Ansızın gelen bir şeydir âşk. Öncesinde ufaktan bi' kapıyı çalar gibi görünse de siz daha "tık!" sesini duyamadan direkt kalbinizin orta yerine dalan, tüm itirazlarınıza kulak tıkayarak pervasızca içinize işlemekten çekinmeyen bir şey... "Hayır, olmaz"larınızı duymayan, tüm korkularınızı susturan bir şey... Göreceliliği tartışılır olan "doğru/ yanlış" gibi tanımlamalarla işi olmaz, sadece "o"dur işte!
Âşkın doğru zaman, doğru yer ve doğru kişi gibi dinamiklere dayandığına da hiçbir zaman inanmadım. Âşk tek seçeneklidir, söz konusu o olduğunda daha iyisi daha kötüsü gibi bir şeyden bahsedemezsiniz. Derecelendirilemeyen, hiçbir kategoriye sığmayan; biricik, tek ve size özgü olmasıyla kıymetli olan bir şeydir. Yerine başkasını koyamadığınız için özeldir. Bundan sebep suçu da yoktur suçlusu da.

Geçen bölümü Eda'nın ani bir atağıyla bırakmıştık. Onun kırılan gururunun etkisiyle düşünmeden yaptığı bir ânlık hareket sonrası Serkan'ın önce bir bocalamasını izledik ama tabii akabinde mantık devreye girdi ve galip gelen duygu öfke oldu. Haksızdı da diyemeyiz hani. Sen kalk basın toplantısında herkesler orada ve aralarındaki bu durum için kameraları açık hâlde bir açıklama beklerken adamı tut öp, sonra da kuru bir özür dileyip bir de üzerine birkaç gün ortadan kaybolurum unutulur diye iyice sıva. E bu adam delirmesin de ne yapsın, olacak iş mi Edacım? Ben "Neyse öptüm artık yapacak bir şey yok, iki ay idare ederiz." tarzı bir düşünceyle kendiliğinden orada gerekli açıklamayı yapar diye beklerken bu aymazlık? Vallahi ayıp... Çocuk şirket yönetiyor orada şirket... Neyse ki Serkancııım ipleri ele aldı da imzalar atıldı. (Yalnız o anlaşma sahnesinde de maddeleri orada belirleyip sonra şak diye uygun anlaşmayı çıkarmaları da acayip bir hukuk becerisi olmuş, hey gidim heey ülkemiz için de nicelerini diliyoruzˆˆ)
Anlaşmanın ilgi çeken maddelerinden biri Eda'nın Serkan'ın şirketinde çalışmak istemesiydi. Hayır gülüm sen zaten iki ay bu adamın nişanlısı rolünü oynayacaksın, daha neyin borcunu ödüyorsun?.. Hadi neyse tabii bizim çiftimizi daha çok birlikte görmemiz lazım. Biz şurada iki güzel sahne izleyeceğiz diye adam gün boyu kız peşinde gezip işleri asistanına ve küçük ortağa yığarak birkaç bölümde bir ödülleri toplayan iş adamlarına mı dönsün a canııım? Kırsın dizini, otursun şirketini yönetsin. Tabii şimdi güçlü kadın figürü yaptığımız kızımızı da sade lise mezunu asistan modunda tutamayız. (Burada işini hakkıyla yaparak âdeta bir sanata dönüştüren o hayat kurtarıcı asistan kardeşlerimize asla bir laf yoktur, Suits'teki Donna'ya aşıkım aşık!) Ekolojik otel projesiyle Eda'nın mesleğine ışık yakılması, ona kendini gösterme alanı yaratılması güzel fikirdi. Bu dizi sayesinde bu sene peyzaj mimarlığına da ufak bir rağbet gösterilebilir, rez alın bekleyin. Aslında şu az tercih edildiği için şu sıra asgari ücret tutarında burslarla öğrenci toplamaya çalışan maden mühendisliği gibi bölümler için de bu tarz taktikler uygulanabilir. Biraz böyle süsleme, güzelleme olayı... Var mısınız seneye şöyle yakışıklı civan bir maden mühendisi izleyelim?..

