Dünya
üzerinde herkes bilir ki güven kalesi bir kez yıkılınca yeniden inşa etmek
yıllar alır ve belki de asla eskisi kadar heybetli görünmez bir daha. Fakat bir
de insanın kendine ve mutluluğuna olan güveninin dalları kırılırsa işte o zaman
içinden çıkılmaz bir hale gelir.
Zeynep
ve Fatih söyledikleri kısacık bir yalanın peşinde koşturmaktan yorgun düştüler
ama aslında bu koşturmaca onları aşka adım adım yaklaştırmaktan başka bir şey
değil. Her ne kadar Mukaddes Şekercizade ''Ben bunları yutmam'' diyerek sadece
uzun paltosu ve piposu eksik bir dedektif misali köşe bucak iz sürerken,
çiftimiz bu oyunda fire vermemekte kararlı. Öyle ki artık Derin Şevket'in bile
Fatih'in içtenliğini anladığını kendi usulünce göstermeye başladığına şahit
oluyoruz. Orhan ise iç güveysi gittiği Şekercizade hanedanlığını birbirine
katmış durumda. Gülsüm Hanım'ın teee düğününden kalma şampanyayı lakır lakır
içen Orhan, Fehmi Bey tarafından hanedandan aforoz edildi. Ama gel gör ki
Selin'in gönlü kaydı bir kere oğlumuza. Onu sokaklardan kurtardı ve gizli gizli
evde saklamaya başladı. Orhan ise
saklanan bir insanın dikkat çekmemek için yapması gereken ne varsa yapmadı;
portakal suyunu da aşırdı, masalardan biftekleri de yürüttü. Bu ikilinin enerjisi
dizinin toy aşıklar kontenjanını doldurmak için en doğru tercih olmuş.
Kıpraşmayın, çekiyorum!
Ailelerinin nikah fotoğraflarını görme isteği üzerine Zeynep ve Fatih
vurdu kendini yollara. Gelinlikler bakıldı, fotoğraflar çekildi. Kuş lokumu
gibi tatlıydı bu sahneler, aralarından tır geçecekmiş gibi resmi durmaları bile
bunu bozamadı. Şevket reisin dayısının vefatı onu uzaklara yollayınca, evde
yalnız kalan çiftimiz kendilerini ilk kez evlilik kulvarında buldular. Fatih
üfleye püfeye sobayı da alevlendirdi, Selim'e de misler gibi baktı. Özellikle
Selim'in altını değiştirirken bomba imha ekibi triplerine girişi ve ''Ne
zamandır karşılıklı içmedik'' diyerek bardağını biberonla tokuşturduğu
sahneleri enfesti. Hayatında halk otobüsüne binmemiş adama tavuk çorbası
yaptırdı Zeynep aşkı. En becerikli father ve en özverili husband ödülü goes
toooo.....!
Zeynep ise duvarlarını korumakta kararlı. Ona kızamıyoruz çünkü
gardını bir kez indirdi ve o bir tek kesik onda derin bir gönül yarası bıraktı.
Bu yüzden her durumda ''Nasılsa bitecek, nasılsa gidecek'' demekten kendini alamıyor.
Esasında Fatih'e bağlanmaktan değil ondan ayrı kalmaktan korkuyor. Fatih'i
ararken öfkeyle şirket güvenliğine saldırışını görenler bunu çok net
anlamıştır. Ama duvarlarının üstünden şöyle bir bakınca bile Fatih'in yarattığı
bağlılığın çiçekli bahçesi onun da ilgisini çekti ve kapılarını araladı. Ertan
gerçeğiyle yüzleşen Fatih hiçbir koşulda Zeynep'ten desteğini esirgemeyeceğini
bir kez daha vurguladı. Bu adam harcanmaz Zeynep, sarsıl ve kendine gel canısı!
İlerleyen bölümlerde Ertan ortaya çıkacak mı ve bebekte hak iddia edecek mi
bilinmez ama bu esaslı bir çatışma ihtimalini derinlerde saklıyor gibi.
Dizinin
sıkıntılı gelen tek yanı reisin tayfasının eğreti Karadeniz aksanı. Mukaddes
Hanım bile başlarda daha teatral algılanırken şimdi karakteri oturdu. Keşke bir
de şu Karadeniz şivesi mizahından vazgeçebilsek. Çünkü öyle olmadan da çok
esaslı komediler sunulabilir. Böylesi sadece kulak tırmalıyor. Ve geçtiğimiz
hafta da belirttiğim gibi Selma Keçik diziye Meryem karakteriyle dahil oldu. O
kuleye helikopteriyle inişinde yükseklikten ekran karşısında başım döndü!
Meryem Hanım son derece dominant, hırslı ve tuttuğunu koparan biri. Şu an tek
amacı Şekercizade markasını satın alıp bünyesine katmak. Ama asıl sırrı
Zeynep'in öldüğünü sandığı annesi olması! Geçmiş bölümlerde Şevket Kaptan
''Kızın gerçekleri bilmiyor, sana saygısı bozulmasın istedim'' demişti,
hatırlayanlar meseleyi şıp diye kavrayacaktır. Bu bölüm de çok eğlendik ve en
önemlisi zaaflar ortaya serildi. Mizaha hüzün bulaşınca, mizah daha da gerçekçi
bir form kazanıyor.
Fatih gibi bir eş her insanın başına... Güzel
günler.