Aşk için neler
yapabilirsiniz? Kendinize, O’na, dur artık diyeceğiniz yer neresidir? Ya da
“eeehhh yeter ama, o kadar da değil” dediğiniz yer? Yaman ile Mira’nın aşkında
işte o “eeeh bu kadarı da fazla” denecek yerler çoktan aşıldı. Her hafta
aşkları, aşka sadakatleri ve bağlılıkları ile bizi bir kez daha etkiliyor,
düşündürüyor Yaman ve Mira. Hatırlarsanız sezonun başında ettikleri kavgalara, birbirlerine
sitemlerine, Yaman’ın ayrı kalma numaralarına üzülmüş, bir yandan da, eğer bunu
aşarlarsa bir daha hiçbir şey onları yıkamaz demiştik. İşte o günlere geldik. O
dönemde kuvvetlenen bağlarıyla, her türlü felaketten kurtulan bir Yamira var.
Hani aksiyon filmlerinde olur ya, en gümbürtülü savaş sahnesinin ardından, tam
ay kesin öldüler bu defa dediğimiz başrol karakterleri, ateşlerin arasından
yüzleri yara bere içinde (hatta kız oğlanın kucağında), fonda zafer müziği
çalarken çıkar ya… İşte ben de şu son yaşananlardan sonra, Yaman’la Mira’nın aşkını öyle
görüyorum, felaketleri bir bir aşıyorlar, sağlam kalmayı başarıyorlar, ne
güzel! İlk fırtınada aşk gemisini alabora edenlere ibret olsun!
Beren:Niye bu ikisinin aklına uydum ki ben? Faruk:İçinde yaşadığın zaman alışırsın. Mira:Babam gerçekten buna inanıyor olabilir mi?
Mira, Beren ve Faruk’un
Narlıçeşme yaşamları ile başladığımız bölümde, Beren’in mızmızlanmaları,
Mira’nın aslında bu çok normalmiş gibi davranmaya çalışması, Faruk’un
süngüsünün düşük hallerini izlemek çok keyifliydi. Komşu Süreyya rolündeki Nurcan
Eren’i görmek en büyük mutluluk kaynaklarımdan biri oldu. Yüzünü, sesini,
tavrını hüzne, dramaya çok yakıştırdığım, çok sevdiğim bir oyuncudur. Hakkında
cümlelerce yazabilirim ama kısa tutacağım, sadece şunu söylemeden geçmeyeyim,
ne olur çabuk gitmesin. Gerçi Ali(Cihan Şimşek) ve sıkça adından bahsedilen abisini hesaba katarsak, bir süre onları da bolca göreceğiz gibi...
Süreyya karakteri çok hikâyesi
olan biri kesin. Mesela o kadar çok insan tanıyıp, nerdeyse bir muhtar olmasına
rağmen, yalnız, aşksız bir kadın bence. Geçmişinde bıraktığı çok büyük bir aşk hikâyesi
falan var, azıcık ucundan alalım olur mu? Hatta güzel sesinden bir de şarkı
dinlersek tadından yenmez, Nurcan Eren’in Sezen Aksu da dâhil birçok ünlü sese
back vokal yaptığını biliyorsunuz değil mi?

"
Vallahi The OC'yi izlemedim ama ne olacağını gördüm."
Mira ile uzun uzun
dertleşeceklerine, Mira’ya annesinin yapamadığı yol göstericiliği yapacağına
eminim Süreyya’nın… Mira da böyle bir karakteri kaçırmaz tabi, daha ilk günden
hemen kaynaştı. Yalnız Süreyya’nın baktığı o falın, yüzünde oluşturduğu
endişeyi hepimiz biliyoruz değil mi? Yok, dillendirmeyeceğim, şimdilik orada
bir yerde kalsın. Mira’yı çoğu zaman akvaryumun süslü balığı olarak
nitelendiriyoruz ama, aslında öyle bir kız değil, ne kadar güçlü durmaya
çalıştı değil mi, onu bambaşka yapan şey de bu zaten. Ama Beren öyle değil
tabi. Küçük kız kardeşi olanlar Beren’i daha çok anlıyor ve seviyorlardır,
eminim.
Mira'cım ağlarken seni izlemelere doyamıyoruz çok güzelsin ama, o telefon tutuş da nereden çıktı kuzum?
Mira yeni hayatlarını son
derece normal karşılamaya çalışıyor ama onun içini asıl acıtan bambaşkaydı
tabi. Yaman’ın bıraktığı mesajları, onu terk etmesini adım adım öğrenmesini
dinlemek çok acı vericiydi muhakkak. Mira’nın böyle davranmasını sonuna kadar
desteklediğimi bir kez daha söyleyeyim. Düşünsenize hiçbir şey yapmadan
dursaydı, çok gamsızca olmaz mıydı? Geçen bölümde de demiştim, Mira’nın Yaman’ı
terk edişi elbette geçici olacaktı ki, iyi ki öyle oldu. MedCezir izleyicisi olarak onları ayrı görmeye tahammülümüz yok
değil mi?
Biraz da Narlıçeşme sokakları aşkımıza şahit olsun!
Mira ile Yaman birbirlerine
karşı artık, o kadar doğrular ki… Her davranışlarını, her sözlerini al duvara
as! En ufak kırgınlıkları, sitemi büyütüp kocaman sorunlar haline getirenler,
onlardan ders almalı muhakkak. İlişkilerde genellikle kendimizi korumaya
eğilimliyizdir. Oysa Mira da Yaman da aşklarını, birbirlerini korumak adına,
kendilerinden o kadar çok geçtiler ki, her defasında gözlerim doluyor onları
izlerken. “Benim hayatım sensin, seni benden koparmaya gücün yetmez” diyen
Yaman’a hayran hayran bakmayan var mı? Bu arada bunları söylediği o telefon
konuşmasında otel odasında terk edilmesine dikkat çekmesi de çok tatlıydı
Yaman’ın.
Gelelim Nevin’e. Şuraya onun
hakkında yağdırıp estirmekten tükendim vallahi. Haklı olduğu noktalar elbette
var, Sude’ye bağrınıp çağrınmak mesela… Sude’ye kimsenin veremediği ayarı
vermek, Nevin’in hakkıdır da, bunu yaparken, oğlunu mağdur ilan etmesine
gelemiyorum. Sanki Kenan hiç Sude’nin boğazına yapışmamış. Hayır, oğluna tek
bir serzenişini görmedik yani. Yaman’a yaptığının onda birini söylese içim
biraz soğuyacak. Bazı annelerin bir has evlatları vardır bilirsiniz, hemen her
ailede bunun şakası yapılır. Kenan da işte Nevin’in has oğlu herhalde.

"
Ben en son bunları ayırmamış mıydım, yine ne ara barıştılar ya!"
Bu bölümün öyle olaylar
olaylar modunda geçmesini beklemiyordum zaten. Sedef’in Altınkoy ruhunu MedCezir’e geri getirmesi de çok güzel
olmadı mı sizce de! Ama partilemeden önce, bir felaket daha olmalı,
biliyorsunuz Altınkoy’un ruhu bunu gerektiriyor. Bir de partinin sonunda başka
bir olayın patlaması gerek, genellikle siren ya da silah sesiyle. İmaj
tazelemek için Selim’in yılın adamı seçilmesi bahanesiyle düzenlenen parti
öncesi felaketimiz, savcının bıçaklarını bilemesi için gereken bahaneyi veren
Nevin oldu. Başından beri Nevin’in her şeyi açıklayacak kişi olduğunu tahmin
ediyorduk değil mi? Neyse ki olayları sadece duyan kişi olarak, Mira ve
Yaman’ın ifadeleri yanında onunki çok geçerli olmadı herhalde. Zaten Deniz’in
babası da her şeyi itiraf eden bir mektup bıraktıktan sonra rahmetli oldu,
artık bu savcı olayları daha fazla deşmez herhalde. Yalnız, Mira ile Yaman’ın
yalan ifadelerini destekleyerek, hep beraber bu adaleti yanıltma suçuna iştirak
ediyoruz, farkındasınız değil mi? Amaaaannn neyse, adaleti kim kaybetmiş ki biz
bulalım!
"Şu akıllı telefonlar yüzünden iki sohbet edemiyoruz ya, ben en iyisi bir Deniz'e bakayım." by Sedef
Bu arada şu sürpriz tanığın,
bir ara ortadan yok olan Hale olacağını sandık, ama değilmiş. Yalnız fark
ettiniz mi, Orkun “Hale kesinlikle değil” dedi ve Hale orada yoktu, peki
nerede?! Orkun her ne kadar Yaman’a ve herkese yüce gönüllülük tavırları içinde
oynasa da, artık ona zerre güvenimiz yok. Kızın başına bir şey getirmiş olmasın
demiştim ama neyse ki partide Hale’yi sağ salim gördük, bir de bonus olarak
Orkun’a sağlam laf soktu.
"Başka eve taşınırmışım, senin Altınkoy'daki kiralardan haberin yok tabi"
Orkun kadar olmasa da, sağa
sola ateş eden, sonradan Altınkoylu Leyla’mız da var. Leyla, Altınkoy’a
tutunabilmek için her koldan savaşa girdi, hem Bay AŞK’a oynuyor, diğer yandan
Kenan’ı fişekliyor. Partiye de Orkun’la geldi. Hadi hayırlısı!
"Şunca olayın içinde stilimden ödün vermiyorum ya yılın kadını da ben olmalıyım" by Sedef
Sedef’se bu bölüm hem onca
olayın arasında ödün vermediği stiliyle, hem de Deniz’in foyasını ortaya
çıkarmasıyla bir kez daha hayranlığımızı kazandı. Deniz yine dua etsin, ortam o
kadar karışık olmasaydı, o beceriksizliğiyle çevirdiği dolaplar, hiç gizli
kalamazdı. Sedef’cim birkaç ufak gözlemle hemen uyandı, telefonunu yürütüp,
blöfünü yaptı, Deniz’in babasını kaçırdığını çözdü. Yalnız tüm bunlar olurken
hiçbir şey anlamayan Sude’nin bakışları çok iyiydi. Kendisinden bağımsız
entrika dönmesine çok bozuldu kesin. Sude’cim o kadar sahtesin ki! Partideki
hallerini görünce bir kez daha emin oldum, sahtecilik senin yaşam kaynağın,
nasıl da besleniyorsun o halinden!

"B
u sahtecilik geni iyi ki bende yok." by Mira
Parti öncesinde Yaman’la Mira’nın karakolda
karşılaşmaları çok iyi oldu. Mira’nın gözlerine bakmayan Yaman, Yaman’ın
soğukluğuna gözyaşı döken Mira’yı izlemek çok hoştu. Tabi Yaman’ın Mira’nın
sözlerine daha fazla karşı koyamayıp ona sarılıp barışmaları da… Birçoğumuz
barışmanın bu kadar kolay olacağını sanmıyordu, iyi oldu.
"Bazen babam benim mi Yaman'ın mı gerçek babası, ben de karıştırıyorum." by Mert
Barışsalar da ne yapacağını
bilmeyen bir Yaman var. Neyse ki Selim var, zaten Yaman’a bir Selim yeter, ne annesine
ne başkasına ihtiyacı var, Selim Yaman için ne güzel bir baba oldu değil mi? İhtiyacı
olan öğütleri Selim’in vermesi çok iyi de, Mert’in ortalıklarda sadece on
yaşındaki, evin küçük çocuğu edasıyla dolaşmasını ne yapacağız? Geçen sene
olsaydı tamam ama, Mert artık biraz daha olgun olmalı gibi gelmiyor mu size de?
Olaylara üzüldüğüne şüphe yok, ancak sadece izliyor, çok etkisiz, hatta çoğu
zaman gereksiz. Hani şu havuzun önünde konuştukları sahneden sonra, sanki
giyinip Eylül’le Ekim Can’ı parka götürecek gibi gamsız bir hali var. Bir de
Yaman’a verdiği akla bak, Mira’nın telefonunu açmasaymış, neyse ki Yaman ona
uymadı. Mert’le ilgili en sevdiğim kısım, elinde takım elbiseyle Yaman’ın
odasına gelip ilk bölümü hatırlatmasıydı. Gerçekten o günden bugüne aynı kalan
bir tek sen varsın Mert’cim!
"Ama bensiz parti yapıyormuşsunuz, oldu mu?"
Partiye parlayarak gelen
Mira’nın o elbiseyi öyle güzel taşımasından gözlerimi alamasam da, nasıl bir
bomba patlayacak diye de bekleyip durdum. Yalnız Selim’in siren sesleriyle konuşmasını
kesmesi çok anlamsızdı. Gayet de konuşmasını bitirebilir, Kenan’ın gelişinin o
kadar abartılı bir sahne olmasına çanak tutmayabilirdi. Ama öyle gerekiyorduysa
demek… Neyse, Kenan elbette bu tiyatroya seyirci kalmayacaktı. Bakalım neler
yapacak?