Poyraz, sanki hayatı yaşamak için değil onla mücadele
etmek için dünyaya gelmiş. Mücadele ederken kirlenmekten itina ile kaçınmış, bu
yüzden hayatla dalga geçmiş ki canı daha az yansın. Ama ne var ki rüşvet
iftirası ile başlayan süreçle hayat üstüne her zamankinden daha fazla gelince,
nefes bile alamaz olmuş. Ve şimdi Poyraz’ın karşısında iki yol var. Ya hayata
teslim olacak ya da karanlığa bulanıp onu alt edecek.
Bu kadar kolay kurtulamazsın Mümtaz!
Jeneriğin ilk sahnesinde siyah takımlar içinde,
özgüveni ile beraber oturuşundan dolayı eminiz ki Poyraz’ın yolu Bahri’nin yolu
olacak. Ancak bu bölümde Baba’ya ettiği sadakat yeminleri içten miydi yoksa bir
planın parçası mıydı bence şu an Poyraz bile bundan emin değil. Sadece Poyraz’ın
kafasında Mümtaz için hazırladığı bir intikam planı var. Bunu da babaya her
şeyi itiraf edip teslim olmamasından, hala kasayı patlatıp içindekilere
ulaşmaya çalışmasından, Ayşegül’den bir ay istemesinden anlıyoruz.
Bu durumda Poyraz açısından hala Bahri Baba’ya tam bir
teslimiyet gerçekleşmedi. Ama içten içe ona bağlandığını fakat aklının
tamamiyle buna müsaade etmediğini izlemek, dizinin en can alıcı kısmı benim
için. Ancak maalesef ki Baba’ya yalan söylemenin ceza büyük, bunu Sefer ve Zülfikar’da
gördük. Poyraz’ın Baba’dan sakladıkları elbette ortaya çıkacak. Ayşegül ile
ilişkisini söylemiyorum bile çünkü bu Poyraz’ın Baba’dan sakladıkları
içerisinde en masum olanı. Hatta babanın buna büyük bir reaksiyon göstereceğini
bile düşünmüyorum. Ama Poyraz’ın içlerine köstebek olarak girme mevzusuna
tepkisi tüylerimi ürpertmeye yetiyor.
“Damadım olacak işlerin başına geçeceksin Poyraz”
Bu konudaki endişelerim bir kıyım ve ya intikam
şeklinde değil tamamen duygu yoğunluğu yüksek sahneler yüzünden. ‘Nasıl?’
derseniz, bu bölüm Bahri’nin “kimseye seni sırtından vuracak kadar güvenme”
dedikten sonra Poyraz’ın “bunun için geç kaldık” demesinden de anlıyoruz ki, bu
adamlar karşılıklı çok fena bağlandı birbirine. Bu yüzden birinin diğerini
sırtından vurması iki taraf için de duygusal bir yıkım olacak. Bu yıkımının
çıkardığı sesin daha da büyük olması için Baba ve Poyraz bağının iyice içinden
çıkılmaz bir hal alması lazım. Bu da Poyraz’ın Umman ailesinin damat
kontenjanını doldurması ile çok güzel olur.
‘sevgilim babamı benden daha çok seviyor’ bakışı
Ancak Poyraz’ın karanlık tarafa geçmesi ile Ayşegül,
hayatı boyunca kaçtığı dünyanın içine tekrar ama daha derine düşecek. Bu hikâyede
Ayşegül’ün başından beri karanlık dünyadan uzak kalmak için verdiği mücadele
önemli bir yer kaplıyor. Bu yüzden kızcağız “sevdiğim adam ve babam birbirine
çok düşkün” diye sevinmek şöyle dursun, ağıtlar yakıyor. Ayşegül’ün
hayallerinin içine etse de ‘Poyraz Karanlıklar Diyarında ’ hikâyesi, bize
enerjisi yüksek Poyraz – Ayşegül atışmaları izletiyor. Hem ben dizilerdeki bu
naif erkeğin adaletsiz dünya ile mücadele etmek için karanlık tarafa geçme hikâyelerine
ayrıca bayılıyorum.
Ancak mafyatik olayların iyice çetrefilleşmesi ile en
büyük korkum Ayşegül’ün günlük meşgale-sizliğinin iyice göze batması. Çünkü ana
olay örgümüzde mafya - polis – mafya – gazeteci ilişkileri var. Bu yüzden
doktorluk terk Ayşegül bu hikâyede çok fonksiyonsuz kalıyor. Haftada bir
zaferin kızına bakıcılık yaparak hikâyede bir yer edinmesi zor görünüyor. E
hadi diyelim işe geri döndü onun hastane maceraları da olayla alakasız kaçacak.
Demem o ki keşke Ayşegül avukat, savcı ya da gazeteci falan olsaymış, böylece daha
sarsıcı bir yeri olabilirdi. Ancak artık bunun için geç olduğuna göre önümüze
bakalım ve Ayşegül’e bir günlük meşgale bulalım. Çünkü bu kızın 6 sene tıp
üstüne bir de ihtisas yapıp evde oturması kafamızda çizmemiz gereken, ‘güçlü
kadın Ayşegül’ imajına da zarar veriyor.
Bugün de sana kendimi önce affettirip sonra
kırdıracağım
Ayşegül Poyraz ilişkisi ise son iki bölümdür aşkın
kanunu olan ‘kaçan kovalanır’ prensibine dayandıkça dayanıyor. Geçen bölüm Ayşegül’ün
dediği “ben senin rüşveti almadığını nerden bileceğim” cümlesi tamamen ‘canım
çok acıyor karşımdakinin canını nasıl acıtırım’ mantığı ile kadınca ve çok
gerçek bir tavırdı. Poyraz’ın ise kabuk bağlamış yarasını yine oluk oluk
kanatmasına rağmen sakinleşince bu olayı Poyraz büyütmemiş gibi davandı. Alttan
alıp Ayşegül’ü geri kazanmaya çalıştı. Sonra pat! Bu bölüm başında yine Poyraz’ı
bu konu yüzünden Ayşegül’e trip atarken bulduk. Temcit pilavı gibi soğumuş
konuyu ısıtıp önümüze koydular. Bu sefer alttan alma sırası Ayşegül’e geçti ama
Poyraz’ın hödük tavırları devam edince Ayşegül post-trip evresine geçti. Bunu
takip eden süreçte Poyraz yine gönül alma peşine düştü. Yani tam bir kafa
karışıklığı! İki bölümdür bu ikisi arasında kim kime dargın, kim
gönül almaya çalışıyor takip etmek zor.
Gelelim ‘her hafta yazmazsam olmaz’ köşemize; Poyraz
Karayel’de hikâyenin bugünü, geçmişten çok referans alıyor. Olaylar izlediğimiz
zamanda geçse bile karakterlerin verdiği tepkiler geçmişlerine yaslanıyor.
Örneğin Zülfikar ve Sefer’in, Baba’nın onlara sırtını dönmesi ile hayata
küsmeleri. Bu nedenle bize geçmişin anlatılmadığı her bölüm dizi kan
kaybediyor. Günümüzdeki hikâyeyi desteklemek adına, her bölüm minik minik
flashbacklerin olması gerektiğini düşünüyorum. En başta da Poyraz, eski karısı
ve Sinan’ın aile ilişkileri ve Sema’nın geçmişi olmak üzere.
Portakal romantizmi
Zaten artık Sema’nın hayatını merak ede ede bir hal
olduk. Bu hafta Sema’nın daha ilk sahnede “Ayşegül bence sen bu işi unut” demesinden
Poyraz’a ince ince yazmakta olduğu konusunda ısrar ediyorum. Ama şu bir gerçek,
Sema’yı mutlu edecek kişi kesinlikle Sefer. Sefer’in portakal getirmesi zaten
inanılmaz tatlıydı ve hatta bence gülünecek hiç bir şey yoktu. Bir kere çiçek,
kapitalist sistemin bir dayatması ama portakal öyle mi, c vitamini! Bu ne demek?
Seni düşünüyorum, senin iyi olmanı istiyorum, karda kışta hasta olmanı istemiyorum
demek! Bundan daha iyi romantizm mi olur? Bravo sefer sen bu kadını kesinlikle
hak ediyorsun.
Son sahneye gelirsek, Poyraz ikinci dalga iftirayı Bahri
Baba’nın ona babalık yapması ile atlatacağını düşünüyorum. Çünkü Mümtaz ve
Ünsal işbirliğini ortaya ancak Bahri Baba çıkarır. Hayatında ilk defa ona
babalık yapılması ile Bahri –Poyraz arasında iyice duygusal yakınlaşmalar
olacaktır ki ben bu sahneleri nedense bir aşk sahnesi duygusallığı ile kalp
gözlü emolji olarak izliyorum. Bu olaydan sonra ister misiniz Poyraz gaza gelişin
ve “ben Bahri Baba’ma yalan söyleyemem” diyerek “kızını seviyorum Bahri Baba!” desin.
Böylece Baba - Poyraz ilişkisi iyice tırmanır ve yukarıda da bahsettiğim aralarındaki
bağ içinden çıkılmaz bir hal alır.
Son olarak bir aferin de Kulaksız ve Baba’nın geçen
bölümde konuşmalarının verilmeyip, dönüp bu bölüm gösterilmesi detayına
gidiyor.
Dip not olarak da, hala Ranini’nin, Sefer, Zülfikar ve Taşkafa ile olan rakı sofrası muhabbetini okumadıysanız, buyurun aşağıda.