Bugün Maral: En Güzel Hikayem’in bölüm etiketini ilk
gördüğümde (#enzorsınavım), hiç şüphe etmeden, fazla da üstüne düşünmeden “tamam”
dedim, “bu sınav Maral’ın”. Öyle bir kaos içine düşmüştü ki kızcağız, bundan
sonra ne yapacak diye aklım fikrim ondaydı. Fakat gelin görün ki Maral’ın
Luna’ya patron olmasıyla birlikte Sarp da çok zor bir sınavın içinde buldu
kendini. İntikam ve aşk arasında gidip geldi bütün bölüm boyunca (pinpon topu
yaptılar çocuğu!). Kaç kere “planıma devam edeceğim” deyip Maral için caydı, sayamadım şahsen. Ama tüm bu kargaşanın arasında bile bölümden gerginlik
değil neşe geçti. Hatta öyle ki reklama girince (çünkü reklam dizinin sonunda
giriyor ve dizi bitiyor, kanalın böyle bir yayın politikası var) eyvah dedim,
bitti mi şimdi?! Biraz daha eğlenseydik, keyiflenseydik? "Doymadım doyamadım
izlemelere seni ben" şarkısı eşliğinde reklamları bitirdim. Ve o ne! Bitmemiş ki
bitmemiş ki (acımadı ki der gibi okunacak burası). İşte bu yüzden de önce beni
gülümseten taraftan bakmak istiyorum bugün Maral’a.
Bölüm başında babaannesi ve Aslı’nın Maral’a hazırladığı
kahvaltı benim de hayalim! O kadar şeker bir halleri vardı ki Maral’ın odasına
girerken, yeme de yanında yat. Sonuca ulaşsaydı iyiydi ama bizim kız üzgün.
Bağlasan durmaz. Atmış kendini sokaklara (Burda bir “Deniz şaşırma sabrımızı
taşırma” sloganı atmak istiyorum, malum Maral’ımızı kimin üzdüğü çünkü!). Neyse
ki Maral’da tontiş mi tontiş bir babaanne var da şen şakrak ve çağa ayak
uydurmuş tavırlarıyla (tutturdu çünkü “sosyal medyaya yazıcam ben müdür
oluşunu” diye) aldı kızımızın mutsuzluğunu. Tam o sahnede gülümsüyorum, Deniz
çıkıp karşımda “aman ha adımına dikkat” diye şarkı söylemesin mi! Tövbe bismillah…
Ah be balım sana ne yedirip ne içiriyorlar? Tabii Deniz’in bu neşesi Maral’ın 6 ay
daha Luna’nın başında kalacağını öğrenmesiyle (evet evet 6 ay daha! Arya hamile malum, doğuracak da gelecek de falan...) tepetaklak
oldu. Bir de üstüne gizli kapaklı iş çevirip Hamiş’i kovdurduğunu Halis’in bildiğini öğrenince! Allahım
kombo! Bizim evde bayram havası, bizim evde coşku…
"Bir gülüşün var sanırsın Beşiktaş sahaya çıkıyor."
Ben keyifli keyifli Deniz'in o hallerini izliyorum, sonraki sahnede baktım ki Maral sahilde yine çaresiz,
umutsuz bir şekilde yürüyor. Deniz’in içine düştüğü duruma sevinirken Maral’a
üzülmeye başladım (Ve birden fark ettim ki ben Maral ile üzülüyor, Maral ile
seviniyorum! Artık baya baya ailemden biri olmuş). Neyse ki babaannesi yine
yetişti imdadına ve bayıldığım bir tavsiye verdi; Hayal kur. Bu
cümlenin üzerine birden ortaya Sarp çıkınca (artık orda olmasını gerçekten ne
kadar çok istiyorsam kaptırmışım) hayal olduğunu anlamadım (“Hayal kur”
cümlesini kurmuş kadın nasıl anlamazsın Irmak!). Mantık bile aramadım. “Nerden
bulmuş, nasıl gelmiş, kim demiş Maral burada diye” hiç sormadım kendime. Orda
olsundu, bana yeterdi. Ne zamanki “ben sana aşık oldum” a geldi iş, dedim
“orda bir dur”. Hop çakıldım yere. Ve beni bilin bakalım kim teselli etti?!
İpek Bilgin! Dizideki ismiyle Makas Canan. Girişi hemen yükseltti beni. Bir kadın bir role bu kadar mı
yakışır? Enerjisi bu kadar mı şahane olur? (İpek Bilgin ROCKS!).
Derhal alın bu kızı sınava falan ihtiyacı yok olmuş bu kız olmuş
Makas Canan geldi ve Deniz yine şok! Her bölüm birileri
geliyor ve Deniz’in “kurtulalım” dediği insanlar da çoğalıyor. Zira Makas Canan
gelir gelmez anladım güzel yürekli bir kadın olduğunu (Deniz’in düşman
listesine bir isim daha yazın lütfen!). Halis ona öyle güveniyor ki Maral'la ilgili
kararını Canan’a emanet etti ve Maral’ı bir sınavdan geçirmesini istedi. (Bu
sınavı izlerken siz de benim gibi çok eğlenenlerdenseniz el kaldırınız). Önce
insalık haliyle bocaladı tabii Maral. Kolay mı? Kız patron olduğundan beri sorun
üzerine sorun yaşıyor. Ama ustaca geldi üstesinden. Badem ezmesi rengindeki
elbiseyi “babaannem bana küçükken ekmeğin üzerine badem ezmesi sürerdi ve çilek
parçaları koyardı” diyerek pembe çilek motifiyle renklendirmesine aşık oldum
mesela. Bir kıyafete hikayesini vermesi bir kez daha kanıtladı Maral’ın
içindeki saflığı. Bir de sınavın sonunda Makas Canan’ın isteğine “HAYIR” demesi beni
ayaklandırıp, havalara zıplatmasına neden olurken, Maral’ında sınavı geçmesini
sağladı. Diyorum cesaretli kız!
Ne diyosun kaçak mı beraber?
Tabii bu sırada en büyük yardımcısı “Sarp the SUPERMAN!” oldu.
Maral’ı bir an olsun yalnız bırakmaması, üstelik Maral’ın patronluktan alınması
işine gelecekken, elinden geleni yaptı (Maral’ı Luna’dan koşarak çıktığını
görünce peşinden fırlaması kalp ben). Maral’ın zorluklarla uğraştığı gibi
Sarp da kolay bir süreçten geçmiyor. Bir yanda intikam almak istediği babası,
bir yanda aşkı… Luna'ya zarar verecek bir şey yaparsa Maral da zarar görür diye eli kolu bağlandı. Bir de adamın biri çıktı ortaya, Sarp’ın yaptığı depo
hırsızlığını bilen. Şahsen adam “I know what you did last summer” kıvamında “ne
sakladığını biliyorum” gibi bir not bırakınca ben hırsızlığı değilde, Halis’in
oğlu olduğunu biliyor sandım. Adam’ın (adını söylemedi benim suçum yok)
sonradan Sarp’ı arayıp “bize katıl” dediği sahnede, dedim heralde elim
yanlışlıkla kumandaya gitti Kurtlar Vadisi açtım. İşte tam bu noktalarda bölüm
gülümseten tarafından biraz sıyrılıp, gerilim yaratan tarafını göstermeye
başladı. Ben bu durumu nedense diziye çok yakıştıramadım. İşlenişini de çok
beğenmedim. Neyse ki bölümün geneline yerleşmemişti. Belki de Sarp ve Maral’ın içine düşeceği zorlukları düşünmek
hoşuma gitmedi ve hikayenin eğlenceli tarafını izlemek istedim. Çünkü açıkça
gözüküyor ki ikisi de zamanı gelince bir seçim yapmak zorunda kalacaklar. Ve bu
yolda çok yıpranacaklar.
Vakit tamam seni terk etmecilik oynuyorum
Bu arada söylemeden duramayacağım, Deniz’in Halis’e oynadığı son koz (“seni
terk ediyorum” kozu) ancak onun gibi entrikacı bir kadına
yakışırdı. Tutar bu numara diye düşünüyorum. Halis’i Deniz’in karşısında
ellerinde çiçekler, kapısında sırılsıklam görürsen şaşırma derim. Bu arada bir
karakteri sevmek kolaydır ama nefret etmek zordur. Sağlam oyunculuk
gerektirir. Her bölümden benden bir alkış gidiyor Ceyda Düvenci’ye ve yine
gitsin… Ama sen Deniz Feyman! Aslı adama dedi ya “Freddy’nin Kabusu” diye, asıl kabus sensin!
Halis'i unuttum sanmayın. Ona da bir lafım yok değil tabii; Halisciğim, balım, her bölüm “evlat başka” ayağı yapıyorsun.
Yapma canım. Evlat dediğin “bu olmamış, istemiyorum ben bunu” diyerek atılmaz.
Yok illa atarım satarım diyorsan da "evlat şöyle böyle” diye zırvalama, yok hissederek diyeceksen “evlat başka” diye, al Sarp’ı kollarına sar! Yoksa o
senin etrafını kara bulutlarla saracak. Kendininkini de…
Ve yazımı İpek Bilgin ve Defne Halman'a hoşgeldiniz diyerek bitirmek istiyorum...
(Defne Halman'ı dizinin son sahnesinde göründüğünde kendime söylediğim ilk şey; "aksiyon devam ediyor" oldu.)