Yine içimize işleyen,
sade diyaloglarında değil, var oluşunda da şiiri barındıran bir bölümün ardından
buluştuk. Detayların kıymetini bilen, ince ince işleyen bu ekibe hayranım… Her
hafta yinelesem yine bıkmam söylemekten. Çünkü Gülten Akın’ın dediği gibi: “Ah,
kimselerin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya…” E, durum böyleyken o
inceliklerin kıymetini bilenlere de hak ettikleri takdiri vermek gerek.
Safiye karakterini sarıp
sarmalamak istiyorum. En cadaloz olduğu sahneye varıncaya değin her sahnede onu
sarıp sarmalamak ve aynı Naci gibi ben de ona eski Safiye’yi hatırlatmak
istiyorum. Sonra Naci geliyor aklıma. Onu daha daha sıkı sarmalamak istiyorum. O
nasıl Safiye için çırpınıyorsa ben de ekrandan hikâyeye girip onun için
çırpınmak istiyorum. Çünkü asıl o hep başkalarını sarıp sarmalayanların
ihtiyacı vardır sarıp sarmalanmaya. Safiye yıllarca kendini kardeşlerine siper
etti, şimdi de Naci siper ediyor kendini Safiye’ye. Peki benim Naci Hoca’ma kim
siper olacak?

Herkes olacakları bildiği
hâlde geri döndüğü için kızıyor ona. Oysa ben kızamıyorum. Kendimi onun yerine
koyuyorum, ben de n’olursa olsun geri dönmek isterdim. Sonra tutuyorum Safiye’nin
yerine koyuyorum, yine sonunda n’olursa olsun sevdiğim insanla o ânları yaşamak
isterdim. Hani şair diyor ya: “Ölüm değilse bizi ayıran/ Yazık olmuş…”
Aynı öyle. Bir tane hayatımız var ve belki maalesef belki de iyi ki çoğu insan
için bir kere oluyor bu “sevmek” dedikleri. Öyleyse kıymetini bilmek, birtakım “doğru”lara
kurban etmemek gerek. Yaşayabildiğin kadarını yaşayabildiğin kadar güzel
yaşamak, layığını vermek gerek.
Normal şartlarda Naci’nin
bunu ilk uygun zamanda Safiye’ye söylemesi gerekirdi. Ama Safiye’nin durumunu
hepimiz görüyoruz. Gerçekten de şu üç günlük huzura hasret geçmiş hayatı, şu
tatlı hâline nasıl kıyılır ki?.. Bu heyecanı, bu genç kız hâlleri… Gerçekten de
içinde kaygı barındırmadan geçirebileceği günlere ihtiyacı var. Sadece Safiye’nin
değil, ikisinin de buna ihtiyacı var. Yaşayamadıklarının telafisi olmasa da
biraz olsun zor zamanlarında onlara iyi gelecek ânlar biriktirmeye ihtiyaçları
var.
Naci de biliyor bunu.
Kıyamıyor. Ne Safiye’ye ne de onca zaman sonra yeniden “biz olabildikleri
hâllerine”. Ama en çok da Safiye’nin gözlerinin içinde yeniden ışıldayan yaşam
umuduna, mutluluğa kıyamıyor. Onun durumu şu ân Safiye’den de zor. Gerçekten
çok zor bir mücadele veriyor. Hem fiziksel hem psikolojik olarak. Safiye’yi en
başa dönemeyeceği kadar toparlayabilecek zamanı var mı bilmeden, daha kötüsü
her ân onu yapayalnız bırakabileceği korkusuyla. Sadece yaşanamayanların değil,
artık hiç yaşanamayabileceklerin de yükü biniyor üzerine. Bu, o duyguyu
bilmeyenlerin anlamasının oldukça zor olduğu bir durum. Tansel Öngel, Naci
karakterinin çaresizliğini o kadar güzel yansıtıyor ki… Ezgi Mola’yla birlikte
devleşiyorlar ekranda. Ve bu periniz, normalde ortalığı yıkacağı
tutarsızlık-mantıksızlık suçlarının işlenmesi için senaristlere yalvaracak hâle
geliyor…

Bu bölüm tekrarlanan doktor konuşmasıyla Naci’nin sonuna dair verilen sinyaller tekrarlandı. Safiye’ye “Bırakmayacağım.” deyince umutlanan periniz “Bırakacaksan da gelme bi’ daha…” dediği ân Naci’nin onaylamasıyla kahroldu. Gerçekten de bir daha gelmeyecek sandım. Ama Safiye’ye “Geleceğim.” dediği için de sözünü tutacağını düşünmek istiyorum. Ya her şeyden önce şu adam doktorunu değiştirebilir mi artık? Bu bölümden sonra Naci’nin artık iyice bir hayata tutunmak için elinden geleni yapması gerekmiyor mu sizce de? Canım Gülru’cuğumun (Safiye duymasın) verdiği listeyi nereye soktun Naci efendi? Allah için bul şunu. Ve n’olur hem kızın hem de Safiye için yaşamak adına elinden geleni yap.
“Aşk için ölmeli aşk o zaman aşk.” cümlesinden ben aşkının iyiliği için, aşkını korumak için kendini feda edebilecek kadar çok sevmek ifadesini anlıyorum. Oysa geride birini bırakacağın durumlarda aşk için yaşamalı, aşk o zaman aşk! Aşk için yaşamalı, yaşatmalı! Sımsıkı tutunmalı, sarıp sarmalamalı! Safiye bu bölüm “Zaten asıl sorun da o ya. Ben tutunamıyorum kimseye.” dedi ya. “Aşk, tutunacak dalı olmaktır.” benim gözümde.
Şu ân için hikâye tutarlılığı adına gerçekten de Naci’nin hastalık sürecini ve gittikçe ağırlaştığını görmemiz lazım. Ama ben bu sürecin oldubittiye getirilmesini değil, sonunda ne olacaksa olsun bu süreci Safiye’yle el ele geçirmelerini istiyorum. Ve tabii fizik tedaviler ve alternatif tıp yöntemleri ile sürecin yavaş ilerlemesini, Naci karakterini final bölümünde de görebilmeyi çok isterim.
Safiye'nin annesinin kâbusuyla kararan dünyasının Naci'nin sesiyle aydınlanması çok güzel bir detay değil miydi? ♥
İzlediğim bir Kore
dizisinde, izlemeyene spoiler olmasın adını vermeyeyim, ana karakterin
öleceğini biliyorduk ama dizide onun öldüğünü görmemiştik. Final bölümünde
çiftimiz ne kadar zamanları kaldığını bilmeseler de kalan zamanlarını birlikte
ve geçirebilecekleri en güzel şekilde geçirmeye karar vermişlerdi. Kız mucizevi
bir şekilde hastalıktan kurtulmadı ya da imkansız aşk dramını uzatıp kalan
zamanlarını zehir etmedi. Ama biz o “ölüm” kavramıyla birebir yüzleşmek zorunda
da kalmadık. Mucize kavramının ölümcül bir hastalıktan şans eseri kurtulmak
gibi “dışsal ve şansa bağlı” bir şeyden ziyade “insanın sahip olduğu ânların
kıymetini bilmesi ve onları yaşayabileceği en güzel şekilde yaşamaya
odaklanması” olduğu fikrinin işlenmesi çok hoşuma gitmişti. Mucize dışarıdan
bize bahşedilen bir şey değildir; mucize bizim içimizdedir, onu bizim sahiplenerek
yaşamamız gerekir.
Bu bölüm Safiye’nin Naci’yle
yürürken sokakta “waffle” yiyen kız hakkında yaptığı yorum ne güzel bir
dokundurmaydı izleyiciye. Küçükken annem simitçiden aldığımız simidi yürürken
bana yedirtmeyip bir de üzerine sarıp poşetinden bile çıkarttırmayınca nasıl
kızardım. Büyüyünce anladım. Bizi ne virüs yıkabilir ne de dış mihraklar… Ama
şu varlığını ve daha da fenası neden var olduklarını unuttuğumuz “incelikler”
var ya… İşte onların kaybı bizi yerden yere vuruyor. Oysa insan olmanın en
değerli yanıdır düşünebilmek, hissedebilmek. Hissettiğimiz ölçüde insanız. Sense8
dizisini izleyenler bilir, orada bambaşka kültürlerden sekiz insanın telepatik
güçlerle birbirine bağlanması ve tek vücutmuş gibi hissetmeleri konu edilir.
Diziyi izlerken belki de bizim de gerçekten böyle bir şeye ihtiyacımız var,
diye düşünmüştüm. Geçen zamanın fikrimi güçlendirmesi ne acı…

Gülben karakteri dizide Safiye
ve Naci’den sonra üçüncü en sevdiğim karakter. O kadar güzel bir karakter ki… Kendi
kalbi paramparça bile olsa hep etrafındaki insanlar mutlu olsun diye çabalıyor.
Bu zamana kadar Safiye için yaptıkları, bu bölüm Esat için yaptığı… Esat ile
ilgili fikrim değişmedi. Ama Gülben’in onun için yaptığı şeyi fark etmesine
sevindim, sahte isteme sahnesinde de iyi güldüm, “Oh olsun.” dediğini de
hepimiz duyduk :) Ben Gülben’in onu hiç üzmeyecek ve en başından kıymetini
bilecek biriyle olmasını isterdim ama gönül de işte ne çare ferman dinlemiyor,
Gülben mutlu olsun da kiminle olacaksa olsun. Merve Dizdar. ♥
Bu bölüm Safiye-Naci ve
Gülben sahneleri o kadar güzeldi ki diğer tüm sahneler çabucak bitsin geçsin
istedim. Han karakterini ne kadar uğraşırsam uğraşayım hâlâ sevemiyorum. Bu
bölüm Safiye ile yaşadıkları yüzleşme sahnesi güzeldi. Safiye kendini suçlayıp
tekrar kapanacak diye ânlık bir korktum ama Naci’yi öyle güzel savununca
rahatladım. Gerçekten de öyle. ♥
İnci karakterini ilk
bölümlerde sevemiyordum ama arka hikâyesi işlenince onu da kabullendim, artık
onu da severek izliyorum. Ama Esra karakteri bana “İmdat!” dedirtiyor. Günlük
hayatımda da böyle insanlar tanıyorum, kesinlikle çekilmezler. Geçen hafta da
dediğim gibi Han’ın durumunu gerçekten İnci’ye söylemesi gerekiyordu ama o
daire konusunda Gülben’i sorguya çekmesi, Esat’a karşı tavırları, Han’a karşı o
üstten üstten hâlleri… Gerçekten cinnet geçirtiyor. Safiye biraz hakaret dozuna
kaçıyor kabul ama ilk defa bu bölüm “Oh!” dedirtti bana. Esra, Gülben’i saf
gördü saldırıyordu (gerçi seni tutup cama fırlatmış birine karşı ne bu cesaret. ^^)
ama Safiye iyi verdi ağzının payını. Sonda Han’ın bi’ zamanını bulup orayı
boşalttırmış olması gerekiyor o rahatlığıyla ama hangi ara yapmış olabilir bilmiyorum.

Karakter yaratımı
gerçekten çok zor bir şey, her yazarım diyenin harcı değildir. Gerçek
karakterleri yazıyor olmak hele, bu yükü azaltır zannedilir ama tam tersi daha
da zorlaştırır. O yüzden bu kadar güzel ve ince yazılmış karakterlerle dolu bir
diziyi izliyor olmak beni çok mutlu ediyor. Dizinin senaristleri Deniz
Madanoğlu ve Rana Mamatoğlu’na kocaman sevgiler. Aynı şekilde dizinin müzikleri
de çok kaliteli. Yanılmıyorsam Alp Yenier yapıyor. Yönetmenler zaten… Çağrı
Vila Lostuvalı ve Çiğdem Bozali film gibi bölümler sunuyor bize. Bu bölüm
Safiye ile Naci yürürken yerdeki su birikintisinde onların yansımasını görme
detayını çok sevdim. ♥ Ayrıca
fuaye alanındaki film afişlerini de fark etmedik sanılmasın efendim. Sadece
tatlı bir selam da değil, dikkat ederseniz isimleri de hikâyeye hizmet ediyor.
Safiye’nin annesinden miras “terk edilme korkusu”nu bir kez daha gördük orada Naci’yle
yaptığı konuşmada. İşte yazının en başında kastım buydu efendim. İncelikler
beni kalbimden vuruyor ve onların kıymetini bilenler… ^^
Neriman ve Ege ikilisini
bu hafta kısa geçtik. Gamze’nin adımlarından ve Neriman’ın ona uymasından hiç
hoşlanmadım. Naci Hoca’nın yokluğunda okul bile ne hâle geldi, artık biz bunu nasıl
kaldıralım? Tansel Öngel’i finale kadar bırakmayalım efendim. Güzel teklifler
de lütfen finale kadar sabretsinler, kaçmıyor ki yahu, burada adam. ^^
Bu haftalık benden bu
kadar. Müsait oldukça yine uğrarım. Yorumlarda buluşalım. Yazı yahut paylaşım
altı harici yapacağınız yorumlarda da lütfen beni etiketleyin ki ben de
zamanında görebileyim e’mi? ♥ (Yorum
okuma sevgime ket vuranlara burada hüzünlü Naci bakışı…)
Sevgiyle ve sağlıkla
olması adına mümkün mertebe evlerinizde kalınız efendim.
İnceliklerin kıymetini bilelim.
Hatırlanmasını istediğiniz incelikleri yorumlara yazarak kendi mucizenizi yaratabilirsiniz.
İncelikler de sevgi misali paylaştıkça çoğalır. ♥
Periniz
"Durup ince şeyleri anlatmaya
Kimselerin vakti olmasa da
Okulların kadın öğretmencikleri
Tatil günlerini çoğaltsalar da
Kutsal nemiz varsa onun adına
Gözlerimiz için bağlar dokusalar da
Birikimler ve çizgiler gitgide gitgide
Açmaya ilkyaz çiçekleri
Bir gün birileri öte geçelerden
Islık çalar yanıt veririz."
*İlkyaz/Gülten Akın/Şiir