O
Hayat Benim de başlayan dönüşüm rüzgarları bu hafta
da kahramanlarını oradan oraya savurdu. Artık kimsenin eskisi gibi olamayacağı
bir hikayeye doğru çekiliyor izleyici. Bundan sonra her hafta daha da
şaşıracağımız gelişmeler olacağını düşünüyorum.
Benim için 48.bölüme damgasını
vuran olay Ateş’in nişan yüzüğünü çıkarıp, Bahar’ın avucuna bırakmasıdır. Böyle
bir şey yapacağı aklımın ucundan dahi geçmezdi. Bence Bahar’ın da aklından
geçmiyordu. Hikaye boyunca , kurulan tuzaklardan ötürü sürekli hata yapan ve sonra
da bunu telafi etmek için uğraşan bir Ateş izledik. Zaman zaman hatalarını
üstlenen zaman zaman da haklı olduğunu ispat etmekle uğraşan Ateş, aşkı için
savaşmaktan hiçbir zaman yorulmadı. Hatalarını inkar etmeden, yalana, hileye
başvurmadan aşkı için elinden geleni yaptı. Fakat şunu da unutmamalıyız ki,
Bahar da, bu aşk da bu mücadeleyi hakediyordu. Bahar sahip olduğu
özelliklerinden ötürü değerli biri. Başına gelen onca şeye rağmen o da Ateş’den
kopamadı. Düşünsenize, nikah masasında kız kardeşinin evleneceği adamla beraber olduğunu! bu da yetmezmiş gibi
bir süre sonra da hamile olduğunu öğrendi. Hatta bu yüzden az daha Efsun ile
Ateş evleniyorlardı da. Bunlar tuzak da olsa, yalan da olsa öyle yaşaması kolay
şeyler değil. Aşka ve aşık olduğun adama olan inancını yerle bir eden çok
travmatik olaylar. Her ikisi de birbirlerinden vazgeçmeyerek bu durumun
üstesinden geldiler gelmesine ama çok da yıprandılar. İlişki hırpalandı bakmayın
aslında. Sınanma konusunda kotası dolan bu aşk artık daha fazla yük taşıyamaz
hale geldi. Evet aşk güzel, evet aşk mühim de hangi durumlarda ve nereye kadar.
Düşünsenize bir de bunların üstüne Ateş’in zamanında intikam için kız kardeşini
baştan çıkarma planı yaptığını öğrendi Bahar. İntikamın Ateş gibi bir adama yaptırdıklarını
görünce korktu, kızdı ve uzaklaştı. Onu çok da suçlayamayız. Ateş’in bu savaşta
süngüsünü düşüren Bahar’ın son sahnede sarfettiği o cümlelerdir. Öyle
cümlelerdi ki onlar, Ateş belki de ilk kez Bahar’ı gerçekten kaybettiğini
hissetti. Çünkü Bahar “... Hepiniz kendi çıkarlarınız uğruna beni hiçe
saydınız... Hep sonunda yalnız kalan ve
üzülen ben oldum. Ben o Bahar değilim artık. Geçmişimden kalan hiçbir izi yeni
hayatıma taşımayacağım buna sen de dahilsin...” dedi. Yüzüğün o parmaktan
çıkması için yeterli cümlelerdi bunlar. Ama tabi biz Ateş’in vazgeçmeyişine
alıştığımız için bunu tahmin edemedik.
"Gitme!"
"Kal de"
Bu sahnede katılmadığım
noktalar da var. Ateş’in Bahar’ı yeniden kazanmak için sarfettiği cümleleri
sevmedim. “Aynı Ateş olmayacağım artık, ben değişeceğim” demesi benim için
hayal kırıklığıdır. Ben Ateş’i tam da böyle bir adam olduğu için seviyorken
onun kendinden vazgeçmesini anlayamadım. Bahar’a olan aşkı için kendi olmaktan
vazgeçmek pek anlamlı değil. Zaten bu yaştan sonra kim nasıl değişir ki? Kimse
kimseden değişmesini beklememeli ve istememeli. Bir insanı ilk tanıdığında
nasıl sevdiyse öyle sevmeye devam etmeli. Ateş’in yapması gereken tek şey
kendini iyi ifade etmek ve anlatmaktı. Gerçi Bahar’ın gözünde artık bunların
bir anlamı olmadığını bildiği için değişmek sorunu çözer sandı ama o da olmadı.
Fakat şunu da söylemeliyim ki, bu yüzüğü çıkarma olayından sonra ilginç ve
güzel sahneler izleyeceğimizi düşünüyorum. Hikayelerdeki böyle kırılma
noktalarını severim.
İsmail,Bahar veAteş'in hep arkasında kalacak ve hep böyle uzaktan bakacak.
İsmail’in Bahar’ı evine
almasını ve onu ağrıladığı sürece gösterdiği nezaketi sevdim. Çok insani bir
davranış sergiledi. Bahar’ı evine davet etmeden önce de ilk olarak “Seni Ateş’e
götürmemi ister misin?” demişti. İsmail’in davranışlarında herhangi bir art
niyet sezmedim. Farkettiyseniz Ateş’de sezmedi ve Bahar’ı iyi tanıdığı için
İsmail’in evinde olmasına takılmadı bile. Doğrusu da buydu zaten. İlerleyen
zamanlarda İsmail’in bu merhamet duygusu aşka dönüşür mü diye sorarsanız eğer,
dönüşebilir tabi. Ama bu duygularına asla karşılık bulamaz. Efsun’a aşık olmuş
bir adama Bahar aşık olmaz. Aşkın gözü Bahar’ın nezdinde bu kadar kör değil.
Hayriye Teyze’yi
canlandıran kişi daha iyi rol yapsaydı, İsmail’le Bahar’ı birbirine yakıştırmasını
bize verilmiş ince bir mesaj olarak anlayabilirdik. Ama öyle kötü rol yaptı ki
söyledikleri gülünç oldu. Dizideki konuk oyuncularda sıkıntı var. Az gözüktükleri
için belki önemsenmiyor olabilirler ama akışa zarar veriyorlar.
"Vah başıma gelenler,gitti adamın aklı"der gibi de bakılmaz ki.
Aşktan gözü bir şey
görmeyen Salih’e ne demeli. Onca karmaşanın, olayın ortasında almış çiçeğini,
çikolatasını, takmış kravatını kız istemeye gelmiş. Alem adamsın Salih.
Üzüleceksin o kapıdan çıkarken, yine kırılacaksın. Ve bu yüzden basıp
gideceksin. Ama biliyorum ki Mücella da sana aşık. Sana “gitme” diyecek
göreceksin.
Edibe Hanım’ın
tetikçileri olmasına rağmen odasında silah bulundurması manidar. Eğer hastanede
olmasaydı ilaçla değil, o silahla mı canına kıyardı acaba? O silah şimdi
patlamadı ama mutlaka patlayacak. Hem de bir Atahan’ın şakağında.
Bu bölüm herkes ama
herkes kendi kendine konuştu. Nedense benim en anlamakta zorlandığım durumdur. Gerçek
hayatta çok da karşılığı olmayan bir şeydir. Karakterin aklından geçenleri
anlamamızın başka yolları yok mu?
Kısa Kısa

-Nuran ile Sakine’nin
kafa tokuşturarak selamlaştığını ben ilk kez gördüm. Çok tuhaf geldi. Erkeklerde
görmüştüm ama iki kadını ilk kez böyle selamlaşırken görüyorum. Sevmedim.

-Edibe Hanım’ın papatya
sevdiğini öğrendik. Öğrendik de papatya masumiyeti, mütevazılığı çağırıştırıyor
bende. Edibe Hanım öyle miydi ki?!

-Efsun “Saçlarımı süpürge
ettim” derken haklıydı galiba!. Bu hafta saçları oldukça kötüydü. Karışık,
taranmamış duruyordu. Galiba o bağırırken ben başka şeylere bakar oldum artık.

-Efsun ve İsmail sokakta
tartışırken arkalarından geçen kara kedi aralarından geçseymiş efsane bir sahne
olurmuş. Hay Allah! Yine Efsun konuşurken ben arkadan geçen kediye bakmışım.
- “Kadınlar erkeklere
emanet” dedi ya Efsun, söyleyene değil söyletene bakmak lazım. Mesaj güzel.
Doğru anlaşılmıştır umarım. Yani demek istiyorum ki, kadınlar erkeklere falan
emanet değil.
-Nuran “Bahar onur ve
gurur konusunda bana çekmiş” derken aslında durduğu noktayı ve hayatı nasıl
algıladığını çok iyi anlattı. Şimdi böyle düşünen bir kadından neler
beklediğimizi bir daha gözden geçirelim!

-İşleri evi de temizlemek
olan Beyza ve Adile Hanım neden Edibe Hanım’ın odasını örtülerle kapattılar ki?
Sezon bittiğinde yazlık evlerde yapılır o örtü ile kapatma işi. Bir de
çocukluğumuzda sadece misafir geldiğinde girilen misafir odalarındaki koltuklar
için. O oda düzenli olarak temizlenmeli ve örtüler de kaldırılmalı.

-#buhayatbenim etiketini
gördüğümde bu sözler Bahar’a yakışır diye düşünmüştüm. Öyle de oldu. İşte bu da
belgesi. “O Hayat Benim” demeden önce Bahar’ın mutlaka “bu hayat benim” demesi
gerekiyordu.
Emeği geçenlerin gönlüne
sağlık.