Herkesin sevdiği bir şiir vardır. Çünkü şiirler
ruhumuzun en ücra köşelerine ulaşır, şarkılar olur. Kimi onları yazar, kimileri
ne olduğunu bilmeden onu iliklerine kadar yaşar. Louis Aragon meşhur şiirinde
''Tek bir aşk yoktur kalpte açmasın yara'' diye dünyanın en eski sırrını
kulağımıza fısıldar. Sahi, aşka rengini veren şey acısı mıydı?
Kendal hasta yatağında eli kolu bağlı çaresizce
yatarken etrafındaki dünya çatırdayarak yıkılıyor. Fabrikada işlerin sarpa
sarması, konakta Özlem faciası derken kontrol elden gitmek üzere. Karagül bir
yemekse, Kendal o yemeğin pul biberi gibi. Aslında çok acı ve yakıcı ama öyle
bir lezzet katıyor ki işe, o olmayınca yavan bir tattan öteye geçemiyoruz.
Kederimin ellerinden öperim..
Asım'ın sahneleri her zamanki gibi çok özel ve
dokunaklıydı. Babasını arayan kaybolmuş bir çocuk aslında o. Kendi kaybolmuş
ama kardeşinin de aynı sızıyla büyümesini istemiyor. Bundan böyle Asım'ın her
duası kardeşiyle ilgili, her dileği kardeşine yönelik. Çünkü babasının sevme
şekline tanık olmak istiyor. Öylesine yoksun kalmış ki bundan, öznesinin kim
olduğunu önemsemeden sadece o sevme biçimini seyredebilmeye hasret. Emine ise
son zamanlarda çok sinir bozucu davranıyor bana göre. Onca zulmüne rağmen Kendal'ın
yaşamasını istiyor. Fakat Özlem'in hatasını kabul edilemez görüyor. Köleler
özgür olmak isteyen kölelerden nefret ediyor hâlâ..

Kim bu gözlerindeki yabancı?
Sabri ise Melek aşkı sayesinde azılı bir romantik
imajı çiziyordu epeydir. Şimdi Özlem olayıyla romantiği gitti azılısı kaldı
nihayet. Nihayet diyorum, çünkü önceki yazılarda da belirttiğim gibi Sabri'nin
içinden duygusal bir Romeo çıkacağına inanmıyorum. Karısını gözünü kırpmadan
harcayan adam, kız kardeşine ikinci kez saldırmanın peşine düştü bile. Soruya,
sorguya mahal bırakmadan ölümün kokusunun peşinde ava çıktı adeta.
Karenin solu iyi de sağıyla ilgili fena sıkıntım var
Oğuz hapisten kurtuldu, bize de bunca gamın kederin
orta yerinde sevinecek bir neden doğdu derken... Hoop Elif Hoca patlaması!
Deniz'in kışkırtıcılığı sayesinde dans etmeler mi dersiniz, yemeklere davetler
mi, daha neler neler.. Deniz babasının telefonunu karıştıracak kadar da şımarık
ve hadsiz bir çocuk. Ebru da artık durumun farkında ve onaylamadığı ortada.

Bize yine kalan sevdanın külleri miydi?
Narin mutluluğu öyle çok hak ediyor ki. Kendine ait
bir hayatı yeşertmekten başka bir dileği hiç olmadı ki zaten. Ben Deniz'in bu
tavrını ise annesinin kaybına bağlamıştım. Ama Elif için çöpçatanlık
yapabiliyorsa demek ki mesele babasının biriyle olması değil, babasının
Narin'le olması. İntikam güdene kadar babasına biraz boşluk bıraksa adam
yıllardır hasretini çektiği aşka kavuşacak. Babana hazmı zor yemekler yapacağına
kalbinin iplerini salmasına izin ver Deniz. Böylesi daha güzel.
Bıçak kemiğe dayandı..
Özlem'in yaşadıkları aslında her gün yanımızdan
geçen hayatlara dokunmaktan ibaretti. Kadınlar anne olana kadar çocuk
kalırlarmış. Peki Kadriye neden o çocukları gibi gördüğü gelinlerinin bir
hatasında tüfeğini havaya dikti? Kendal herkesi aşağılarken, Emine'ye eziyet
edip Özlem'in bebeğini kaybetmesine sebep olurken Kadriye'nin sesi bu kadar gür
çıkmış mıydı? Üç kadınla modern harem hayatı sürerken ya da bir kadının
çaresizliğinden faydalanıp erkek bebek bencilliğine düşerken Kadriye onu da
evden atabilmiş miydi? Yanlışım varsa hatırlatın lütfen. Yapamazdı çünkü
Kendal'ı o doğurmuştu. Günahını örtmek onun göreviydi ama, Özlem'in annesi aynı
görevde başarısız oldu. Kızını kapıya at, vur sürgünü, dök gözyaşını. Oldu
bitti işte. Peki sen Kadriye Hanım? Kadriye Ana, merhamet örtüsü, düşmüşlerin Hızır'ı..
Sen günahlarını kaç taşla ezip yok ettin?

Durmak istiyorum ben artık..
Gencecik bir kadını sırf birini sevdiği için sokağa
atabilmek nasıl bir vicdan tiyatrosu olabilir, bunu anlamak güç. Fikriye çok
daha olgun yaklaştı olaya. Çünkü düşenin halinden düşen anlar. Yarası aynı
yerden sızlar. Belalı bir abi var şimdi peşinde, bir de ürkekliği. Özlem
bunların içinden sağ kurtulur mu? Bedenen demiyorum, ruhu ne kadar
dayanır bu kadar fırtınaya. Melek evin önünde boş boş durmayıp bir fırlasaydı
mesela ya da Özlem'in annesi kaş göz yapacağına sessizce fısıldayıp Emine'yi
uzaklaştırsaydı.. Sabri öğrenmezdi bunları.
Çatışma elbette kaçınılmaz ama
boşluklar kalmasına tahammülüm yok işte. Bu hafta sinirden yerimde duramadım
zira. Kadriye, Narin'in hayatını ona ait olmayan bir bebeğin ömrüne sığdırırken,
Ebru'ya her gün kırk tane yalan söylerken ne yaptın? Şimdi bir de ''Özlem
gözlerimizin içine bakarak yalan söyledi'' diye isyan ediyorsun öyle mi? Yalan
söylerken gözlerini kaçırmak yalanın günahını azaltmaz, bu da böyle biline..
Güzel günler.