Dün akşam yine almışım şarabımı elime, altın yığınımın üzerine kıvrılmışım
tek başıma, eski model bakır küremde Taht Oyunları'nın yeni sezonunun başlamasını bekliyorum. Hikaye iki küçük kız çocuğuyla başlıyor. Ormanda yürüyorlar. Cesur kız çocuklarını çok severim. Öyle tanımıyorum ki onları "acaba yanlış küreye mi bakıyorum?" diyorum kendi kendime. Meğerse Cersei'nin çocukluğuna
iniyormuşuz. Oradan da Tywin Lannister’in cenazesine bağlanıyoruz. Demek her
insan ölünce hayatı film şeridi gibi gözünün önünden geçerken, her kadın da
babasını kaybedince çocukluğuna iniyormuş. Ne bileyim ben insan mıyım, kadın
mıyım? İnsan bir açıklama yapar, beyinsizler!
Işıkları yakın, bu da kim?Tatlı Cersei, Tyrion’u hiçbir zaman affetmeyeceği
gibi artık bir de Jamie’nin kardeşini serbest bırakma aptallığına kızıyor.
Jamie en azından bu sefer sinirlenip, babasının ölüsünün önünde kız kardeşini yere
yatırıp düzlemiyor, saygılı çocuk. Narrow Sea’nin öbür yakasındaki Pentos’da, Lord Varys’in arkadaşı ve
müttefiki tüccar Illyrion’un malikanesinde Tyrion sonunda sandıktan çıkıyor ve
şarap içmeye kaldığı yerden devam ediyor. Ulan, bu cüceyi de amma abarttılar yahu! Şu an karşıma çıksa komple ağzıma alırım, zevk de vermez kıllı ucube! Kıskanıyorum naabıyım? Şarabın da, kadının da en iyisi hepbu cüceye gidiyor.
Zamanında az eksikliğini hissetmedim bu muhteşem ikilinin. İnsanlar bilmez, bir
Ejderha'nın da yaşamsal ihtiyaçları vardır. Misal Valyria yıkılmadan, insanlar
bizleri keşfetmeden önce dağlardaki mağaralarımızda yiyip, içip, sıçıp, ejder
dansı eşliğinde çiftleşirdim. Kan kırmızı nefasetli şaraplarla doldurulmuş
havuzlarım vardı. Her havuzda bir başka dişi ejderha…. Ahhhhh ne günlerdi!
Şaraplarım Essos’un en kaliteli bağlarından sağlanırdı; goblin kölelerim ve ork
hizmetçilerim tarafından. Mahzenlerimde depolanır on yıllarca bekletilir ve
servis edilirdi. Bu aşağılık insan ırkı geliştikçe saltanatım bitiverdi heyhat!
Resmen heriflerin binek hayvanı oluverdik! Her birimiz teker teker!! Öfkeliyim bu
insanlara! Not alayım, kendime bir çömez bulmalıyım. Konudan uzaklaşıp anılara dalınca beni uyarsın. Yoksa bende hikaye bitmez, Taht Oyunları yerine hayatımı dinlersiniz.. Nerede kalmıştık? Hatırladım..
Semboller, metaforlar havada uçuşuyor! Bunlar bir ejderha için fazla sıkıcı tercihler. Siz insanlar oturup, düşünün ne anlatıyor bu semboller!
Essos’un güneyinde Meereen Sokakları tehlikeli bir hal alıyor. Harpy'nin Oğulları Örgütü etrafa kaos saçıyor. Beyaz Sıçan adlı lekesizi genelevin tekinde
öldürüyorlar. Tabii bunu duyan Missandei Bin Nath hemen Torgo Nudho-gri
solucana koşuyor. Umutla sorduğu soru geneleve neden bazı lekesizlerin gittiği. Gri Solucan cevabı bilmiyor. Missandei ağlayacak gibi oluyor, ben de
kahroluyorum burada, ejderi salsam şuna keşke diyorum içimden. Kuzey sınırında Duvar’ın tepesinde tek gerçek kral Stannis, yabanilerin
ordusu ile Winterfall’ı işgalci zorba Roose Bolton'dan geri almak istediğini
Stark piçine söylüyor. Jon Snow yabanilerin liderini ikna edebilirse, Stannis
onlara kuzeyde özgürlük ve toprak verecek. Meeh! Adamın gaspçılara garezi var ne
diyeyim? Kimse demiyor ki biz de bu dünyayı Ejderhalar'dan gasp ettik, bir
Balerion vardı heybetli, tapaydık ona keşke, vereydik her istediğini, bu dünya
insancıklara kalmayaydı...
Balerion elindeki altın kadehe baktı. Neredeyse boşalan kadehi el mahkûm kalkıp kendi
dolduracaktı. Homurdanarak kalktı, işemeye gitti. İnsanlara
küfretti, Taht Oyunları'na küfretti. Bir türlü beklentisini karşılamadığı için gözlerini kapadı, hayalindeki dişiye küfrederek içini boşalttı. Kendini
ferahlamış ve rahatlamış hissederek tekrar altın yığınının üzerine bıraktı
devasa cüssesini.. İzlemeye ve düşlemeye devam etti küresindeki şekilleri...
İşte Eyyrie Vadisi'nde Robin Arryn kılıç talimi yapıyordu ama bacaklarını
felçli bir kız gibi taşıyan cılız bir savaşçıydı henüz. Lord Baelish ve Sansa, Robin'i
gelişmesi umuduyla Lord Royce ile bırakıp koskoca kıtada onları arayan Lady Brienne
ve Podrickin tam da yanı başından onlara görünmeden at arabasıyla geçip batıdaki
uzak bir bilinmeze doğru gidiyorlardı. İnsan oğlu bu aptallıkla yine iyi hüküm sürdü bunca sene!
King’s Landing’te Kuzen Lancel Lannister,
Lord Tywin’in cenaze evinde, serçe tarikatından bir keşiş kılığında artık, ibadetinde
ve tövbeli. Merhum kral Robert Baratheon’un sadık şarapçısı ise tanınmayacak halde;
Cersei’ye de öğütler veriyordu Robert’in ağır yaralandığı avlanma günü hakkında
günah çıkartması için. Günah çıkarması gerekmeyen Sir Loras ise kendine yeni
bir yatak oyuncağı bulmuş. Olyvar ile sevişirken kız kardeşi Margaery pat diye
odasına daldı. (Tabii bence, pek çoğunuz bu sahneyi göremeyeceksiniz.)
İç bakalım pis cüce, dibini bulursun belki!Örümcek lakaplı
Lord Varys, Pentos’da deniz manzarası eşliğinde hâlâ şarap içmekte olan küçük
şeytana kendini toparlamasını öğütlüyor. Onu kurtarmasının ve King’s
Landing’ten kaçırmasının sebebini anlatıyor acı çekmekte olan, suçluluk duygusu
içindeki Tyrion’a. Meereen’e götürüp Targaryen kızıyla tanıştıracakmış,
barış ve refah dolu bir dünya sağlamak için... Çok gereksiz sahneler diyorum
içimden şarabımı yudumlarken, Westeros’a tekrar dönme isteği hasıl oluyor
dehşetli bedenimde ve ölümsüz ruhumda…Kan yok, Seks yok, Ölüm yok…Çok sıkıcı, çok!
Meereen Sokakları'nda refah ve huzur kalmamış, artık devriyeler geziyor. Özgür halkın istekleri doğrultusunda dövüş çukurlarının geri açılması eski geleneklere
saygı duyulduğunu gösterecek. Daario Naharis, Çukur Savaşı'ndan kazandığı ünü ve
sahibine kazandırdığı paraları anlatıyor, yastık sohbeti niyetine Daenerys’e;
ejderhalarını kontrol edemeyen kraliçesine. Viserion ve Rhaegal hala kızgın ve
daha büyükler ama ejderhaları olmayan bir Ejderha Kraliçesi artık kraliçe
sayılmaz. O iş o kadar kolaysa gelsin beni kontrol etsin biraz da, sıkıysa! Sırtıma atayım onu, gezdireyim, bahar dallarından taçlar dereyim saçlarına, papatya suyu ile kaşlarını yıkayayım, azıcık rengi açılsın, ne o öyle dağlar kızı kezban gibi dolanıyor ortalıkta.. Sonra... Sonra bir kuytuya konayım.. Kuytuya.. Konayım.. Tanrım.. Galiba gerçekten bana gem vuracak bir çömez bulmalıyım..
Martin Amca, sana "There and back again" diyorum ve susuyorum..
Şu en sevmediğim gri-beyaz tonlardaki kuzey sahnelerinde Jon Snow, Mance Rayder’i
kandırmaya çabalıyor, Stannis Baratheona diz çökerse klanlar ona olan
saygılarını kaybedecek. Fakat yakılmak da istemiyor yine de kabul etmiyor diz
çökmeyi. Özgürce hata yapabilme arzusu hayatta istediği tek şey. Herkes
alevlerin ortasında yanışını izlemekteyken, onu çığlıklar atarak ölmekten Jon Snow’un
tam kalbine sapladığı ok kurtarıyor. Son sahne biraz turuncuya çalıyor
alevlerin yardımıyla… Essos’tan çıkmamak lazım diye düşünüyorum elimdeki kadeh
biterken. Orası turuncu, orası sarı, çoğu zaman da pespembe ve sütlü kahverengi... Gözlerim ağırlaşıyor... İzlerken iç---e----memelisin Balerion, diye not alıyorum -----gümüş---- cezveme....cep cezveme...