Ve son perde açılır!
Son perde kapanırken bu insanlar birbirlerine böyle baksınlar lütfen!
En son ne zaman şöyle koca bir bölüm rahat nefes alıp, tebessüm ettik bilmiyorum. Zaten yüzümüz biraz gülse bir felaketler silsilesi, kötülükler tsunamisine kapılıyoruz ki Allah sonumuzu iyi etsin. Hayır yanlış anlaşılmasın olaylardan şikayet etmiyorum aksine bugün son derece büyük bir adım atıldığı için mutlu bile sayılırım. Uzun zaman olmuştu olaylar hareketlenmeyeli, derin şeyler izlemeyeli. Özlemişim deli gibi. Geçen haftaya nazaran çok daha güzel bir bölüm bitti. En azından gemi limandan sonunda ayrıldı bakalım daha hangi limanlara uğrarız mahkemeye kadar.
İki salon beyefendisinin buluştuğu yere bakın.

Olayların hızlandığı, sabırsızlıkla "sadede gelelim" dediğimiz konunun açığa çıkacağı gün sonunda geldi galiba. Bombayı koyan ve emri veren aynı yerde hesaplaşıyor. Ve Mahir gelip bu büyük oyunun taraflarını sonunda görecek çok şükür. Tabi bir eksik var,  keşke orada Seyis de olsaydı. Sanırım Seyis'in faturayı İlknur kesecek. Mahir kimi sağ, kimi ölü bulur tahmin etmek zor şu an. Sosyete ölsün istemiyor bir tarafım seviyorum kendisini. Ama Mehmet Saim cezasını çekmeden giderse -ki gitmesin ettiklerini çeksin istiyorum, baya üzüleceğiz. Misal ben torun haberini alsın, kalbi sıkışsın istiyorum. Çok zalimim evet biliyorum ama zerre pişmanlık duymadı bir çocuğun ölümünden. O yüzden de en ağır cezayı görmek arzusu içindeyim.

Yalnız bir gün içinde olan olayların sıralamasına bakınca insan bu ailenin niye "Kara" ailesi olduğunu daha iyi anlıyor. Mahir'in cinayetten kıl payı yırtması, Mahir'in İlknur Seyis evliliğini öğrenmesi, Songül'ün olmayan nikahı ve sonunda Turgut'un planladığı Mahir için büyük buluşma. Tek iyi şey göz kırptı bugün bize, Deniz. Bebek gelmiyorsa uygun zamanı bekliyor dedik hep. Sanırım uygun zaman buydu çünkü en olmaz olan olacak. Anne ve baba ayrı düşecekler bir süre. İşte tam burada korkularım devreye giriyor. Ya Mahir katil olursa, ya o bebeği öğrendiğinde çok geç olursa? Gene kafamda bolca deli sorular var ama yanıtsız.

Bu bebeğin, babasıyla senin en büyük hayat gayeniz olduğunu hiç unutma emi!

Beraber bir hayat hayal edip, sonra o hayalleri tek başına taşımak en acı ve zor şey. Aklınızdan çıkarsa normal bir hayatınız olur ara ara, ötesinde her nefes aldığınızda canınıza batan ve yakan bir durum hayaller. Hayal kuran bir Feride’nin olacaklarla nasıl başa çıkacağı düşünüyorum. Mahir'in eski Mahir olmadığı gibi, yenisini bile aratacak hale geleceğini de bilince insan nasıl bir geri dönüş bekliyor bizi uzun uzun düşünüyorum. Bizler evlilik hayalleri kurduk Mahir ile Feride’yle beraber, evlerini dayadık döşedik. 54 bölüm önceden isim bile belirledik. Ama olmuyorsa olmuyordur evlilik. Mahir'in dediği gibi önce bir ayak altındaki taşları çekelim değil mi? Her şey bitince, Mahir Beyefendi'yi bulunca, intikam soğuyunca ee bir de Turgut ve Belgin'in izni olursa bu evlilik olur. Bebek o zaman kaç aylık olur önemli değil galiba. Feride’nin her şeyden habersiz bebeği söyleme hayalleri, heyecanı! Buna karşılık "seni seviyorum"lu imalı vedalar. Bu kadar isteyip şimdilik gene heves ve kursak arasında kalan hayallerimiz. Böyle umutsuz gibi durduğuma bakmayın her şeyin zamanı ve sırası var bunlar olacak ben inanıyorum. Bazen koca bölümde en olmaza yere takıldığım oluyor. Uzun süre ayrı olan sevdalılar iki çift laf etmiyor, hiç hasret dile gelmiyor. Mahir iki gün ayrı kalsa "özledim" kelimesini bile farklı söylerdi, artık duymuyoruz. Birkaç küçük temas da olmasa hiç özlem duygunu anlamayacağız galiba. Feride iltifat ediyor Mahir tek yanıt vermiyor. Bunlara hiç alışkın değiliz biz göze batıyor.

