Söze ben demiştim diyerek dalmalıyım. Ben o kilit
anda ya odanın kapısı çalar ya Selim'in ağlayacağı tutar ya da gökten meteor
filan yağar de-miş-tim. Nitekim yanılmadım ve öpüşme anı yarıda kaldı. ''Olsun
be, itiraf ettiler sonunda'' diyerek avunduk biz de. Güzel bir manzara
eşliğindeki kahvaltı da ilaç gibi geldi taze aşıklara.
A-a-a aduket şovvv!
Bir de paintball sahnesi vardı ki, Fatih'in çektiği
aduket sahnenin en renkli karesiydi diye düşünüyorum. Fakat sahnenin kısa
kesilmesine üzüldüm. Çünkü başlangıcında rakip takımın ''Yencez sizi eheh''
diyerek Sezercik'e nispet yapan zengin çocuk gibi kasılmasının bir karşılığı
olmalıydı. Hadi Selin ve Orhan ''Şehirlere bombalar yağardı her gece, biz
durmadan koklaşırdık'' moduna girdi, onları anlarım. Ama diğer çiftler
kullanılarak bu sahnenin tabiri caizse iliği kemiği sömürülsün isterdim. Bu
hissi en son geçen hafta Fatih'in cool olma çabası kısacık sürdüğünde
hissetmiştim. Halbuki ne güzel fırsatlardı bunlar. Yine de elbette
senaristlerin bir bildikleri vardır diyorum.
Aaa çocuğumun öz hakiki babası!
Ertan'ın aniden ortaya çıkması işleri karıştırdı.
Karı koca elele verip adamın kafasını çat diye yardılar. Boylu poslu adam,
istese güneşi tokatlar ama nasıl bir darbe aldıysa kalkamadı yerinden. Sonra
gelsin onu taşıma telaşı gitsin ev ahalisine çaktırmadan saklama çabaları... En
eğlenceli anlar da burda başladı zaten. Uyandıkça yumrukladılar, odadan odaya
sürüklediler, spreylerle bayılttılar Ertan'ı. Sen biçare Zeynep'i bebesiyle
ortada bırakıp kaçar mısın; önce bir güzel pataklanırsın, sonra da ver elini
mültecilerle dolu kamyonla Rusya kapısında! (Azıcık içim soğudu, oh) Zeynep ve
Fatih takım olmakta ustalaştılar. Sadece yalanlarda, paintballda filan değil;
adam pataklamakta da!
Zenginlik gen gibidir, aktarılmazsa yok olur
Ya Gülsüm sultanın yaptığı jeste ne demeli? Sen git koskoca
mirası üç dişli Selim bebeğe bırak. Dede Selim'den torun Selim'e bir miras
olsun istiyor, e asil kadın. Zeynep'in içinden ''Şansa bak iyi ki de Selim
koymuşum çocuğun adını'' diyecek kadar çıkarcı bir insan olmadığını biliyoruz.
Peki neden ağzını açıp tek bir itirazda bile bulunmadı? Fatih bile inceden
inceye çırpındı da Zeynep sadece ürkek bakışlarla Fatih'e baktı. Burda mesele o
yüklü mirastan çok Gülsüm Hanım'ın bir yalana tüm gerçekliğini harcıyor olması.
Hem Zeynep ne zaman kendi ayakları üstünde durmaya başlayacak? Babasından,
evinden sırf bunun için ayrılmadı mı? Fatih'e de her fırsatta bunu vurgulayarak
çıkışmadı mı? Artık bir iş bulması, en azından denemesi elzem görünüyor. Öte
yandan ben Şaziment'i deli gibi merak ediyorum yahu! Ayfer kızına koca arama
çalışmalarını kaslı bir kasap bularak nihayete ulaştırdı gibi. Ümidim
Şaziment'in de hayallerimdeki kadar renkli ve 'oyun kurucu' bir karakter olması
yönünde. Çünkü İrem'den yeterli entrikayı alamıyorum, Ertan'ın babalığından da
pek fazla korkamıyorum. Yan karakterlerin daha sıkı düğümler atması şart
önümüzdeki günlerde. Bu bölüm biraz yavan geldi bana çünkü Aşk Yeniden temposu
çok yüksek bir dizi aslında ve daha iyiye ulaşabileceklerini hissediyorum. Bir
eşik var ve onu geçerlerse çok daha renkli
bölümler bizi bekliyor demektir.

Tavuk-balık-kelle, bunlar yenir elle!
Gara Meryem ise kızının peşinde ve dizide duygusuna
en çok inandığım karakterlerden biri. Komediyi sağlam kılmak biraz da içindeki
hüznün dozunu ayarlamakta saklı. Ne çok ağlak ne çok eksik. Gara Meryem'i
seviyorum işte ben. Kızını özlüyor, arıyor ve ona ulaştığında bir bakıyorum ki
kısacık zamanda aramızda bir bağ oluşmuş bile. Derin Şevket'i de bu hafta daha
çok benimsedim. Zira küçük yeğeninin uykusunun kaçması üzerine anlattığı o
huzurlu (!) anısı beni epey gülümsetti. Zeynep'i büyütürken nasıl davranmıştır
diye düşünmeden edemedim. Belli ki Fatih'in öğrendiği Gara Meryem sırrıyla ve o
sırdan deli gibi korkan reis babasıyla birazcık boğuşması gerekecek. Ama o
Zeynep'ten gelecek her şeye razı olacak kadar aşık nasılsa. Bir de Selim'i
göremedim ve insan o çocuğu göremeyince çok özlüyor yahu! Dileriz gelecek
bölümlere artık.. Bekleyip göreceğiz.
Güzel günler.