Poyraz Karayel, olaylar bayatlamadan, sürüncemede kalmadan pat pat
çözüleceği ve daima bize yeni maceralar sunacağını son iki bölümdür ispatladı.
Bu bölümde de sözünün ardında durarak haftalardır Bahri Baba’mın Ayşegül –
Poyraz’ı öğrenmesi ve Mümtaz – Ünsal koalisyonunun açığa çıkması ile rüyalarımı
gerçek yaptı. Ancak her güzel şey gibi bu bölümün de ‘ama’sı bir hayli çoktu.
Gelin önce şu ‘ama’lardan başlayalım.
Ben de dönemimin Ömercik’iyim
Öncelikle dizinin ilk yarım saatinin ‘içimizi bayması’
sorunsalı bu bölümde de mevcuttu. Çünkü yine bir kamu dairesine sıkışıp kaldık.
Karakol, adliye sıkıcılığı içinde bir de Sinan’ın başrolü kapıp polisiye –drama
diziyi Ömercik melodramına dönüştürmesi
içimdeki çocuk sevgisini öldürdü. Daha önce de yazmıştım fazla Sinan
sahnesinden sıkılıyorum diye ama erken konuşmuşum. Daha da fazlası varmış ya da
bu bölüm benim gözüme çok battı. Ama her seferinde büyükler konuşurken Sinan’ın
ajitasyon ifadesiyle fırlayıp rol çalması bu bölüm sinirlerimi hepten zıplattı.
Sizin de zıplatsın diye liste bile yaptım, buyurun.
Varan 1: Sema, Ayşegül’e ne işin var burada diye
çıkışırken pat! Sinan ortaya atlayıp, “abla benim babam yapmaz kurtar onu”
diyor.
Varan 2: Bundan
1 dakika sonra Ayşegül, “ifade vereceğim” diye konuşuyor Sema’ya, bu sefer Ayşegül’e
“ kurtar onu Ayşegül abla noluuur
noluur” diye yakarıyor.
Varan 3: Karakolda Sema – Ayşegül – Poyraz Bahri Baba öğrenirse
konuşması yaparken Sinan yine söze karışıyor büyük adam gibi. Bu noktada Poyraz’ın
da gözüne batıyor olsa gerek dur çocuğum biz konuşuyoruz diye uyarıyor ama Poyraz’cığım
canım, geç kalmışsın çocuğun bu eğitimini daha küçük yaşta verecektin! Artık
şımarmış şımaracağı kadar.
Varan 4 : Tam Ayşegül ve Poyraz karşılıklı ağlaşıp
birbirlerine yaralarını gösterirken, biz seyirciler romantizm bulutlarından bakarken,
zart diye Sinan sahneye dalıp kendi tiradını atıyor.
Yani bu bölüm boyunca kendimi çocuklarını merkeze
koymuş bir anne babanın evine misafirliğe gitmiş de saatler boyu o çocuğun bale
yapmasını, piyano çalmasını izleyip, gülerek alkış tutmaya mecbur bırakılmış
gibi hissettim. Zaten Sinan’ın okul muhabbetlerinde kendimi bıçaklayasım geliyor
bir de her lafın ortasından çıkması ile tahammül sınırlarım zorlandı. Ama illa ki Sinan
sahnesi izleyeceksek bu bölüm olduğu gibi olaylar fantastikleşebilir. Örneğin
tek beğendiğim Sinan sahnesi, Sinan’ın hayalinde Bahri Baba taklidi yapması
oldu.
“Ayşegül abla sana anne diyebilir miyim?”
Bir de Sinan’ın Ayşegül’ü günden güne anne pozisyonuna
koyması durumu var. Bu durumun olması sanırım hepimizin hoşuna gidiyor. Hatta
Sinan ve Ayşegül sahnelerinden sıkıldığımı da söyleyemem. Ama bu durumun güzel
bir şekilde temellendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü o yaştaki bir
çocuk için annesi yaşarken onun yerine bir başkasını koyması dikkate değer bir
konu. Bu durumun önümüzdeki günlerde Sinan’ın annesinin ülkeye geri dönüşü ile
iyice patlak verecektir. Yani Sinan önümüzdeki günlerde daha da çok arada
kalacak. Ama o arada kaldıkça içine kapanıp sessiz bir çocuk olacağına, her
lafın içine girmeye bayılıyor, orası ayrı.
