İstasyon insanları buradalar tesadüfen*
Mutlu Ol Yeter’in tanıtımlarıyla karşılaşmam tam sınavlarımın bitişine denk geldi. Peş peşe izlediğim tanıtımlarla resmen içime umut doldu, dünyam aydınlandı. Abarttığımı düşünebilirsin sevgili okur ama inan abartmıyorum. Kalbimde taht kurmuş canım dizi Ulan İstanbul’un ardından hüzünler çöktü yüreğime. Sonra, Mutlu Ol Yeter’in birbirinden tatlı tanıtımlarıyla gün saymaya başladım. Yine komedi yine sıcak mahalle hikâyesi, teşekkürler evren!

Elbette tanıtımların etkisi büyük olmakla birlikte tek kelimeyle ‘muhteşem’ olarak tabir edilebilecek kadronun da etkisi büyüktü heyecanlanmamda. Gülüşüyle pozitif enerji yayan güzel insan Aslı Enver’i komedi dizisinde izlemenin heyecanı, Ali Atay’ı ekranlarda görmenin mutluluğu, ergen yıllarımın aşkı Öner Erkan, ekrana çok yakıştığını düşündüğüm Ertan Saban ve usta oyuncular Sait Genay, Ayten Uncuoğlu, Yılmaz Gruda’nın yer aldığı bir kadro insanı heyecanlandırmaz da ne yapar? Yönetmen koltuğunda Kerem Çakıroğlu’nun oturduğu, Senaryo ekibinde Ali Demirel, Barış Erdoğan,Volkan Sümbül ve Mutlu Ol Yeter’in belki de büyük ilgi görmesinde rolü olan karikatürist Yiğit Özgür yer alıyor. Gerek tanıtımlardan gerek ilk bölümden anladık ki Yiğit Özgür’ün karikatürlerinin can bulmuş halini izleyeceğiz.


Meraklı mahalle sakinleri, en sevdiğim!

Hikâyemiz İstanbul’un sıcak mahallerinden biri olan ama pek de bilinmeyen İstasyon Mahallesi’nde geçiyor. Adına aldanmayın bu mahalleden tren geçmiyor! Manavından, bakkalına, berberine, elektrikçisine kadar özlediğimiz ve artık görmemizin neredeyse imkânsız hale geldiği eski zaman mahallesi burası.  *Başlığımı da Teoman’ın İstasyon İnsanları adlı şarkısından seçtim. Nedense mahallenin adını öğrendiğim ilk andan beri şarkıyı diziyle bütünleştirdim kafamda. “İstasyon insanları buradalar tesadüfen, aynı rüyayı görüp ayrı yerlere giden…”

Şarkı demişken dizinin tüm müziklerine bayıldım ve hiç şaşırmadım müziklerin Cem Özkan’ın elinden çıkmış olmasına. Cem Özkan ile birlikte Barış Diri ve Murat Hasarı’nın ellerine sağlık.


Anladık ki bu hikayede sadece gülmek yok, yeri geldiğinde o gözler yaşaracak...

Gelelim hikâyemize… Can babasını kaybettikten sonra kendini çok yalnız hissediyor. Boşluğa düştüğünü ise pek söyleyemeyiz çünkü Can zaten genel olarak boşlukta yaşayan, ayakları pek de yere sağlam basmayan bir karakter. Can’ın yaşadığı baba özlemi içimi yaktı. Nasıl tarif etti öyle? “İnsanın babasının ölmesi ne acayip, sanki dünya eskisinden daha büyük, sen eskisinden daha küçüksün”…


Öyle alaycı alaycı bakma Zeynep, gönül gözüyle bak azcık

Can çok duygusal, tam bir sevdalı belki de ayaklarının yere basmayışı bundan. Gözleri çocukluk aşkı Zeynep’ten başkasını görmüyor ama Zeynep’in onu gördüğü falan yok. Güneş’in Dubai’de müdürlük teklif etmesini perde arkasında yatan nedenleri bilmeden kabul eden Zeynep, keşke onu herkesten, her şeyden çok seven Can’ın gitme deyişini dalgaya vurmasaydı, ciddiye alsaydı ta en başından.  Ben, sanırım, bu hikâyede (illa taraf tutacak) erkek tarafıyım. Can’ın sevdasına hayran oldum. Zeynep’in ise bu kadar kör olmasına ve Can’ı gerizekalı diye sevmesine az biraz ayar oldum. Kızı yolundan çevirmeye anılarla dolu koca bavul bile engel olamadı, hele o şarkı sözü… Ya çocuk yağmurda ıslanmamak için kullandığınız gazeteyi bile saklamış sen daha ne bekliyorsun? Neyse ki Güneş karanlık tarafından bir parça gösterdi de Zeynep kızımız Dubai macerasından vazgeçti.


Orda bir köy var uzaktaaaa..

Ve gelelim caniko Babür’e. Uzak diyarlardan gelen Babür’ün bir intikam hikâyesi var. Babasını öldüren Ziya’nın oğlu Can’ı öldürecek ama en mutlu olduğu anda. Problem şurada karşımıza çıkıyor, Can mutluluk nedir bilmiyor, Can’ı mutlu etmek neredeyse imkânsız dostum! Neyse canım, zaten bize de Can’ın mutlu olmamasını dilemek düşüyor neticede. Mutlu olmak mı dersiniz, mutlu ölmek mi?...


Bu sahnede kalbi acımayan bizden değildir

Babür ile Can’ın maceralarını izlemek kesinlikle keyifli olacak. Tek eleştirim Babür’ün zaman zaman hızlı konuşması sebebiyle anlaşılmayan replikler. Evet, şiveli konuşuyor ama çoğu zaman Can’ın tekrarlamaları olmasa anlamıyordum diyalogları.


Azize mi Afife mi, hangisi senin teyzen? 

İstasyon Mahallesi halkı birbirinden renkli ve belli ki hepsinin baya değişik hikâyeleri var. Bunun sinyallerini ilk bölümden aldık ve umarım ilerleyen bölümlerde hepsinin hayatlarına bir parça bakma şansımız olur.

Mutlu Ol Yeter tatlı bir başlangıç yaptı. Tüm karakterler şahane, hepsini çok sevdim çünkü hepsi bizden, içimizden karakterler. Komedi diye aşırı abartılmış, karikatürize edilmiş karakterler bana göre yok. Bir tek Babür karakteri burada akıllara gelebilir ama onun da geldiği yöreye has bir karakter olduğunu düşününce hiç de gözüme batmıyor açıkçası.  Oyuncuların daha önce oynadıkları karakterlere, dizilere yapılan göndermelere değinmiyorum çünkü benim için her dizi yeni hikâye, yeni karakterler demektir açıkçası pek sevmiyorum eskiye bağlı kalmayı.

Dizi güzel başladı ama saatler ilerledikçe benim modum düşmeye başladı. Evet, hikâyeyi, karakterleri çok sevdim ama 120 dakika komedi dizisi için çok fazla uzun bir süre. İlk bir saatte aldığım tattan dizinin sonunda nerdeyse eser kalmamıştı. Kendimi çok yorgun hissettim ki hikâyeye bakıldığında hiç de öyle bir imaj çizmiyor. Ben bu hikâyeyi tadı damağımda kalarak, bir sonraki bölümü iple çekerek izlemek isterdim. Hikâye bu şekilde devam edecekse izleyici yorulup kaçabilir diye düşünüyorum. İlk bölüm için emeği geçen herkesin emeklerine sağlık. Mutlu Ol Yeter ekibinin yolları açık olsun dilerim…

 

 

 

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER