Geçen hafta kaldığımız yer kimseyi mutlu etmemişti. Ayrılık
tamam ama kanser mevzusu hakikaten can sıkıcıydı. 252. bölüm de aynı yerden
devam etti. Gece, Polat’ın üzerinden adeta silindir gibi geçti. Elif'le buluştuğu o banka dahi gidip oturdu. Durum o kadar vahim yani. Fakat asıl dert
Leyla’da tabii. İkisini de çok zor günler bekliyor çok...
Nihayet mühendisleri güvenli bir eve aldılar. Meğer Erdem’in bu
kadar telaşının ardında yatan sebep sadece arkadaş sevgisi değilmiş. Yıllarca
bir aşkı da içinde öldürmeye çalışmış. Arkadaşlarına ve aşkına kavuştuğu andaki
duygusallık gerçekten etkiledi. Bir grup bilim insanı arkadaş ülkeye
faydalı olacak işler için bir araya geliyorlar ve olanlara bak. Hepsi bedel
ödüyor. Bu bedelleri ödemeden iş yapabildikleri gün bir şeyler değişecektir.
Polat bu hafta da Harun Bey konusunda gevşek davranmakta
ısrarcıydı. Adamı yatması için otele yollamışlar. Başında da üç koruma var ki
bir tanesi kapıda bekliyor. Yani onu ölü sayacağız. Kapıda dikilen koruma
mutlaka ölür. Bu güven nereden geliyor bilmiyorum ama, Polat da sadece koruma
yolladı. Oysa diğer taraf Sagir’i yollamış.
Sagir ve ekibi o kadar kolay otele girdiler ve Harun Bey'e ulaştılar
ki insanın kızmaması mümkün değil. Korumalar tam bir faciaydı. Hayır, merdivenle
çıkacak olsa üşeniyor diyeceğim yine gam yemeyeceğim ama asansörle çıkıyorsun be
adam! Telefonla arayıp durağına git bir
bak dimi? Utanmasa dışarı çıkıp camdan bağıracaktı. Korumanın da gamsızını ilk
defa gördüm.
Neyse ki Harun Bey uyanık çıktı. Belgeleri içine saklayıp
Sagir’i tekrar yukarı yollaması güzel numaraydı. Akifler de yetişince ufak bir
çatışmayla kurtuldular. Akif haftalar sonra ilk defa bir işi becerdi. Umarım
başlangıç olur. Korumalar ise hâlâ kendilerine oynanan oyunu bile
fark etmemişler. Pes!
Patrona "annem öldü" mü desem acaba? Yalan da değil hani ikisi de öldü.
Adam bu kadar tehlikedeyken ve ısrarla görüşmek isterken
Polat’ın buluşmayı akşama atması da ayrı soru işareti. Mesain mi var?
İşten mi çıkamıyorsun? Patron mu kızıyor nedir yani? Burada değinmeden
geçemeyeceğim bir şey daha var. Yaşlı başlı adamı zaten arabada tutuyorsunuz.
Koca otelin otoparkında ellerde silahla dolaşmak da nesi? Bu tür ayrıntılar
sahnenin etkisini törpülüyor.
Belli ki Fehmi’nin Pusat’a kanı ısınmış. Hakkı her ne kadar
Baltazar’ı gazlasa da seçim yapılmış bile. Tek problem Pusat’ın onlara olan
sadakati. Bunu da en kısa zamanda sınayacaklardır. Fakat önce Pusat’ı
iplerinden koparmak gerekiyor. Fehmi de bunu bildiği için Hakkı aracılığıyla
kesim işlerine başladı. Hakkı sağlam gaz veriyor yalnız. Fakat yapılacak işi
neden hâlâ Baltazar’a veriyor işte orasını anlamış değilim. Ya Pusat’ın
kopamayacağına inanıyor ya da Fehmi’nin arkasından iş çeviriyor ki şaşırmam.
Zaten Yusuf konusunda Hakkı’nın en azından bir şeyler bildiği aşikar.
Hazır Yusuf demişken bu çocuğun gamı beni yedi bitirdi artık.
Haftalardır öylece denize bakıyor. Hani 100 yıllık ağaç olsa bu kadar gama eğilir,
belini bükerdi. Karaca Ahmet yine bir nasihat verdi ama ben biraz sıkıntılı
buldum. Dini bilgi olarak bu dizinin ardındaki akıldan daha çok şey bildiğimi
iddia etmiyorum asla. Bu benim haddimi de, söylemek istediğimi de aşar. Fakat
biz öğrendik ki bu alemde kendi canın dahi sana emanettir. Hiçbir şey senin
değildir. Her şey sana emanettir. Rızık da sana emanettir. “Senin olan, benim
olan” muhabbeti biraz daha mafyöz kaçıyor. Yusuf’u çekmek istedikleri nokta ise
orası değil. O yüzden bu konuya değinme gereği duydum. Yine de belki ben yanlış
biliyorumdur. Hatam varsa affola...
Leyla’nın durumunu net olarak öğrenmek için bir kez daha doktora
gitmemiz gerçekten faydalı oldu. Kanser ilerlemiş ve en çok korktuğum şey,
kemoterapi şart olmuş. Leyla gibi kendi içinde güçlü bir karakterin tıpkı
doğanın en güzel hayvanlarından olan filler gibi öleceğini anlayınca tüm sevdiklerinden
uzaklaşma kararını çok iyi anlıyorum. Kemoterapili veya kemoterapisiz bu süreci
yalnız yaşayıp sevdiklerini minimum üzme çabasında.
Seninle arama daima bir engel girecek Polat. Bizim kaderimiz bu.
Evdekiler ve Polat bu tatil bahanesini yutmuş görünüyorlar ama
onlardan bu kadar kolay sıyrılabileceğini sanmıyorum. Bir yerde Polat gerçeği
öğrenecek ve tüm o sürece katlanacağız gibi duruyor. Hiç istemesem de senaristlerin
kararına saygı duymaktan başka yapabileceğimiz bir şey yok. Ha bir de kanal
değiştirme hakkımız var ama o başka diziler için. Polat’a kurşun, Vadi’ye
kumanda işlemiyor.
Şu hayatta sabırsız İngiliz de gördüm ya bir yaşıma daha girdim.
Meğer Mr. Smith’in içinde bir Türk varmış. Hem sabırsız, hem üstüne başına
aşırı özenli, hem de şov yapmayı seviyor. Soyunda mutlaka bizden bir şeyler
var. Mühendisler konusunda canı epey sıkılmış. Fakat yeni görevi farklı. Harun
beyi ona devrettiler ki ekran başında bir “eyvah” çekmedim desem yalan olur.
İngilizler plan yapadursun meğer Amerikalılar her adımlarını
izliyormuş. Fehmi ve Hakkı oturttular Mete’yi karşılarına başladılar
konuşturmaya. Garibim Mete de adam yerine konduğunu sanıp güzel güzel
anlatıyor. Mühendisler konusu açıldığında rengi bir attı. Zaten daha önce Fehmi
onları uyarmıştı. Bir kez daha yakalanmaları kötü oldu diye düşünürken Fehmi
bombayı Harun Bey'le patlattı. İkisi bir olup Mete’yi dövselerdi daha iyiydi.
Dayak yemekten beter oldu adamcağız. Attıkları her adım izleniyor. Şimdi o
belgeleri Harun Bey'den alsalar dahi ya paşa paşa Amerikalılar'a teslim edecekler
ki hiç sanmıyorum. Teslim etmeyince de aralarındaki savaşta kan dökülmeye
başlayacak. Bu gerilime bayılıyorum işte!
Zülfikar Ağa kendisine yakışanı yaptı ve Pusat’ın durumunu
sessizce çözmeye çalıştı. Erhan bu iş için iyi seçimdi doğrusu. Hoş bu bölüm
ona da kızdım. Baban yaşındaki işçiyi nasıl azarlıyorsun sen? Dayın hayatta
olsa tokadı basmıştı sana. Gençliğine kadar Anadolu’nun dibinde büyümüş adamsın. Herkese yakışsa sana yakışmaz Erhan...
Pusat’ın kafa karışıklığını anlayabiliriz ama halini tavrını
anlayamayız. Mekana çağrılınca gidiyorsun. Bu güzel bir şey. Fakat büyüğün
uzattığı eli sıkmamak hiç yakışmadı. Seni kullandıklarını düşünüyorsun ama
mekanı hediye ediyorsun. Çünkü mekanı almaya yüreğin yetmiyor.
Erhan’da başta güzel konuştu. Özellikle çay muhabbeti kulaklara
küpe niteliğindeydi fakat onun da işi maddiyata dökmesi canımı sıktı. Polat 12
yıldır maddiyat peşinde mi koşuyor da alacak verecek hesabı yapıp mekana
çöksün? Bunların hepsi büyük bir davanın aracı. Pusat’ın kafası karışık da,
Erhan’ın kafasına ne oldu? Polat bunları çok boş bırakmış. Yollardan sapma var
biraz. İnce ayar gerekiyor. Umarım Polat görür bu içler acısı hali.
Bacaklarımı kaybetmek daha kötü yoksa bir elma şekerine tav olan hatunu mu? Cevap veriyorum. A) Bacakları.
Erdem bir kez çıktı ya dışarı başı belaya girmeden içeri girmesi
dramanın ruhuna aykırı olurdu zaten. Bizim memlekette en çok başa bela açan
konu tabii ki aşk. Önce evden gitmedi sonra beraber dışarı çıktılar. Erdem
nasıl bu kadar tedbirsiz davranabildi şaştım kaldım. Lion Timi mobeseden hemen
yerlerini belirledi ve orada kaldık. Erdem’in kaçma şansı da yok. Ellerine
düşerse olacakları tahmin dahi etmek istemiyorum. Gelecek haftayı sadece bunun
için merakla bekleyeceğim.
Bu arada sistemin şifresini değiştirmemiş olmaları da bir
handikap. Hiçbir sistem yoktur ki üzerinde yaratıcıları tarafından istenilen
değişiklik yapılamasın. Hatta dönem dönem değişmesi güvenlik açısından çok daha
uygundur. Bu konuda ayrıntılı bir açıklama gelir umarım.
