Aşk savaşında her yol mübahtır
Poyraz Karayel’in pek çok yönünü 14 bölümdür sevip övsem de, zaman zaman bölüm başları düşen temposunu çok eleştirmişimdir. Ancak 15. bölüm girişi acayip güzel bir tempo yakaladı. Başlar başlamaz bir tarafta Ayşegül – Poyraz, bir tarafta Songül – Sadrettin, bir diğer cephede Baba, Sefer, Erhan ve Sema, hatta Sinan derken zihnim durmaksızın olaylara adapte olmaya çalıştı, elim ne telefona kaydı ne de gözüm sağa sola kaçtı. Sahnelerin birbirine hızlı geçişi ve devamında dinamiğini hiç kaybetmeden bu sahnelerin aynı mekâna akması (örneğin Baba, Sefer, Sema, Saderettin ve Songül’ün Umman çatısı altında toplanması ve ya Ayşegül, Poyraz ve Sinan’ın okulda buluşması) ile 15. Bölüm güzel bir girizgâh yaparak gelişme kısmına geçti.

Torpilim sağlam yerden

15. bölümde Songül’ün, öncesi sahte sonrası gerçek, hamilelik olayı önemli bir yer tuttu. Songül elâlemin sperminden gebe kalırken söylediği yalanların sonucunu hesaplamamasına rağmen hiç korkmaması cidden Songül’ün karakterini iyice merak etmeme neden oluyor. Örneğin Songül, Sadrettin’e bu adam bana şantaj yaptı derken o doktorun bir anda Sadrettin’e gerçeği söyleyememesi tamamen onun şansı oldu. İşini bu kadar şansa bırakıp da bu kadar rahat bir insan ancak şansın bizzat kendisinden torpilli olmalı. Ya da bir başka teori olarak, Songül ‘hangi Poyraz Karayel karakterisin’ testini çözse Poyraz çıkardı. Çünkü bu dizide Poyraz gibi ateşle oynayarak yalan söyleyen ve bu kadar rahat görünen bir tek Songül var.

Sadrettin ‘iyiler’ tarafına geçersen valla konuşmam.

Saderettin demişken bu bölüm -ki melek hallerinin yüreğime dokunmadığını söylesem yalan olur- Baba olacağına sevinmesinden mi tutsam yoksa Sema’yı teselli etmesinden mi bilemiyorum. Songül, Sema’yı en zayıf noktasından kırıp dökerken Sadrettin’in Sema ile mahcup konuşması yüzünden artık Sadrettin’in sırtı yere gelmez benden yana. İşte en güzel yanı ‘kötü’ diye bir kavramın Poyraz Karayel’de olmaması. Ne Zafer, Bahri Baba’dan daha kötü ne de Sadrettin, Poyraz’dan.

Sen ağlama dayanamam

Sonuçta artık biliyoruz ki Bahri Baba, Sema’nın babasının katili. Sema’nın acısına da bu bölümde şahit olduk. Sefer gibi biz de sevip saydığımız Baba’yı bir anda yok sayamazken bir yandan da Sema’nın yalnızlığının hesabı sorulmayacak mı diye isyan ediyoruz. İşte bu ikilem bize güzel Sefer – Sema sahneleri izletmeye başladı bile. Sema’nın en acı hatırasını, gözleri yaşlı, Sefer ile paylaşması yüreklere dokundu. Ama ondan öte Bahri Baba’nın en başından beri Sefer’in yanık olduğu kişinin Sema olduğunu anlaması ve Sefer’e aşk ile ilgili nasihatler vermesi çok güzel bir sahneydi.

Zülfikar’cım kaçan kovalanır ama senin pek kovalanacağını sanmıyorum.

