Sır taşımak her babayiğidin
harcı değil. Öyle her önüne gelene de sırrını emanet edemezsin. Dostuna söylersin,
bir gün düşman olur. Gider ve eline geçen o kozu kullanır. Sen de ağzın açık
bir şekilde bakakalırsın. Bu, şu demek oluyor. Kimseye ama kimseye güvenme.
Babana bile! Dünya öyle bir yerdir ki çevrendekiler, seni bitirmek için elinden
geleni ardına koymaz. Büyüklerimizin de dediği gibi “İki kişinin bildiği sır
değildir.” Üstelik ortada bir suç varsa, insani değerlere dokunuyorsa, er ya da
geç ortalığa çıkar. Sonuçları hesap etmediğinden büyük hezeyanlara sebep olur.
Bu defa yaralanan sırf sen olmazsın. Sevdiğin, sevdiklerin, ailen, yakın çevren…
Aklına her kim geliyorsa!
Yediği tokatlar yetmiyor.
"Cahide: O terbiyesiz kıza emsalsiz bir tazminat davası açacağım.Gülfem: Aç aç, onu da Cihan öder nasıl olsa." Aralarındaki diyaloğa gel! Böyle gelin-kaynana görülmedi.
36. bölümün sonunda
biliyorsunuz Gülru “mutlu aile” yemeği tablosunu bozmuştu. Bu bölüm de
tam buradan başladı. Gülru göze aldığı tüm ihtimallerin eşliğinde Şevket’in,
Yonca’ya yaptıklarını gün yüzüne kavuşturdu. “İyi de, Şevket böyle ise Yonca bunları yaptı.” dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız. Yonca da sütten çıkma ak
kaşık değil. Yaptığı şantajları ve bunun sonucunda aldığı paraları unutmadık.
Ama her ne olursa olsun Şevket’in yaptığı iş değil. Tamam, tartışırken kazara
itekleyip yere düşmesini ve kafasını taşa vurmasını sağlamış olabilir. Bu demek
olmuyor ki ölüme neden olsun. Ömer bile ağabeyine inanmak istedi. Şevket’in
böyle bir gaddarlığı yapacağını aklından geçirmek istemedi. Korku ve çaresizlik
insana her şeyi yaptırır. Atladıkları şey ise sonucundaki hesaplaşmanın
ağırlaşmasıdır.
Vermem, benim o!
Hekimoğlu Köşkü'nde bunlar
yaşanıyorken, Sipahi Köşkü başka bir önemli olaya tanıklık ediyordu.
Halide’nin geçen bölüm açığa çıkan annelik sırrı, Cihan’ın avuçları arasındaydı.
Cihan hiç olmadığı kadar yıkıldı. Bundan sonra nasıl toparlanır bilmiyorum.
Yıllar sonra arasını düzelttiği ablası Gülfem, biricik anne ve babasının
kızı değilmiş. Babasının aldatma ihtimali bile çoğu insanı bunalıma
sokarken, başka bir kadından kardeşinin olduğunu öğrenmek başlı başına kriz
sebebi. Kaldı ki Cihan, sağlıklı düşüncede hareket eden bir adam değil. En çok da babasının evdeki kâhya ile
ilişki yaşaması Cihan’ı yaraladı. Daha çok kabuğuna çekildi. Yıkıldı. Durgunlaştı. Sustu. Artık
yalnız kalmıştı. Gülfem’i içine çekerek öpmesi ve sarılması da bu yenilgiyi kabul
etmemesinin bir göstergesiydi.
Ne demek Gülfem, Sipahi değil?
Onur’un terapileri Cihan’a
iyi geliyor. En azından içindeki sıkıntıları biraz olsun atıyor. Tedavisinde
kullandığı yöntem ile ipuçlarını ele geçirmesi, aramızda kalsın ama hoşuma
gidiyor. Cihan, babası Enver Bey’in neden böyle bir şey yapmış olduğuna anlam
veremese de O’na olan güvenini yitirdi. Hayatındaki tek önemli adamın, yıllarca ihanet ettiğini öğrenmek her çocuğun yıkımı olur.
Annesinden başkasını babasının yanına yakıştıramazken düşünce gücüne başka bir kadın
ihanet ediyor. Bu sahne ile Sercan Badur’un bir kez daha Cihan karakteri
sayesinde oyunculuğuna level atlattığına şahit oluyoruz. Gönlüne bereket!
Sadece hisset..
Haftalardır Mert ile Duygu
arasında yaşananları izliyoruz. Hem Duygu için Mert hem de Mert için Duygu,
yaşadıkları onca olaydan sonra birbirlerine hediye gibi geldi. Mert âşık
olmanın ne demek olduğunu öğrendi. Evet, çünkü bilmiyordu. Gülru ile
yaşadıkları o saçma sapan ilişki boyutunu aşk zannediyordu. Keza Duygu da öyle!
Babasının iflasından sonra para için sevmediği adamlarla günü gün etti.
Yaşamanın sadece giyinip süslenmekten ibaret olduğu, kafasına takacağı son
şey saç fönünün bozuk olmasıydı. İkisi de belirli koşullardan dolayı sevgisiz
büyümüş. Sevgiyi başka yerlerde aramış. Duygu hayatında ilk defa para ile
sevgisi arasında kaldı. Sebebi her ne olursa olsun para gibi gelip geçici olan
bir aracıyı seçmek hayatının en büyük yanlışı olurdu. Neyse ki aklı, yüreğine
söz geçiremedi. İlk bölümlerden bu yana Mert’in hamurunda, o babaya rağmen, iyi
malzeme olduğunu dile getirip duruyorum. Yanılmadım. Mert vicdanlı çocuk! Tek
eksiği okuyamamış olmasıdır. Eğer okulunu bitirmiş ve işe yarayan biri olsaydı
bu denli pervasız olmazdı. Olsun, geç değil en azından. Bu nedenle doğru yolu
bulmasına seviniyorum. Vicdanıyla Duygu’nun babasının eve getirilmesini
sağladı.

Halide is back kocakarı yöntemleri!
Ayten Alpman'dan Ben Böyleyim şarkısı gelsin.
Alzheimer belki de çaresi
olmayan, gün geçtikçe gözünün önünde eriyip yiten hastalıkların başını çekiyor.
Sağda, solda nereye gitseniz duyabileceğiniz bir şey. Bakımı zor ve masraflı!
İlacıydı, doktor parasıydı, beziydi derken bir bakmışsın sen de eriyip
gitmişsin. Düşünsenize, kim geçmişinde takılıp yaşamak ister ki? Unutmak
istediğiniz kötü izlerinizi tekrar tekrar yaşamak ister misiniz? Ben istemem!
Bundan iki yıl önce son kaybımı da Alzheimer’dan verdim. Üstelik genlerimin
yüzde ellisi Alzheimer olasılığı taşıyor. Bu algıyla bile yaşamak inanın çok
zor. Bire bir her şeye tanıklık ediyorsunuz. O yılları beraber yaşıyorsun. Yeri
geliyor anne, yeri geliyor oğul oluyorsun. En kötüsü de ne biliyor musunuz?
Defalarca unutulmanız! Bunu kim göze alabilir ki? Zaman zaman sinirleriniz
harap oluyor ve kendi halinizin garipliğine gülüyorsunuz. Sonra bir şey oluyor
hoop yere çakılıyorsunuz. Demem o ki Duygu’nun işi çok zor. Geçmişini
silemiyorsun. Mert’le birlikte başa çıkabilme serüvenlerini izleyecek olmak
beni meraklandırıyor.

ÖmRu'cular için
Ömer, bana bunları Gülfem yaptı. Kız ona tamam mı? (Gülru iç ses)
Kim görecek ki deme! Yerin
bile kulağı vardır. Küçük parçaları birleştirdiğinde karşına 5000 parçalık
kocaman bir puzzle çıkacak. Mebrure’nin de kedi olalı fare tutmasıyla birlikte
tüm ipuçları Şevket Hekimoğlu’nu gösterdi. Adalete olmasa da ilahi adalete inan.
Öyle bir zamanda karşına çıkar ki tüm sıkıntın ortadan kalkar. Bundan sonra
Şevket’e tek söyleyebileceğim şey Allah kurtarsın olacak.
Gelelim Gülru’ya!
Halide’nin koca-karı taktikleri işe yaradı. Terleme, çarpıntı ve sinirsel
bozukluğa sebep olan ilacı Gülru’da işe yaradı. Şimdi düşününce bir bakıma iyi
oldu. Aksi halde Gülfem’in, Salih Efendi’nin ölümüne sebep olduğu ortaya
çıkmayacaktı. Kurgulanan ve ortaya çıkan sahne iştahımı kabarttı. Burada
Damla Sönmez’in hakkını teslim etmek gerekir. Gönlüne, emeğine sağlık! Elbet bir
gün sırlar açığa çıkar. Ve şunu anlıyorum ki hayatta her şeyin bir dur noktası
vardır. Salih Efendi’nin ölümünün ardındaki sır perdesi aralandığına göre artık kozlar
açık şekilde oynanabilir. Bundan sonraki bölümlerde Güllerin Savaşı yeni bir boyuta girecek. Bize de olanları izlemek düşecek.
Mortis