Hoca attaya gidecekti ama işler değişmiş. Nihayet seçimini
yapabildi ve Aksaçlı olmayı bıraktı. Bu sayfa altında bu sezondan beri belki de
bitmeyen tek tartışma Hoca’nın Davutoğlu’na bir gönderme olup, olmadığıydı. Bir
süre karşı çıksam da kaçırdığım bölümlerde alenen bu yönde kanıtlar olduğunu
söylediler ve ikna oldum gibi gibi. Geçen bölümlerde hoca kararını verecekken
“Davutoğlu ayrılıyor mu?” sorusunu sormuştum. Cevabımı aldım. Vadi Aklı,
Davutoğlu’nun devam edeceğini öngörüyor. Bu şartlar altında bize düşen de
bekleyip ne çıkacağını görmek.
Bekleyip göreceğimiz şeyler Vadi Aklı’nın öngörüleriyle sınırlı
değil. Öncelikle yeni Aksaçlı’nın kim olacağını da çok merak ediyorum. Yanı
sıra Süha Bey'in gelecekteki 'Sır Katibi' adayını da aynı ölçüde merak ediyorum. İkisi
de önden haber verildiğine göre aktif olarak dizide yer alacak karakterler
demektir. Yeni yüzler görmek her zaman keyifli olmuştur. Eskileri de seviyoruz
tabii orası ayrı.
Süha Bey'in ‘yakınen alakadar olmak’ ile ilgili Polat’a teşekkür
ettiği konu bana bölüm boyunca saç baş yoldurdu diyebilirim. Yakınen alakadar
olmanın anlamı yanına iki KGT elemanı koymak mıdır yani? Bazen bir duruyorum.
Kendi kendime “Samed” diyorum. “Ulen sen mi abartıyorsun acaba bu durumu?”
diyorum, ama yok. Ben abartıyorsam İngilizlerin, Amerikalıların halini nasıl
açıklayacağız? Adamlar mühendislerden dahi öne aldı konuyu. İlk defa Vadi’de
sinirlerim bu kadar zorlandı.
Aslında ben de maske takarım da benim yüzüm çok güzel..
Tek bir telefon sinyali yeterdi ve onu da özel korumalar verdi.
Size daha önce Mr. Smith’i sevdiğimi söylemiş miydim? Adam nereye giderse iki
minibüs timle gidiyor. Bizde eleman eksikliği midir, KGT’nin bütçe kesintisi
midir bilemedim en fazla üç adam yollanıyor. Bu konudaki vurdum duymazlık
anlaşılır bir şey değil. Adam saldı iki minibüs timi üstlerine oturdu müziğini
dinledi. Eminim ne çalıyor diye hepimiz merak etmişizdir. Yine de bir gün
müziğin verdiği hazdan kapanan gözleri tekrar açıldığında karşısında Polat’ı
bulacaktır. Şimdiye kadar hiç rastlaşmadılar. Gelecek bölüme inşallah...
Bence Harun Bey'in korumaları aslında başkalarına çalışıyor. Bu
kadar kötü korumanın başka bir izahı olamaz. Bölüm başından beri adama
etmedikleri zulüm kalmadı. Her karar mı hatalı olur yahu? Yeri açık eden sen,
içeride savunulacak adamı dışarı çıkartan yine sen. Sık kafasına da rahatla
bari. En son “biri şunları öldürse ya” diyordum ki sıktılar zaten. Yağlarım
eridi resmen. Her şeye tahammülüm var, aptallığa yok. Tabii bu kadar beceriksiz
özel koruma hikayesi yazmak da ustalık ister. Senaristleri tebrik ediyorum.
Polat’a “görüşmeye gidecek misin?” diyorlar. “Tamamen aklımdan
çıkmış” diyor. Son 12 yılın en rahat Polat Alemdar’ını izledik herhalde. Sen
“hanedan kuracağım” diyorsun ama kuracağın hanedanlığı hızla zenginleştirecek
ve güçlendirecek etken konusunda inanılmaz rahat davranıyorsun. Vallahi ben
anlamıyorum. Neyse ki çatışmaya yetişti. O oradayken Harun Bey'i biraz zor alır
Lion timi ama, çatışmayı da görmemiz gerekirdi. Neredeyse bütün bölüm Polat’ın
silahını çektiği finaldeki çatışma üzerine kurulmuştu ama o da haftaya
bırakıldı. Bu açıdan bende bir hayal kırıklığı yaşandı.
Kurtlar Vadisi Pusu’nun 252. bölümü ne yazık ki bana o
alıştığımız Vadi keyfini yaşatmaktan uzak kaldı. Üç bölüm önce “fırtına öncesi
sessizlik” demiştim. Bu bölümü de “fırtınanın gözü” olarak görmek istiyorum.
Hani fırtınanın tam ortasında yaprak dahi kımıldamaz her şey çok normaldir de
çevresi uçurup, dağıtır ya, biz de o noktadayız. Umarım öyleyizdir yani...