Çekirdek aile
Ayşegül ve Poyraz’ın ilişkileri son krizden sonra bir
iki seviye daha atlayarak hayat yoldaşlığı seviyesine geldi. Evdeki halleri ile
artık birbirlerinin her şeyi olduklarını izledik. Basit bir soru ve içinde
barındırdığı anlamlar cidden güzel bir sahneydi hele ki Bahri Baba’nın bilgece
yorumları ile kombinlendiğinde tadından yenmeyecek birbirlerini destekleyen iki
sahne ortaya çıktı. Sonra Poyraz’ın Ayşegül’e içini dökmesi, ağlaması ( bkz. Ağlayan
adam karizması ) hepsi duygu yoğunluğu tadında sahnelerdi. Hatta Sinan – Poyraz
– Ayşegül’ün birlerine sarılıp çekirdek aile olmaları gönül telimizi titretti.
Sefer ve Zülfikar ise neredeyse aldılar başlarını
diziyi tek başlarına götürüyorlar. İleride hala hatırlayacağımız efsane
ikililerden olmaya adaylar. Gerek birlerine ‘dayıcığım’ ve ‘dedem’ diye hitap etmeleri
gerek abuk sabuk atışmaları hepsi onların samimiyetini artırıp hayatımızdan bir
parça yapmamıza neden oluyor. Zülfikar’ın fobisi olan polisliğe özenip, en
korktuğu şeyin taklidi olması, Sefer’in kalp ağrısı için Baba’ya beraber
gidilmesi gibi sahneler yemekten sonra yenen hafif bir tatlı gibi insanı
kasmadan neşelendirmeyi başardı.
İzninizle yazıyı bitirmeden önce Bahri Baba’dan söz
açmak istiyorum. Son 2 – 3 bölümdür Poyraz’ı da geçerek Bahri Baba en sevdiğim
karakter oldu. Gerek bilgeliği gerek köklü bir ağaç gibi sağlam duruşu, etik
anlayışı, zekâsı ile hep konuşsun hep bir ders versin istiyorum. Hatta aşk
hakkında verdiği nasihatten sonra ‘keşke Bahri’ye geçmişten falan bir aşk hikâyesi
gelse de izlesek’ dedim. Çünkü Bahri Baba’nın aşka hürmeti Sefer’e verdiği
ayardan belli oldu. Bu yüzden Poyraz ve Ayşegül’e ayarsız bir tepki vereceğini
hiç zannetmiyorum ama bu durumun Poyraz’ın içinde bulunduğu çapraşık, karışık
durumu iyice güç duruma sokacağı kesin.

Ama tepkisi böyle olsa da severim ben Bahri Baba’mı
Ama ne olursa olsun Bahri Baba’nın bu ilişkiyi
öğrenmesi için tam zamanıydı. Çünkü devir teknoloji, hız devri artık daha çabuk
sıkılıyoruz. Bu nedenle sıkılmalara pay bırakmadan olayların akıyor olması çok
önemli. Bu hafta bir başka hoşuma giden hadise ise ufak fragman hilesi oldu.
Poyraz’ın Baba öğrenirse ne olur hayali fragmanda gösterildi sonra dizide dedik
ki ‘aaa hayalmiş, demek ki bu bölüm Baba öğrenmeyecek’ sonra pat, bölüm sonu Sadreddin
yumurtlayı verdi hadiseyi.
Ama bölüm sonu bombası bir değil iki taneydi. Daha
bizim geçen bölüm öğrendiğimiz konu, ‘Poyraz - Ayşegül elele Mümtaz - Ünsal güle
güle’ sloganları eşliğinde ortaya çıktı. Daha önce de belirtmiştim Poyraz ve
Ayşegül’ün güç birliği yaparak maceralara atılmasını izlemek çok keyifli
oluyor. Son zamanlarda hasret kaldığımız bu güç birliği bu bölüm çok önemli bir
olayı çözdü. Hatta Baba bunları istemez atarsa falan bence ortak bir
dedektiflik bürosu açabilirler, esnek çalışma saatleri ile Sinan ile de
yeterince ilgilenmeye vakitleri olur.