Sefer’in İtalyan lokantası travmasından sonra, daha izleyeceğimiz Zülfikar’ın Çin Lokantası travması varmış meğerse. Ama Zülfikar’ın daima Sema için Sefer’e “o senin dengin değil” demesine tokat gibi yanıt, Sefer’in kendisinden geldi. Zülfikar’ın “bu kız bu benim dengim değil, değil mi” sorusuna “niye olmasın bu âlemde senden kral adam mı var” cevabını alan Zülfikar’ın bu denklik mevzusunu artık kapatacağını düşündüğümden bu konuda son söz olarak, Sefer’in söyleyemediğini Zülfikar’a söylemek istiyorum: O kız senin dengin değil Zülfikar! Evet, aşkta her yol mubahtır dedim başlıkta ama yalanla girdiğin bu yol taşlık bilesin.

Garson! bi’ fotoğrafımızı çeker misin?

Ama denklik aşkta geçerli bir konu değil. Bu yüzden de Çin Lokantası'nda buluştu bütün imkânsız âşıklar ve Taşkafa. Cümbür cemaat bu ekibin aynı masada oturmaları marjinalliği ile acayip cezbediciydi. Sadece tüm ekürinin bir Çin restoranında tek bir masa etrafında toplanması bile başlı başına beni gülümsetmeyi başardı. Ancak bu potansiyel daha da kullanılabilecekken ekip çabuk dağıldı. Çünkü bu kadro bu şekilde bir daha ancak final bölümünde aynı karede toplanır herhalde (evet abarttım) ama Sefer ve Sema da geldikten sonra yemek sahnesinde başka muhabbetler de olabilirdi.

Aldım, verdim ben seni yendim.

Gelelim Poyraz ve Ayşegül mevzusuna. Poyraz’ın, ne Ayşegül’den ayrılmaya ne de Baba’ya sırt çevirmeye niyeti var. Bunu anladık da, “Baba ile çalışmaktaki ısrarı Polisliğe geri dönmek için mi, Mümtazdan intikam almak için mi yoksa Baba’nın oğlu olmak için mi?” diye bana sorsalar ben “hepsi” derim ama hepsinin de birbiri ile çeliştiğini kabul ederim. Ben Poyraz’ın da nedenini niçinini düşündüğünü pek sanmıyorum. Tek amacı şu anda Ayşegül’den ayrılmadan Baba’nın yanında kalabilmek. Ama Ayşegül ile olan aşk oyununda koskoca Bahri Baba’yı kullanmasına da ben daha da bir şey demiyorum. İki gün önce adam bizi öğrenecek diye tir tir titredikleri adamı pamuk şeker kıvamına getirip aşklarına meze yaptılar adeta. Yazık adamcağız da kızım bana yıllar sonra sarıldı diye sevinedursun. Ayşegül ve Poyraz’ın aşk çekişmesinde bu bölüm Ayşegül’ün ‘Baba’ kozunu kullandığına şahit olduk haftaya da Poyraz’dan ‘babasızlık’ kozunu kullanmasını bekliyorum. Çünkü onların savaşında silahlar kuşanıldı her cepheden saldırı başladı.

Bu sefer de sıkamayacakmışız gibi bir his var içimde.

Son olarak Zafer’i harcamayı kafaya koyan Bahri Baba ve harcanacak Zafer’in arabasındaki Ayşegül ve yine günün kahramanı olacak olan Poyraz şeklinde bölümün final sahnesi gelip çattığında aklımda sadece “acaba Ayşegül Zafer’in kim olduğunu bilip de mi yanında?” sorusu vardı. Biliyoruz ki bu olay Ayşegül ve Zafer için hastanede bitmez bitemez umalım ki zavallı Seda bu uğurda telef olmasın. Ama bu vurdulu kırdılı olayın çıkardığı tüm patırtı Ayşegül ve Zafer bağlantısını Poyraz’ın öğrenmesi için olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden haftaya, 16. bölümde de tahmin ediyorum ki bizi heyecanlı ve tempolu bir giriş bekliyor. Bir yanda Poyraz’ın küçük Seda’yı kurtarmak için çıktığı yolda Ayşegül’ü teğet geçmesini bir yanda Sefer’in Sema’ya vereceği hesabı bir diğer köşede de Songül ve Sadrettin’den ceset gömme operasyonunu izleyeceğiz.
 

 



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER