Şeyma, Burcu ve Sibel’in çocuklar
gibi eğlenmesi. Sahneyi çok doğal buldum, mahalle hayatını özlediğimden ya da
eski mahalle arkadaşlarımı hatırladığımdan olsa gerek, keyifle izledim. Az önce
de yazdığım gibi, Şeyma’ya ilaç gibi gelen bu arkadaşlık dizideki dengeleri de
etkileyecek gibi.
Abe, ver o güzel elcağazını bi falına bakayım !
İkincisi; Öykü’nün evine dönmeden önce beraber
geçirdikleri son akşam birbirlerini nasıl özleyeceklerini anlatmaları çok hoşuma
gitti. Bir türlü sükunet ile oturmaları mümkün olmayan o evde beraber kalmaya
devam etselerdi elbette daha iyiydi ama belli ki gelecek haftalarda bu ayrılık
yeni olayları getirecek. Dakka bir, ilk akşamdan Beril’in eve damlaması gibi. Hiçbirimiz
Ayaz’ın Beril’e prim vereceğine, ya da Mete’nin tehdidine öylece boyun
eğeceğine inanmıyoruzdur. Şimdiden sonra ÖyAz’ı ayırmaya çalışacaklar diye
üzülmek yerine acaba tuzağa tuzakla karşılık verirler de, biz de izlerken
eğlenir miyiz diye düşünmeye başladım. Yeni bölüm fragmanında Ayaz’ın İlker’den
yardım istemesi bence buna bir ipucu ama bekleyelim bakalım, gelecek haftalar neler
getirecek.
Bu hafta EN listesi yapmak yerine soru listesi yapmaya
karar verdim. Eğer isterseniz cevaplarınızı yoruma bırakabilirsiniz. Gelecek
bölüme kadar aramızda tartışalım.
1. Necmiye
Hala o bileziği saatte kaç km hızla Öykü’ye götürür?
2. Beril
daha ne kadar ileri gider?
3. Nezarethanede
yediği dayağın yetmediği görülen Mete’ye “eşek sudan gelene kadar”
terimi bir şey ifade etmekte midir?
4. Şeyma
bebeğini gerçekten aldırdı mı? O gözyaşları aldırdığı için miydi, yoksa böyle
bir şeye kalkıştığı için mi?
5. Öykü
yemek yapmayı ne ara unuttu? Yoksa fırının alarmını kurmayı mı bilmiyor? Necmiye Hala yoksa haklı mı, çoluk çocuk aç kalmasın :)
6. Ayaz’ın
aldığı karar nedir? Anket bile yaptık bu soruya, tıklayınız.
7. Önem
gerçekten hapse girerse Mehmet ona yine o kırmızı çamaşırlardan götürür mü?
8. Dizilerdeki
kötü karakterleri bir mekiğine koyup uzaya göndermek isteyen kaç kişiyiz?
Soru listesi demişken; Ranini'nin Serkan Çayoğlu ile yapacağı röportajı bir defa daha hatırlatmak istiyorum. Fragmanın hemen
altındaki linkte gerekli bilgileri bulabilirsiniz.
* Alıntı