Nereden başlayayım bilmiyorum bugün. Tek bildiğim öyle çok acı,
hüzün ve gözyaşı vardı ki 105. bölüm içinde, izlerken adeta "acıyı bal
ekledik" tadından da yenmiyor dedim. O kadar merak edip, beklediğimiz
mahkeme sahnesi aslında bir küçük teferruatmış. Asıl en büyük bomba bölüm
sonuna saklanmış. Bu sezon birkaç bölüm sayabilirim size böyle baştan sona dolu
dolu. Ben ki pek tekrar sevmem, açıp izlemem ama şu bölümü yeniden birkaç defa
daha izleyebilirim. Kenan İmirzalıoğlu, Bergüzar Korel ve Çetin Tekindor başta
olmak üzere, yazan, yöneten, oynayan ve emeği geçen her kim varsa bu güzel
ekipte kocaman bir alkış lütfen. Emeği geçen herkese teşekkür ederiz.
Feride: Çok yakışıklı olduğunuz için benim koluma kelepçeli olarak müebbet veriyorum desem nasıl olur acaba?
Mahir: Yalnız Hakime sevgili cidden iyiymiş. Her türlü yırtarım ben bu işten.
Aylardır mahkeme sahnesi için yazdık, çizdik bıkmadan durmadan. Neredeyse tez
yazacaktık hep beraber. Tutturduğumuz noktalar, "ya biz bunu hiç
düşünmedik" dediğimiz yerler oldu aynı bugün gibi. Boşuna demiyorlar
beklemesini bilenin her şey ayağına gelir diye! Ne çok bekledik görünen ama bir
türlü gelmeyen mahkeme sahnesini. Dile kolay tam 30 bölüm biz bu kırılma anını
bekledik. Boşuna da değilmiş hani! Sonunda "kara" göründü. Hem de ne
görünmek. Celseye 10 dakika ara veren Feride Mahir'in özgürlüğünü düşünürken,
kendi gerçeğini öğrendi. Babasının bir silahı olduğuna bile inanmayan
Feride'nin, kahramanını Beyefendi olarak kabul etmesi nasıl bir sonuca varacak
hep beraber göreceğiz. (Hemen geçemiyor muyuz bir sonraki bölüme?) Bundan
sonrası öyle güllük, gülistanlık olmayacaktır elbette. Ama Karadayı'nın bize
öğrettiği gibi en koyu karanlığın bittiği noktada sabahın ilk ışıkları görülür
hep. Nefis bir dönüş bekliyorum ben artık daha büyük bir heyecanla.
Feride: "Bana inan, son kez de olsa inan!" demiştin ya hani. Ben ondan sonra sana hep inandım.
Mahir: Önce aşık olsun diye uğraş, sonra olmasın diye, sonra geri dönsün diye, şimdi yine mi gitmesi için uğraşacağım? Hayat benden ne istiyorsun?
Mahir isteyince dağ olur, istemezse de taş oluyor gerçekten! Feride'ye karşı
tutumu, o bakışları ve yeni imajı yaktı geçti desem az kalacak galiba.
Feride'nin henüz bölüm başında "neden Mahir diye" yakarışları ise
tekrar tekrar izlenmeli. Bebeği üstüne yemin edemeyen Mahir'in, sevdası için
bir umut diye gezen Feride'si var iyi ki.
Bebeğin gittiğini duyunca öyle kalırsın işte Mahir efendi.