Gitme! Sana muhtacım. Gözümde nursun, başımda tacım muhtacım...

Hiçbir bebeğe bir şey olmasın aman diye temenmi edip dizide doğacak ilk bebeğin Deniz olacağını düşünmeye başladım. Süeda için üzgünüm ama kaç aylık olduğunu anlayamadığımız bebeği (ki çok küçük olmaması gerek en az 7 ay geçti olayların üstünden) gidiyor gibi. Yalnız dizide iki bahtsız insan var ki bence talihsizlikte yarışır. Biri Mahir biri de Ayten! Hiç olmayacak zamanlarda başlarına felaketler geliyor. Tam plak çıkardı Ayten, ortalık toz duman oldu. Az kalsın bir de adam öldürüyordu. Umarım ki Ayten'in de sıradan bir hayatı olur gerçekten çok çekti. Belgin'in bu ilişkiye ne zarar vereceği en merak ettiğim konu şu an. Maşallah bir döndü pir döndü sahalara! Mahir'e yaranmak için söylenen onca laflar, "kurban olayım bir öpücük ver" lafları! Sanırsak Mahir her gün Belgin'i öpüyor. Hayır Feride’yi bile haftalardır öpmeye kıyamayan Belgin'i niye öpsün. Aşkın gururu olmaz lafına asla inanmam, aşkın bile bir gururu olur. Bu yüzden aklını kaçırmış olmalı diye düşünüyorum. Hatta ne Turgut ne de Belgin aşık olamaz fikrindeyim. Aşık dediğin Yasin, Feride ve Mahir gibi olur. Mutsuz da olsa yeter ki mutlu olsun diye sevdiğine yol açar, barikat kurmaz. Onların yaptığına da aşk değil saplantı denir zaten! Sahi Belgin değil miydi Mahir'e "senden olanı da seviyorum" diyen? Üstelik yetimhanede büyümüş birinin henüz doğmamış bir bebeğin günahına girmesini de aşkla açıklayamıyorum. Yasin ve Osman restleşmesini izlerken Rıza Kocaoğlu'na bayıldım. Osman'ı çok severim eyvallah ama Yasin aşk için efsane olmuştur artık gözümde. Peki bunca olaya gerek var mıydı? Songül istemiyorum dese gene nikah olmayacaktı. Elimize de bir şey geçmedi. O zaman bu çaba niye? İlknur'un sorgusuz sualsiz "abim dediyse doğrudur, abim yaptıysa haklıdır" faslının bittiğini görüyorum. Niye insan hiç sorgulama ihtiyacı duymuyor? Belki de doğru söylüyor gene abi! Bu yola, hayatına bir yemin için girmişti Mahir. Yemin sadece Mahir'i mi bağlıyordu?

Karşılıklı oturup iki çay içseydik. Sen bir şiir okusaydın. O zamana kadar bitmesin.

Bu gece Nazif Baba'nın dediği gibi "vakit dediğin su gibi akıyor" ve biz son düzlüğe geldik geriye sayıyoruz. Bazen dizinin artık yavaş yavaş bittiğini kabul etsin diye etrafımdakilere telkin verirken buluyorum kendimi. (Biriniz de beni teselli edin, bana da yazık.) "Her güzel şeyin bir sonu var, hüzünlenme" demek kolay, en zoru son demde beklentilerin olmamasından korkmak. 100'üncü bölüm seyirci beklentilerinin yanıtlarını ararken uzun uzun muhabbet ettik çoğu arkadaşımızla, oradan biliyorum. Çoğumuzun içinde bir yer hep eksik kalmış diziye dair. Elbette herkesi mutlu etmek imkansız biliyorum. Ama "bu bebek kimin" klişesinden, "size baba diyebilir miyim"den, araya girecek zamandan ve kişilerden korkuyoruz hepimiz artık. Misal Mahir'i baba olarak görecek miyiz sıkıntısı basıyor beni. Ya biz kucağında Deniz ile Mahir'i göremezsek! İşte bunları hep kahrolası beklentiler söyletiyor. Bekliyorum, ne yapalım sonuçta en son "umut" ölür bu hayatta.

Bu ara elimde Buket Uzuner'in Su romanı var. Orada çok daralıp, ümitsizliğe kapılanlara tavsiye niteliğinde bir alıntıyla bitirmek istiyorum yazıyı. "Çok ümitsiz kaldığınızda, bunalınca içinizden sık sık, 'nefes almaya devam et' diyeceksiniz. Böyle dua edeceksiniz. Nefes almaya devam et. Bu dua sevdiklerinizi ve sizi ayakta tutar." Evet hep beraber derin derin nefes alalım bundan sonra. Zira çok ihtiyacımız olacak. Hatta arada herkes birbirine hatırlatsın. Nefes alın daha zor yollarımız yeni başladı. En siyah perdeler yeni aralanırken, son perde yeni başladı.


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER