Başladığı
günden beri gözlerimden kalpler fışkırarak izliyorum Poyraz
Karayel’i. Çarşamba akşamları dizinin yayın saatinde evde
ses çıkaranın vay haline! Dün yine kilitlendim ekrana, tuttum
nefesimi… Reklamlarda bile terk etmedim kanepemi! Öyle baktım
ekrana tek bir saniyesini bile kaçırmayayım diye. Bölüm
sonundaysa geleneğimi bozmadım ve yine sordum sorumu; “Ne çektin
be Poyraz?!”
Bölümün
başında Poyraz’ı elleri kelepçeli, Sinan’ı perişan bir
şekilde babasının peşinden koşarken görünce başladım daha o
an ağlamaya. Önce rüşvet iftirası, şimdide cinayet… Sanki
günlük rutini haline gelmiş bu durum adamcağızın. Uğraşan
uğraşana. Hayatta oğluyla beraber mutlu bir hayat sürmekten başka
bir dileği olmayan tertemiz kalpli bir adamın başına gelince
bunlar, haliyle oturduğum yerden çıldırdıkça çıldırıyorum.
N'olduu???
En
dayanamadığımda Ünsal’ın hareketleri! Sinan babasının
peşinden karakola gitmek için Ayşegül’ün arabasına biniyor,
kapıyı kilitliyorlar Ünsal izin vermiyor diye. Adamın kurduğu
cümle şu oluyor; “Bakın sinirleniyorum ama! Kimin torununu
kimden kaçırıyor ya!”. Be adam! Sen kimin oğlunu kimden
kaçırmaya çalışıyorsun demezler mi sana?! Ama sende nerede bunu
düşünecek kafa. Albayım tam o anda devreye girip “bayramlık
ağzımı açtırmayın bana” deyince, İsa’yla aynı anda “aç
albayım aç!” dedik vallahi. (Aç yahu! Sen açmazsan ağzını,
ben açmazsam, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?) Cevher
Albay ağzını açmıyor belki ama Sinan’ın arabada giderken
dedesine el sallayışı bir nebze olsa rahatlatıyor beni. Çelik’in
şarkısını mırıldanıyorum bu sahnelerde; “Güle güle yavrum
güle güle, güle güle sana güle güle…”
Çocuk sana emanet zaten anası sayılırsın...
Tam bu mod
içindeyken karakolda yaşanan duygusal sahneler yüzümü düşürüyor,
boğazımda bir yumru oluşuyor… Sinan ve Ayşegül kafa kafaya
vermiş, birbirlerine destek olmaya çalışırken o kadar üzgün ve
çaresiz gözüküyorlar ki Sadreddin ve Zafer’e (hayatımın
hiçbir alanında kullanmadığım halde) sağlam bir küfür
ediyorum! Zira bu durumun Poyraz’ın başına gelmesinin sebebi
olur kendileri. Bu sırada Poyraz sorguda ecel terleri döküyor
tabi… Adam dese cinayet saatinde Ayşegül’ün yanında olduğunu
kurtulacak! Nuh diyor peygamber demiyor. Tam o kısımda eğer bu
durumu söylerse hayalinde Bahri Baba’nın bunu öğrenip Sefer ve
Zülfikar’ı üstüne saldığını gördü ama bence başına
geleceklerden çok Bahri Baba’yı hayal kırıklığına
uğratmaktan çekindi daha çok. Neyse ki Mümtaz Ayşegül’ün
yanında Sema’ya “şahidi varmış ama kim olduğunu söylemiyor”
dedi de Ayşegül siper etti kendini kurtardı Poyraz’ımızı!
Kimseye aldırış etmeden, Poyraz’a bile, yaptı tanıklığını.
Ah aşk sen nelere kadirsin…
Tuvalet ne tarafta hacı?
Bu arada Bahri
Baba bu olayı başlarına kimin yıkmaya çalıştığını
araştırırken her bölüm olduğu gibi yine sordu Sadreddin’e;
“sen bir şey biliyor musun?”. Sadreddin bilin bakalım ne dedi!
Vallahi inanamayacaksınız ama yine “Yok baba nereden biliyim
şimdi gördüm!” dedi. Dimi dimi çok şaşırdınız! Kendimden
şüphe ederim ama her bölümde bu repliği en az 1 kez
duyacağımızdan asla şüphe etmem! Daha çok iş açacak bu
Sadreddin başımıza. Bu yüzdende birkaç sahne sonra Sadreddin,
Bahri Baba’ya “geliyorum hemen” dediğinde, “gidişin ola da
dönüşün olmaya emi Sadreddin!” dedim. Ah hadi inşallah.
İntihar timi!!!
Bu bölüm en
üzüldüğüm Sefer’in imkansızın peşinde koşarken ruhunun
yaralarının gitgide büyümesi oldu… Zülfikar Sefer’e
“seviyorsan git konuş bence” öğütleri verirken ben sandıydım
ki gidecek Sema’ya açılacak. Sahneyi öyle kurgulamışlar çünkü.
Sefer’in eli kapının kolunda ve Sema odada… Açtı açacak
derken trajik olan sahneyi Zülfikar kapıyı aniden açarak komediye
çevirdi. Ve da da da dam! Karşınızda Bahri Baba! Meğer ona
açılacakmış Sefer (Yok yahu! Ona aşık değil. Aman canııım
ne fesatsınız sizde). Sema’yı söyleyecekti zaar. Fakat Bahri
Baba öyle bir konuşma yaptı ki Sefer’e, uzun süre kendine
gelebileceğini zannetmem; “Sen sende olduğun sürece aşık
değilsin.” Attım bunu fav’a.
En güldüğümse
yine değişmedi; Sinan! Pelin’in abisinin uyarılarına kulak
asmamış olacak ki hala kızın peşinde pervane. Bunu gören abi
durur mu, uçarak geldi Sinan’ın yanına. Abimiz tam atağa
geçecek, arkadaşı kulağına bir şey fısıldadı; Sinan’ın
bir polis oğlu olduğunu! Tırıs tırıs geri çekilirken “sen
yinede yaklaşma kardeşime” demesi beni çok güldürdü. (Aşkının
peşinden koş Sinan, arkandayız!)
Yalnız adını
bilmediğim (ya söylenmedi dizide ya da ben kaçırdım) Sinan’ın
güzel gözlü arkadaşının “oğlum sendeki baba bende olsa
buraların kralı olurdum” demesinin gazıyla bizimkinin daldığı
hayaller alemi beni yıktı geçti! “MÜDÜR SİNAN KARAYELONE”
Godfather konseptli bu sahneye ba-yıl-dım! Kim tutar be seni Sinan!
Bahri Baba’dan Poyraz’a, Poyraz’dan Sinan’a… Olur mu olur
Demedi deme bak.
Mutluluğun formülü: Bir sen, bir ben, bir de Sinan!
Tabi tüm bunlar
olurken entrika durur mu? Durmaz. Mümtaz’ın ihanetini öğrenen
Poyraz Ayşegül'le yaptığı konuşmadan sonra Ünsal’dan da
şüphelenir. Birlikte bu durumu öğrenmek için harekete
geçerlerken diğer yandan da Bahri Zafer’e haddini bildirmek için
kolları sıvar! (Bayılıyorum bu aileye). Bölümün en can alıcı
kısımlarından biri Mümtaz ve Ünsal’ı beraber yakalayan
Ayşegül&Poyraz ikilisi ve Zafer’i alt eden Bahri’nin “sen
seversin” diye ona ikram ettiği soğuk süttü bence. Kabıma
sığamadım vallahi keyfimden.
Ve gelelim asıl
mevzuya. Poyraz bir beladan kurtuldu ya “NEXT!” diyor sanki hayat
ona. Koyundaki yılan Sadreddin’in kendisinden bir farkı olmayan
karısı Songül, Ayşegül ve Poyraz ilişkisini öğrendi! (Buyur
buradan yak). Sinsi diye boşuna demiyorum bu kadına. Sema’nın
konuşmalarını duyup koşa koşa yetiştirmesin mi kocacığına?!
Sadreddin durur mu, yaptı araştırmasını. Gerçi onun o eksik
aklına gidip karakoldan Ayşegül’ün ifadesini alıp Bahri’ye
göstermek gelmezdi ama, karısına dua edecek artık n'apıcak.
EVET! Ne yazık ki bölüm “amanın dostlar yetişin yangın var”
telaşı ve korkusuyla bitti. Hay seni eşekler kovalasın Sadreddin!
Bir daha ki bölümde Poyraz’ın seni alt edişlerini sık sık
görmek dileğiyle…