Peki, mesele bu işin sonunda ipe gitmek mi, yoksa aşk için yaşamak mı? Ben
bugün Mahir'in amacını pek anlamadım desem inanın. Sizi ipe götüren sebeplerin
gene sizin canınız, nefes alma sebebiniz olması belki de en zorudur. Haklıdır
Mahir. Ya peki gittiğiniz yerden dön artık diye bağırsa canınız, yine de gider
mi gidecek olan? Gidemez/gitmemeli. Mahir'in yeni yolu, seçimleri, aile olmak
isterken Feride'yi ve bebeği yok sayışı benim için Mahir karakteri ile hiç
örtüşmedi bu bölüm. Her ne kadar Feride'yi korumaya çalışsa bile orada es
geçtiği mühim bir şey vardı, bebeği. Feride'yi ve bebeği korumak için bile olsa
yüz çevirirken sevdiklerinden, Mehmet Saim'in elini güçlendirdi. Feride'nin
ısrarla Mahir'in babasını vurmadığını düşünmesi, buna rağmen Mahir'in
Feride'nin bebeği aldırdığına inanması bence "kim kimi daha iyi
tanıyor" dersi gibiydi. Feride'yi iyi bilen Mahir, o bebeği herkesten
korumaya çalışacağını bilmeliydi. Ayrıca da Mahir için bebeği bu kadar
önemliyse hapishanede işi ne? Henüz doğmamış bir bebeğe ve sevdiği kadına sahip
çıkması gerekirken ve daha Belgin tarafından bebeği bile öğrenmemişken
başladığı işi ısrarla bitireceğim demesi bile vazgeçtiği anlamına gelmez mi?
Mahir'in Feride'den iki adım öteye gidemeyeceği besbelli. Bu kadar kızmış gibi
olduğuma bakmayın bu aşk küllerinden doğar demiyorum artık, küllenecek bir
durum olmayacak çünkü. En güzeli de bu olacak sanırım. Kim yorulsa bu aşkta bir
diğeri tutup kaldıracak ayağa.
Nazif Baba: Kızım beni hiç konuşturma, babanı unut ben senin baban olurum nasılsa.
İnsanın en çabuk kırılan ama o kırgınlığa rağmen onarılması en kolay yeridir
kalp. Kalp iyileşir sadece sevgiyle. Acının geçmesi için zaman gerekiyor. En
basit kolunuz kırılır aylar alır iyileşmesi, eliniz kesilir günler sürer acısı.
Ya kalbiniz kırılır, dağılır, paramparça olursa? Varlığını bilmez olursunuz,
viran edilir, taş üstünde taş kalmaz yürekte. Sonra kırıp döken bir defa güler,
tüm derdiniz bu defa size derman olur. Feride'nin dünyasında yer yerinden
oynayacak, doğru bildikleri bir bir yalan çıkacak. Mahir'in tüm sert bakışları,
ok gibi saplanan sözlerine rağmen en ihtiyaç duyduğu anda Mahir silmeli/ydi o
gözyaşlarını. Elini tutup yanında olmalıydı. Böyle olmasını çok istiyordum
Feride için. Feride'nin en büyük gerçeğine gidiyoruz demiştik hep.
Mahkeme ile gelen süreçte Feride'nin bu gerçek ile yüzleşeceği hiç aklıma
gelmemişti. Hatta şunu sayıkladım durdum hep Feride bu acı gerçeği kimden
öğrenecek? Bu büyük gerçeğin Nazif Baba tarafından Feride'ye söylenmesi aslında
ince bir ayrıntı olmuş. Bu hikâyenin en başında suçsuz bir adamın nişan günü
yiten özgürlüğüne, onca adalet arayışlarına, yiten masumlara selam edercesine
Karadayı'nın adalet deyince ilk akla gelen kişisi söyledi. Bu durumu iyi bilen
Feride'nin Nazif Baba'ya inanmama durumu olmayacaktır. Daha en büyük olaylar,
kötüler için tecelli edecek adalet zamanı yeni başlıyor. Mahir ve Feride'nin
gördüğü en dipten sonra sırada aydınlık günler gelecektir.
Olaylara bakarsak durum hep şöyle gelişiyor, birileri bu aşk üzerine hep büyük
planlar yapıyor. Sonra hiç olmayacak yerde planların hepsi suya düşmüş oluyor.
Hatta hep en kötüyü bulduk derken iyi bir şey bize gülümsüyor. Her ne kadar bu
planlar can sıkıcı olsa da iyiler için bunlar şart. Misal Seyit'in davasının
Feride'ye verilmesi kötülüğe sebep olayım derken en büyük iyiliğe neden olacak
bence. Feride'yi bundan sonra Mahir için daha çok çabalarken göreceğiz. Sonucu
üzülmek olsa da Feride "adalet için" Mahir'i oradan çıkaracaktır. Son
demde adaletin, gerçek suçluların da bir bir cezalarını çekme zamanı geldi.
Ayten: Neden çocuğa bir bakıcı tutmayı akıl edemedim de bu Necdet'in aklına uyup evleniyorum şimdi?
Bu bölüm kızılacaklar listesinin başında Kerime Hanım var. Bu kadar çabuk ikna
olup, elinde kalan tek çocuğunu yalnız bırakması beni hala hayretler içinde
bırakıyor. "Anne medet" diye bakan kızına baban haklı diyor!
Turgut'un katil olduğunu unutup, Mahir'den baba olmayacağını düşünmesine ise
özel bir on puan yolluyorum. Sınıfta kaldı gene. Sanırım eşiyle bu vakte kadar
iyi anlaşmasının sebepleri hep kötüleri dinlemek. Mehmet Saim gibi uyanır
uyanmaz yalan deryasına dalan bir baba yerine, doğruları ile evladının hayatını
kurtaran bir baba gördük bugün Nazif Baba ile. Yoğun bakımdan çıkıp o yorgun
kalbiyle oğlunu kurtarıp kendi canını tehlikeye attı Nazif Baba. Baba olmak can
vermektir, almak değil dersiydi bugün dersimiz büyük ustadan. Ya Ayten, o dünya
güzeli bebek için yeniden Necdet ile evlendi. Bu evlilik mutluluk getirir mi
bilemiyorum, yaptığı fedakârlığı da ayrıca takdir ediyorum. Peki, hayalleri ne
olacak? Çalışırken de o bebeğe bakılabilirdi. Sahiden ne oldu bebeğe henüz adı
bile yokken gitmiş olmasın lütfen. En rahatsız olduğum kısmın adı Seyis.
Seyis'i gözümde hiçbir şey aklayamaz, Mahir'e yardım etmesi bile. Ceza
listesinde adı mevcut benim için.
Mahir'in "yanma" eylemini içselleştirince insan halden hale geçiyor.
Bir bakıyorsunuz ki kimyası değişmiş biri olup çıkmışsınız. Korkmayın yanmaktan
hatta inadına yanabildikçe yanmalı insan, acı insanı güçlendiriyor. Feride
yıkılmayacak, Mahir bir çılgınlık daha yapmayacak fikrindeyim. Yani aslında
Nazım Hikmet'in dediği gibi yanmalı yürek. Çünkü yandıkça insan oluyoruz! Bunca
acının sonu da aşka dair şahane olsun. Bizler Karadayı'da birbirine öfkeyle
bakarken bile Mahir ile Feride aşkını görüyoruz. Bir de artık biraz mutluluğu
görmek istiyoruz.
* Kayahan'ın en sevdiğim şarkılarından biri olan Hep karanlık
isimli şarkıdan alıntıdır. Sevgi ve rahmetle anıyoruz. Şarkının küçük bir
kısmını paylaşmak istedim. Sizce de bu bölüme bu şarkı çok yakışmadı mı?
Hep karanlık hep karanlık
Yeter artık yeter
Bir avuç kar beyazı
Bir adım yol bana
Bir nefes ver
Bir fısılda
Dağlar duvar olsa önüme
Yollar kör düğüm düğümlense
Dönmem gözümü dağlasalar
İpe götürseler
Sen bir çağır yeter
Bir küçük pencere
Bir aydınlık bana