Ne yalan söyleyeyim MİlaT’ı da diğer aksiyon-macera dizilerinde olduğu gibi kendi
içinde sabit bir seyir izleyeceğini düşünmüştüm. Bölümler, dakikalar
ilerledikçe seyirlik zevkinin bu kadar artacağını düşünmemiştim. Özellikle 3.bölümün
sonundaki düğündeki baskın sahnesi gerçekten çok iyiydi. Neyse şimdi bir
sondan, bir baştan ilerlemeyeyim. Sırasıyla başlıyorum.
Kısaca hatırlatmak gerekirse, geçtiğimiz bölüm ekip,
Asaf’ı Mikanos’ta yakalamak üzere bir operasyon yapmıştı. Yakaladık mı, yakalıyor
muyuz derken Hamza’nın açtığı dolap kapağından Asaf yerine, Mikanos’ta ekibe
yardım eden Dimitri çıktı. Üstelik üzerinde bir bomba düzeneği ile. Bomba
düzeneği, tabi ki Hamza tarafından, devre dışı bırakıldı.
Hala kırmızı kablo
dışındaki başka bir kabloyu kesen var mı ya?
Hamza, kırmızı kabloyu kesti ama Asaf yine arazi. Hem
de ekibin hiç istemediği; iç ve dış güçlerin tam istediği şekilde. Yani sağ
olarak. Artık ekibin işi çok daha zor. Asaf, serseri mayın gibi ortalıkta gezecek.

B
edenimi öldürebilirsiniz
ama ruhumu asla.
Evet, yukarıda sağ olarak yurda girdi demiştim. Asaf'ın fotoğraftaki bu durumu ise basit bir tezgâhtan ibaretti. Hem kötüye bir şey olmaz,
derler. Asaf’ı vatan toprağında karşılayan isim ise Birol oldu. Birol’un söylediklerini
bir cümlede özetlersem, herkesin Asaf’tan şov beklediği, şeklinde olur. Yalnız
Rafael’in Asaf’a ayarladığı ofis ne uyduruk ya. Hiç beğenmedim. Toz, kir, pas
içinde. O kadar para döküyorsun, adamı kaçırıyorsun, seninle çalışması için
elinden geleni yapıyorsun sonra ayarladığın yere bak? Ne o öyle, içinde eksi
bakiye olan 3 bin 500 liralık telefon gibi? Bir şey daha var: Neden herkes Asaf’a
“Başganım” diyor. Gelirken bile yeri göğü inleten Asaf’a “Başganım” mahlasını
mı uygun görmüşler? Açık konuşmak gerekirse Asaf’ın duruşuna çok basit kalmış.
Adalet ve düzene karşı
Asaf.
Ekip, Asaf’ı yakalayamadan döndükleri operasyon
sonrası, Asaf’ın, herkesin öldüğünü sandığı adamı, Devran’ın, takibe takılan
bir telefon konuşmasından bahsettiler. Uyuşturucu işi yaptığı bir adam ile
bağlantıya geçtiği tespit edilmiş. Emniyet de aynı adamın peşinde. Ancak onlar,
harekete geçmek için büyük sevkiyatı beklerken ekibin o kadar zamanı yok. Bu Zeyyad dedikleri adamda bir belge var.
Devran bu belgenin peşinde, haliyle Asaf da. O belge alınacak, başka yolu yok.
Bu operasyonda iş Hamza’ya düştü. Muhbirleriyle
iletişime geçerek ilk önce adama ulaştı. Ardından da işini bitirdi. Belge mi?
Ha, o iş tamam ya! Açıkçası silahların ardı ardına patladığı, kanın oluk oluk
aktığı ama mesajı da bir o kadar açık bir sahneydi.
“Çocukların kanına girenler,
kendi kanında boğulurlar.” (Hamza)
Hamza ve çocuklar demişken, tatlı tatlı Hamza’ya
yazılan Duru ve gazcı arkadaşı Sezen Hamza’nın çocuklara olan ilgi ve alakasını
keşfettiler. Duru’cuğum bana böyle gel, canımı ye. Avukat Duru olarak değil de
sadece Duru olarak Hamza ile bir kere daha buluşma ayarlandı. Duru, Hamza’yı
ince ince, oya gibi işliyor ama bu ilişki hala biraz sıkıntılı gibi.
İyi de burası hiç
romantik bir yer değil ki. İnsan bi’ ASPAVA’ya götürür. :)
Bu bölüm laf lafı açıyor resmen. Gönül işlerinden
devam o halde. Biraz Gökçe’nin dedikodusunu yapayım. Kadına baktığında bildiğin
soğuk nevale. Ha buzdolabında duran boş ketçap şişesi ha Gökçe diyecektim ki
bir kalbinin olduğunu 3.bölüm itibariyle gördüm. Zaten hep öyledir. Nerede soğuk bir Gökçe
varsa, orada kesin kalp kırıklıkları vardır. Gökçe’nin kalbini kıran ise Murat
Bey’in oğlu, ekibin yeni üyesi Yağız’mış meğer. (Eski sevgili, yeni iş
arkadaşı. Olaya gel!) Yağız’ın paçalarından da “Yere bakan, yürek yakan.”lık
akıyor zaten. Şaşırdık mı? Elbette hayır! Taa üniversite yıllarına dayanan
tanışıklıklarının ardından, aynı iş ortamında çalışacaklar. İşleri zor. Bu durumda
hemcins dayanışması yapıyor ve Gökçe’ye sesleniyorum: Dik dur eğilme, kadınlar
seninle.
Hadi canım, hadi. Başka
kapıya…
Evet, Yağız geldi. Hem de öyle böyle değil. Yekten
Esin Alpkaya’nın CEO’su olarak işe başladı. Sadece adı Yağız değil, Murat.
Anlayacağınız üzere Esin Alpkaya’yı daha da yakından takip etmek için Yağız’ı,
Esin’e yakın tutmaya çalışıyorlar.
Ve bu bölümün iki önemli aksiyon olayına geliyorum.
İlki, Esin’in etrafında cereyan etti. Malumunuz kendisi, teşkilatın desteği ile enerji
sektörüne girmiş, hatta peteğe üşüşen sinekler tarafından etrafı sarılmaya
başlamıştı. Yıldıray, boş attı ama dolu tutamadı. Esin, Yıldıray’ın tahmin
ettiğinden çok daha akıllı bir kadın çıktı. Esin, kendisine ortak olarak Ender
Gümüş’ü gözüne kestirdi. Kendisinin bağlantılarını, Ender’in sektördeki
tecrübesiyle birleştirmek çok mantıklı. Ancak bu durum “3 Silahşörler”
Yıldıray-Rafael ve Birol’un hiç hoşuna gitmedi. Rafael konu ile ilgili Asaf’ı
hemen görevlendirdi.
Asaf, “Kado Başkan” denilen adamla işbirliği yaparak
Azerilere ve Esin Alpkaya’yı yok etmek için aksiyona geçti. Ve her zaman olduğu
gibi ekibin eli de armut toplamadı. Azeriler, Esin ve Yağız (yani Murat)
toplantı halindeyken ilk önce güvenlik kameraları devre dışı bıraktılar. Ardından ufak bir kılık
değiştirme ile Esin ve Yağız'ın can güvenlikleri sağlanmış oldu. Üstelik tam da istedikleri gibi oldu.
Suikastçi canlı olarak ele geçirildi. “Avukatım gelmeden konuşmam da konuşmam
diyen.” suikastçi Gökçe’den yediği döner tekme ile kendine geldi ve her şeyi
döküldü. Biz aslında yokuz, değil mi Gökçe, "Hatta bu koca hiçliğin için kimse yok." değil mi? Aslında bu adam bana insanların mağduriyetlerinden yararlanılarak
onlara neler yaptırılabileceğini hatırlattı.
Yalnız Gökçe, suikastçiye nasıl bir tekme attıysa
Hamza bir süre kendine gelemedi. (Hamza’nın kafası karışmaya başlıyor.)
Gökçe, tekmeyi sanki Hamza'ya attı.
İkinci aksiyon dozu yüksek olaya gelirsek…
Aslında her
şey iyi gidiyordu. Evet, Asaf ülkeye girdi. Ama bağlantıya geçtiği uyuşturucu
satan adamlar saf dışı bırakıldı. Esin de onların istediği gibi hareket ediyor.
Ancak ekipten biri deşifre olmuştu: İbrahim. Olan oldu. Bundan sonra çok
dikkatli olmak lazımdı. Rafael, İvan’ın öldürülmesinden, Mikanos’taki baskına
kadar tümünün nedeninin Türk istihbaratı olduğunu öğrendi. İbrahim de deşifre
olduğuna göre işini zamana bırakmadı ve konuyla ilgili, yine ve hemen Asaf’ı
görevlendirdi.
Bu kadar kin ve öfkeye insan gerçekten hayret ediyor. Rafael
ve Yıldıray operadayken Asaf ve adamları İbrahim'in oğlunun sünnet düğününü bastılar. O salon herkesin
başına yıkıldı. Kimi öldü, kimi yaralandı. Hepsini önümdeki bölümde zaten
göreceğiz. Ama işler daha da karışacak, o kesin!
Düğündeki çatışması sahnesi için eğer “Türk dizilerinde çekilen en iyi 5 çatışma sahnesi” diye bir
liste varsa, bir numaradan girmeli derim. 3.bölüm yorumunu burada bitirirken
bahsettiğim sahnenin videosunu da hemen aşağıda iliştiriyorum.