Projeler orada ilerleyedursun biz şu anlaşmalı sahte nişan olayının gümbürtülerine bir gelelim. Öncelikle Ayfer Hanım'ı gerçekten takdir etmek istiyorum, böyle bir durum karşısında kendisini biraz zorlasa da şahsen benim başıma gelse gösterebileceğimden emin olamadığım bir asalet gösterdi. Aileler kontrol düşkünlüklerine sevgiyi bahane etmemeli. Sevgi "olduğu gibi, her şeyiyle" kabullenebilendir. Kendisine uysa da uymasa da ortaya çiğnenmeye kıyılamayan bir "hatır" bırakır. Gel de şimdi yok say bakalım yok sayabiliyorsan. Ayfer Hanım'ın hem otoriter hem de saygılı tavrı gerçekten hoş bir denge içerisindeydi. Eda'nın ailesi tarafında muhtemelen olası kış sezonuna saklanan bir Mardinli zengin babaanne figürü olduğunu öğrendik. Geçen bölüm Eda'nın anne babasının vefat ettiğini düşünmüştüm ama bu bölümde Serkan'ın sorusu üzerine Eda'nın oldukça yuvarlak bir cevap vermesi soru işareti uyandırdı. Acaba o taraflarda ne gibi olaylar döndü de Ayfer Hanım, Eda'yı kaptığı gibi İstanbul'a geldi? Bekleyip göreceğiz...
Dizide en sevdiğim şeylerden biri Serkan karakterinin gösterişsiz nezaketi. Dışarıdan oldukça soğuk ve Eda'nın tabiriyle "robot" bir imaj çizmesine rağmen ince detayları es geçmeden ince düşünebilen, karşısındaki insanı kırmamaya özen gösteren, empati yapabilen kısacası suratındaki soğuk maskeyle gizlemeye çalışsa da her hâlinden kendini belli eden bir "beyefendi" duruyor karşımızda. İş hayatındaki titizliğine rağmen kalbi, duyguları olan bir karakter Serkan Bolat. Geçen bölüm kimlik sahnesi gibi bir iki yerde hissetmiştik bunu. Bu bölümde de pek çok defa şahit olduk. Leyla'nın odasında pencere olmadığını fark edince Eda'nın klostrofibisini hatırlayarak oraya pencere açtırmasını Eda'nın fark edeceği ânı sabırsızlıkla bekliyorum mesela. Düşünülmek hissi nasıl güzel bir histir. Ayfer Hanım'ın yaptığı tehdit konuşmasını sen bana ne yapabilirsin ki moduna girmeden büyük bir saygıyla dinlemesi, sonrasında da normalde yememesine rağmen sırf onu kırmamak için ilginçli yemeklerinden yemesi (evet yazar adını unuttu), o kadar hayati bir proje onu beklerken yine onu kırmamak için uzun oturması, şirkette Eda'nın tavrından rahatsız olduğunda yaptığı çıkış sonrası Eda'nın utandığını fark edince konuyu uzatmaması, o şahane yüzük seçimi ve tabii son sahnede "Gel iki dk ben çekeyim ne olacak?" tribine girmeden Eda'nın sınırlarına saygı göstererek ondan bunu yapmak için izin istemesi... Daha bunun gibi pek çok örnek sayılabilir. Bunlar ilk bakışta zaten normal hayatta yapılması gerekenler gibi duruyor ama işte dediğim gibi esasında gösterişsiz nezakettir bu tarz ince hareketler. Aslında her birini normal birer davranış olarak görebilmemiz gerekirken modern çağın "götürüleriyle" kaybetmeye yüz tutan değerler bunlar ve dizide hikâye aralarına serpiştirilmiş küçük detaylar olarak işleniyor. Senaryo ekibine kocaman sevgiler..

Şarkı adını yazmıyorum, siz zaten duyuyorsunuz...
Çok güzel bir bölüm izledik yine. Hikâye çok güzel akıyor. Son sahnedeki enerjiyi hepimiz hissettik. İşte başarılı kast seçimi kendini gösteriyor, çiftin uyumu müthiş. İnşallah daha nice sahneleri de görürüz efenim, yürünecek daha çok güzel yollarımız var önümüzde. Reytingler de çok tatlı, inşallah bu başarı artarak devam eder.
Klavyemin şarjının bitmesiyle satırlarıma burada son veriyor, eksik yerleri yorumlarda ve DM kutumda tamamlayabileceğimize dair de peri sözü veriyorum. Sürç-ü lisan ettiysek affola.
Sevgiyle, ümitle ve mümkünse evlerinizde kalın.
Periniz
*Olmaz Olmaz Deme/ Şarkı/ Söz:Ülkü Aker/ Müzik:Selmi Andak/ Yazarın sevdiği yorum: İkiye On Kala