"Ya inanırsak?"
Fatih için sorulması ne kadar kolay bir soru, cevabı da çok net aslında.. Peki ya Zeynep için? Bölüme, Zeynep'in Fatih'e beklediği birkaç güzel cümleyle başlasak..  Ardından birkaç saniyelik romantik bakışmalar ve belki de ilk öpücük.. Ne kadar hoş olurdu değil mi? Hikayeye dar bir pencereden bakarsak evet -Zeynep çok naz yapıyor. Daha ne bekliyor?- diye düşünebiliriz, ancak gerçek o kadar basit değil. Fatih ailesinin dayattıklarından kaçmak için gittiği Amerika'da belki de sadece kendisine dayatılan evlilikten de kaçabilmek uğruna -aşık olduğunu sandığı- bir kadına evlenme teklif ederken, Zeynep'in Amerika'ya gitme hikayesi tamamen vazgeçişlerden, dönüş hikayesi ise çok büyük hayal kırıklıklarından oluşuyor. Kısacası, bu şekilde paramparça olmuş bir kadının sadece birkaç güzel -an- yaşatıldı diye tekrardan hemen kendini birine bırakmasını bekleyemeyiz..


"Boğuluyorum.."

"Yirmi küsur yıl önce.."
Açıkçası Derin Şevket ve Kara Meryem'in ilk karşılaştıkları sahnenin duygusal açıdan çok daha vurucu olmasını bekliyordum. Ancak gerek seçilen mekan gerek de karşılaştırıldıkları tarz buna engel oldu. Bazı şeyleri hiç anlamadım ve asla da anlayabileceğimi sanmıyorum. 26 sene sonra iki karakteri karşılaştırmayı planlıyorsunuz ve bunun için aklınıza gele gele tesadüfen sokakta karşılaşmaları mı geliyor? 

Misal, zaten geri dönmeyi ve ortaya çıkmayı kafaya koymuş olan Meryem, Şevket'i balıktan dönerken iskelede bekliyor olamaz mıydı? Hatta eskiden hep beklediği yerde mesela? Şevket ilk anda gözlerine inanamasaydı.. Belli ki Meryem'in anlatmak istediği bir şeyler açıklamak istediği bazı sırlar var, bu durumda geçmişteki güzel anılardan faydalanması ve bu sayede Şevket'in yumuşamasını umması daha makul olmaz mıydı? Lâkin yine de beğendiğim bir detay vardı bu sahnede. Meryem ne zaman gittiğini günü gününe hatırlarken Şevket için o gün sadece küsuratlı bir rakamdan ibaret, o derece silmiş.. Bakalım geçmişin ardındaki sisin altından neler çıkacak?

Şekercizade konağında ise durumlar bildik, bu hafta pek hareket de yoktu zaten ancak belirtmeden geçemeyeceğim Ferhat kadar seçmece bir tipi para versen bulamazsın. Adamın yüzünden riyakarlık akıyor, bildiğin cast başarısı..


"Birazını ben kemirdim kalanını al sen ye anne.."

"Tatlı tatlı bi yürüyormuşsun gibi"
Gelelim bölümün eğlenceli kısımlarına.. Ne demiştik Zeynep'in Fatih'e hemen yaklaşmasını bekleyemeyiz, Fatih ne yaparsa yapsın. Ama Zeynep'in Fatih'i sahiplenmeye başlamasını Zeynep'in kendisi bile engelleyemez, hele de 3. şahıslar ortada fink atıyorsa..

Fatih kucağınla bebekle gezmeye başlayınca ki bebek birde dünya tatlısı bir tip.. hop birden Alfa erkeği arayanların radarına girdi haliyle. Tabii ki bu durum Zeynep'in hiç hoşuna gitmedi ve taş çatlasa yirmi yaşındaki kızları kovmaktan beter etti. "Bye bye yap teyzelere!" Ama serde yiğitlik de mevcut, ne yapmak lazım? Hemen Fatih'e saldırmak lazım.. ki kıskandığımız ortaya çıkmasın arada kaynasın. Ha Fatih bunu yedi mi? Tabii ki yemedi..

Zeynep'in Fatih ile ilgili gelgitlerinin yansıtılış biçimi açısından ben senaristleri başarılı buluyorum açıkçası. Yine bu gelgitlerden biri Fatih'in organize ettiği akşam yemeğinde yaşandı mesela. Bütün olayı Fatih hazırladığı için Zeynep hep gardını yüksek tutuyordu, ama ne zaman Mukaddes'in -ki bana göre bütün sahneleri inanılmaz saçma- ayarladığı adam Zeynep'e asılmaya başladı, baktık ki Zeynep'in ağzından Fatih için anlık da olsa "Aşkım" sözcüğü çıkıyor..

Bu arada Selin Orhan ikilisinde de durumlar tam ters istikamette de olsa aynı doğrultuda tam gaz devam ediyor. O cephede atak davranan hep Selin..


Gözler yalan söylemez..

"Büyü yaptırmış olmasın?"
İrem'in ağzından bu cümleyi duyduğumuza göre yakın gelecekte -Deve sidiği -At tırnağı -Bukalemun kuyruğu -İguana yumurtası gibi şeyler göreceğiz demektir. Fatihciğim şimdiden geçmiş olsun ama ben yine de yediğine içtiğine dikkat etmeni öneririm.. Çıkmadık candan..

"Benzin olmasın o?"
Geçen hafta perdeleri de tutuşturmak suretiyle evi yakma çabaları sonuçsuz kalan Fatih -o perdeler nasıl alev almadı hala inanamıyorum!?- gözünü daha yükseklere dikmiş olacak ki bu sefer ormanı yakmaya kalktı. Neyse ki sadece kendi kaşlarını yaktı biraz, ama ümitliyim.. bir olmadı iki olmadı ama üçüncü de hayırlısıyla bir yerleri ateşe verip rahatlayacak..

Karavanla yapılan tatilin sonunda Zeynep tam ufaktan yelkenleri suya indirmeye başlamışken ortaya birden Ertan'ın çıkmasından açıkçası pek hoşlanmadım. Bence hikaye en azından 4-5 bölüm daha önceki tarzıyla idare edebilecek kadar derinlik içeriyordu, çok çabuk Fatih ve Zeynep'in arasında dış etmenler sokulmuş oldu. 

Ayrıca yazının başında da belirttiğim gibi, diziye yeniden sokacağınız bir karakteri sokakta biriyle tesadüfen çarpıştırmaktan Allah aşkına vazgeçin. Ertan ile Fadik'in karşılaşması gerekiyorsa bu yolda çarpışmaları yüzünden olmamalı. Hem de aynı bölüm için de aynı olay iki defa asla olmamalı. Ertan Zeynep'in eski numarasına ulaşamadığı için pek tabii Fadik'i aramış olabilirdi değil mi? Sonuçta Fadik de arkadaşı onun..

Valandil..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER