Binbir “Gül” Masalları
Bu akşam beni puzzle'la kandıracağını mı sandın?
Şehrazat ile Şah Şehriyar’ın hikâyesini bilir misiniz? Yüzyıllar sonra bile dillere destan olan o masalımsı hikâyenin bize nasıl ulaştığını hiç merak ettiniz mi? Öyle etkili bir hikâyedir ki, geçmiş ve günümüz dizilerine ilham kaynağı olmuştur. Eşinin aldatmasıyla birlikte bir daha asla kadınlara inanmayan, tüm kadınların nankör ve sadakatsiz olduğu kanaatine varan bir hükümdar düşünün. Nefretinden, kininden ve öfkesinden kendisini aldatan karısını idam edecek kadar gözü dönmüş bir hükümdar. Her gece odasına yeni gelin alan Şehriyar; aynı kin, nefret ve öfkeyle tan ağarmadan canlarına kıyan bir hükümdar. Gel zaman, git zaman. Bu işe birinin dur demesi gereken zaman. Vezirin güzeller güzeli, akıllar akıllısı kızı Şehrazat! O ne tılsımlı bir isimdir? Dile getirirken bile ayrı ahenkle telaffuz edilir. Günlerden bir gün Şah’ın bu doyumsuzluğunu aklıyla dize getirir. Gündüz geceyi, gece gündüzü tamamlar. Kaç tanlar ağarmıştır Şehrazat’ın masallarıyla? Şehrazat her yeni bir masala başladığında idamı bir gün daha gecikir. Rivayet odur ki Şehrazat’ın masalları 1001 gece sürmüş. Bin bir gece boyunca tatlı diliyle, hoş sohbetiyle Şehriyar’ı yeni diyarlara yolcu etmiş. İdam edilen kadınların kanı tana rengi vermiş. Şehriyar da Şehrazat’ın masallarıyla avunmuş. Artık eskisi gibi ne öfke dolu, ne kinle güdülü ne de nefret saçarmış. Dillere destan aşkları bu günlere kadar uzanmış.

İdolüm Ömer Hekimoğlu. Nasıl benzemiş miyim?
 
Gülru modern zamanımızın Şehrazat’ı, Cihan da Şehriyar’ı. “Ne alakası var?”  dediğiniz duyar gibiyim. Eğri oturup, doğru düşünecek olarsak hikâyenin az çok benzediğini göreceksiniz. Gülru her daim Cihan’ı küçük bir çocuk ya da zavallıymış gibi avutup durdu. Aman kırılmasın, alınmasın, yeter ki O’na bir şey olmasın. Yok, öyle bir şey! Cihan’ın da aklı var, Cihan’ın da duyguları var. O da âşık, O da seviyor. Terapide Onur’a söylediği gibi insan gibi yaşamak istiyor. Bugüne kadarki tüm doğum günlerinde tek bir isteği vardı. Gerçekleşmeyeceğini bile bile hep aynı şey. Gözlerini kapattığında, mumları üflerken istediği tek şey; normal insan olmak! Tavan arasına sıkışmış, zamanını puzzle’dan başka hiçbir hobiye harcamamış. Diğer “normal” insanlar tarafından deli, zavallı olarak empoze edilmiş. Kim istemez ki Ömer Hekimoğlu’na benzemeyi?

Kardeş olmak için kan bağına gerek yok.

Şimdi olayları başa saralım. Köşkteki herkes artı Cahide, Gülfem’in düşük yapmadığı, aksine hiç hamile kalmadığı gerçeğiyle yüzleşti. En çok üzülen hatta kahrolan kişi ise Cihan oldu. Büyük hayal kırıklığı yaşadı. Düşünsenize bir şekilde, bebek bahanesiyle de olsa, Ömer’i kendi içinde halletmişti. Keza Cihan’ın üzüntüsüne ortak olan isimlerden biri de Cahide’di. O da Gülfem’in genetik kodlarını(!) taşıyan, oğluna kusursuz bir evlat vermesini arzu ediyordu. Kendini gerçeklerden o kadar uzak tutuyordu ki “Olsun, bir daha denersiniz.” demeyi haklı sebepleri arasında görüyordu. Ömer’in bir daha asla anlamına gelen konuşması “zavallı” kadıncağızı derinden yaraladı.

Gel senlen çene yarıştıralım?
 
İki âşık birbirini ne kadar yaralayabilir? Can acıtmak için daha ne yapabilirler? Eğer araya kin, öfke ve nefret girdiyse tahmin edemeyeceğimiz kadar yaralar. İçlerindeki acıya tuz basarak yara daha çok ağırlaşır. Tedavisi imkânsızlaşır. Kartlarını sonsuza açtılar. Geri dönüşü olmayan cümleler sarf ettiler. Gelecekte “Belki olur.” dediğimiz ilişkilerini tükettiler. Tamam, ilk kısa çöpü çeken Gülru’ydu. Acısı vardı ve bir şekilde babasını yedi kat toprağın altına götüren kişilerden intikam alacaktı. Yanıldığı bir şey vardı. Gülfem’in zekâsı! Mademki savaş başladı, o zaman savaşın savunma ve taarruz cephesine yardım almak olacaktı. Gülfem savaşta yarenlik etmesi için yanına Ömer’i aldı. İyi bir silah arkadaşı olacağını adı gibi iyi biliyordu. Birbirlerini çok iyi tanıyan biri ancak şeffaf olabilirdi. Hem karşı tarafı Ömer’den başka kim daha çok yaralayabilir ki? Ama öyle olmadı. Çok güvendiği silah arkadaşı daha ilk yenilgide fire verdi.
 
Gülfem’in hamile olmadığı öğrenen Gülru’nun içinde kelebekler uçtu. Sevdiği, âşık olduğu adam bir inat uğruna bile olsa karısına dokunmamıştı. Hangi kadın olsa bu umutla hayata sıkıca tutunurdu. Umudu artardı. İlk evlenen Gülru’ydu ama yine de Ömer için geriye kalan son saflığını kaybetmedi. Gülru içinde bunları yaşarken Ömer boş durmadı. Umuda dair içlerindeki son kırıntıyı da tüketti.

Çekilecek ne çilem varmış?
 
“Ben eski sevgilimle evlendim. Sen eski arkadaşın, zavallı, hasta Cihan’la evlendin.”  Bu cümle size sarf edilse ne yapardınız? Nasıl bir tepki verirdiniz? Ben net yıkılırdım! Bu konuşmaya şahit olan Cihan da yıkıldı. Kırıldı. Artık kime güveneceğini bilmiyordu. Ablası, karısı, kısaca en yakınları ona bunu yapmışken kime güvenecekti? Zavallı, tavan arasına sıkışmış Cihan bu algıyı nasıl kıracaktı? Gülfem de kardeşim diye geçiniyor, fakat o da Cihan’ı düşünmüyor. Varsa yoksa entrikaları, planları. Bir gün planları içinde boğulacak haberi yok.


Bilim-kurgu mu o? 

Düşündüğümüz zaman arızasız hiçbir karakterin olmadığını görüyoruz. Şevket’in elim olayından sonra Yonca sizce de çok tatlı olmadı mı? Her şeyi dan dan söyleyen kadın, artık dilinde yalan da tutmayınca tadından yenmemeye başladı. Umarım aklı başına gelmez de bizler keyifle Yonca’yı izleyebiliriz. Gülru’nun defilesi bahanesiyle Mebrure, o dört duvarın arasında sıkışıp kalmaktan kurtuldu. Kendine güveni geldi. Büyüklerimizin söylediği “Vur ensesine al şerbetini.” sözü vardır. Heh, Mebrure de aynı öyleydi. Kendine olan güveni gelmeye başladığından beri artık öyle değil. Mebrure adına o kadar sevindim ki anlatamam. Bir açıldı pür açıldı. Elinden de dikiş nakış eşi gelince moda dünyasına da adım attı. Bundan böyle Mebrure’yi, Gülru ile birlikte, tut tutabilirsen.

İşte bu nedenle Gülru'da Sipahi ruhu yok.
 
Bu kadar olay içinde Halide’yi unuttuğumu mu sandınız? Halide’siz bölüm yorumu mu olurmuş? Köşkten gönderilen Halide gizli gizli, duvar arkalarından, parmaklık arasından köşkü gözetlemeye devam ediyor. Gülfem’in hamile olmadığını öğrendiği sahne ve Gülfem’in anlam veremediği ölçüde ilgi odağı olması ortaya komik bir sahne çıkardı. Gülfem’i şaşırtan ise Halide’nin anlamsız yere üstüne düşmesi. Haklı. Nereden bile bilir ki annesi olduğunu? Sipahi Köşkü’ndeki yeni kâhyanın kim olduğunu öğrenen Halide boş durmadı. Münevver Hanım’ı ilk gördüğü yerde boğazına yapıştı. Münevver Hanım, Sipahi Köşkü’nün geçmişi. Ne olupbittiyse her şeyden haberi var. Gülfem’in doğumundan sonra bir şekilde işi bırakmak zorunda kalmış. Ama Enver Sipahi yüce gönüllülüğü ile maaşını ödemeye devam etmiş. Şimdi akıllara birçok soru yerleşiyor. Münevver Hanım neden köşkten gitmek zorunda kaldı? Halide’nin gazabından niye korkuyor? Neler biliyor ki susturulmak isteniyor? Bunu fark eden Gülru da Münevver Hanım’ın peşini bırakmıyor. Bu kadar Münevver Hanım dedim de kim bu Münevver Hanım?  Dizide Halide’nin annelik oyununu ortaya çıkaracak tek tanık diyebiliriz. Sizlere geçtiğimiz bölümlerde de söylediğim gibi Gülfem, Enver Sipahi ve eşinin çocuğu değil. Güllerin Savaşı’nı izleyen birçok kişi Gülfem’i Enver Sipahi ile Halide’nin kızı olarak biliyor. Sadece izleyici bilse yine iyi! Gülru ve Cihan da böyle zannediyor, fakat öyle değil. Halide’nin yana yakıla sakladığı gerçek Gülfem’in babasının başka bir adam olması ve Gülfem’in, Sipahi olmaması. Yine öne sürdüğüm kanıda ısrarcıyım. Gülfem tecavüz çocuğu! Öyle olmasa Halide neden gerçekleri saklasın ve kadının boğazına yapışsın?
 
Ömer: Öptü valla
Gülfem: Nasıl ya? Öptü mü?

Cihan'ın en güzel hediyesi! 

Onur’un terapide verdiği öğütler Cihan’a umut ışığı oluyor. Yaşamak için bir nedeni daha var. En önemlisi artık Cihan iyileşmeye başlıyor ve kendine güveni geliyor. Cihan erkek olduğunu hissettikçe istekleri de artıyor. Artık geceleri ve gündüzleri kandırılmak istemiyor. Puzzle’larının başında, Gülru’nun masallarıyla avunmak O’na yetmiyor. Düşünce gücü arttıkça arzuları da boyut değiştiriyor. Şimdi yazının başında Gülru’ya neden modern zamanların Şehrazat’ı dediğimi anladınız mı? Sizlere geçen haftaki yazımda Güllerin Savaşı beşinci dönemine girdi demiştim. Bundan sonraki bölümlerde Cihan’ın gelişimlerini ve etkilerini izleyeceğiz. Doğum günü yeni bir başlangıçtı. Her başlangıç beraberinde yeni tatları ve olayları sürükler. Ben de Cihan’ın yeni evrimi merak edenlerdenim. Keyifle bu değişimi bekliyorum. Otuz dokuzuncu bölüme gözü değen herkesin gönlüne bereket!


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER