Geçen hafta oldukça heyecanlı bir noktada bırakmıştık. Cahit’in
de Polatla birlikte gideceğini tahmin ediyordum. Zira Yüce Majeste onun
sadakatinden çok etkilenmiş ve onu istemişti. Demek sonradan karar değiştirmiş.
Timur’un olaya yetişip en azından Cahit’i kurtarması güzel bir hamle oldu.
İşler çabuklaştı.
Sagir ne kadar kötü bir terörist olduğunu anlamış olacak ki
eğitim öğretim hayatına girmeye karar vermiş diye düşünüyordum. Can Bey’in ona
verdiği görevi unutmuşum. Neyse ki bölüm içerisinde hatırlattılar. Ne yaman
devlet ki en gizli projelerinden birini dört güvenlikle koruma altına almış. Burada
Sagir’in daha organize bir baskın yapmasını isterdim doğrusu. Büyük bir
zaafiyet gösterildi. Belki de sürekli intihar eden, ölü bulunan Aselsan mühendislerine
atıfda bulunarak devlete karşı bir eleştiri getirmişlerdir. Olamaz mı?
Olabilir...
Polat kaçırıldıktan sonra uzun bir iz sürme olayı yaşandı. Bu
sırada da Cahit kendine geldi. Bizim Hacker meğer aynı zamanda doktorluk da
yapıyormuş. Fakat helal olsun bu hanedanlara... Eskiden hem daha uzun
uğraşırlardı hem de adamı resmen zombiye çevirirlerdi. Abdülhey’in toparlanması
ne kadar sürmüştü hatırlayın. Şimdi işleri geliştirmişler. Kimyasal formül
vucut sisteminden çıktıktan sonra denek hiçbir şey olmamış gibi hemen kendine
geliyor. İşte hizmet budur. Böyle böyle bize karşı üstünlük sağlıyorlar.
Senin o baban olacak hayırsız var ya o hayırsız...
Yusuf’u kurtaran balıkçı meğer Fehmi’nin eski dostuymuş. Anlattı
da anlattı. Başka dizilerde eleman anlatır balıkçı dinler, bizim dizide en çok konuşan
karakter balıkçı. Meğer ne doluymuş. Hep içine atmış. Fakat Yusuf biraz saf bir
arkadaş galiba. Seni silahlı motosikletliler kovalıyor. Başka şansın kalmadığı
için denize atlıyorsun ve şok! Babanın eski arkadaşı balıkçı olmuş atladığın
yerde avlanıyor. Seni kurtarıyor. Sana bakıyor ve en son bugünün kabadayısıyla
tanıştıracağını söylüyor.
Ben Yusuf’un yerinde olsam topuklarım bi yerime vura vura
kaçardım oradan. Yine de Yusuf orada kalsın tabi. Bugünün kabadayısını merak
ettim doğrusu. Aslında bir bakıma daha önce yorumlarda da dendiği gibi Polat
Alemdar – Mehmet Karahanlı düşmanlığı yaratacaklar galiba Yusuf – Fehmi üzerinden.
Bekleyip göreceğiz.
Ben size diyeyim bu Ordinaryüs, bu şımarıklıkla çok yaşamaz.
Sektöründe tek olduğu için pek bir rahat ama biliyoruz ki Vadi’de sadece Polat’ın
alternatifi yoktur. Gidip Hakkılarla anlaş, sonra gel Tilki’ye de mal
yapacağını söyle. Bir nevi ikili oyun. Nerede sattığı önemli değil. Konsey bunu
duyarsa ki duyar büyük olay çıkar. Bu cesaret değil resmen aptallık. Baltazar’a
da apırsapır konuştu zaten. Şimdilik herkes ona sabrediyor bakalım nereye
kadar...
Bu ara beni çok eleştiriyormuşsun!..
Akiflerin iz sürüyor dedik ama o da pek kolay olmadı hani. Artık
Aynura ile başbaşa göreve de çıkıyorlar. Fakat bu belli ki Akif’e fazla
rahatlık vermiş. Hadi kapıdaki adamları susturucu dahi kullanmadan indirecek
kadar rahatsın. Nereye yürüyorsun yahu? Adamlar öldürmek için iyi nişan alsalar
bitmişlerdi. Sanki iki sevgili kampüse giriyor da daha derslerine 2 saat var. Kafeteryaya
oturmaya gidiyorlar. Tedbirsizliğin sonu ya topraktır ya topuk... Neyse ki bu
sefer topukladılar.
Akif basar da Mr. Smith basamaz mı? Yine çok sessiz yine çok
organize geldi. Fakat biraz duvara tosladı doğrusu. Evet seni beklemiyorlardı
Mr. Smith ama sen de bu kadar adamını kaybedeceğini beklemiyordun. Helal olsun
iyi direndiler. Sonunda Talha vuruldu, Victor öldü ama kurtların vadisinde
avlanmanın her zaman o kadar kolay olmayacağı da anlaşılmış oldu.
Sonradan gelen bilgide Talha yaralı olarak kurtulmuş. Bunu
Alptekin’e de yaptılar. Adamlara kıyılamıyorsa başka bir çözüm yolu bulunmalı.
Sekreteri dahi öldüren Mr. Smith, Talha gibi kaç adamına mal olmuş bir düşmanı
mı yaşattı yani? Bir de baskın mekanı öğrenilmeden önce Mete’nin söylediği
Emniyet durumuna değinmeden geçemeyeceğim. Hani artık emniyette daha da güçlülerdi?
Emniyete tam olarak ne olduğunu bir türlü anlayamadım.
Millet ufak bir rüzgar esse de bir şeyler kımıldasa diye bekleyedursun
Pusat İstanbul sokaklarında fırtınalar estirdi. Hiç de plan yapmadı. Çekiyor
arabayı, dağıtıyor ortalığı. Bir de ibretlik ölüm ayarlıyor ki insanın yağları
eriyor. Yanlış anlaşılmasın. Tam bir hümanistim. Bence insan hayatı çok
değerlidir ama uyuşturucu satıcılarına zerre acıma duygum yok. Onlar benim
gözümde kitleleri öldürmekle kalmıyor aileleri de mahvediyorlar. Hiçbir suç
insanlara bu kadar zarar vermiyor. Pusat’ın tarzını izlerken zevkten dört köşe
oldum. Bir helal de ona olsun. İnanılmaz güven veriyor. Polis ol, kimlik çıkartalım
Pusat!
Mr. Smith hem operasyon hem de masa başında çok işlevsel.
İsviçre çakısı gibi adam doğrusu. Victor’u sonsuzluğa uğurlayınca hemen Rascoln’ü
buldu. Aslında Rascoln’nün Pusat aracılığı ile iyi tarafa doğru biraz daha
kaymasını isterdim ama karşı tarafta da fena durmadı hani... Belli ki yakın
zamanda sahalarda göreceğiz.
Tabi bu durumun Tilki ile çıkartacağı çatışmayı göz ardı etmek
olmaz. Bu çatışma, işleri konsey düzeyinde dahi karıştıracaktır. Rascoln,
İngilizlerle el sıkıştı. Tilki, Amerikan konseyi ile el sıkıştı. İngilizler
şuan Amerikan konseyindeler. Rascoln ve Tilki birbirine düşman. İş artık kan
davasına döndü. Rahmetli ananem böylesi durumlar için “bu işer böce, yirsen
kabak da var.” derdi. Bakalım kabağın tadını kim alacak?..
Anlaşılan Baltazar’ın beceriksizliği çenesine vurmuş. İcraat
hala sıfır ama ispiyonculuk on numara. Hemen koştu her devrin adamı Hakkı’ya ve
Pusat’ın yaptıklarını bir bir anlattı. Aslında burada Hakkı beyi takdir ettiğim
bir şey de oldu. Yemek yerken Baltazar’a “aç mısın?” diye sorması bu alemde
beklenmeyecek bir nezaketti. Fakat Pusat’a “kahve içer misin?” diye sormayışı
işin pek de nezaketle alakalı olmadığını gösterdi.
Cıvık hamurdan anca waffle olur kardeeeeş
Pusat’ı bir güzel haşladıktan sonra yolladı ama sonrasında ağzından
çıkan sözler her vadiciyi mest etmiştir. “Bu çocuğa bu aklı kim veriyor? Hem
söz dinliyor hem sözünü söylüyor.” Bu soruyu Hakkı’nın sorması aslında abesle
iştigal. Az çok babasını tanıyordur. Pusat’ın toprağı belli, o toprağı sulayan
yağmuru belli, altında kaldığı kar belli. Hamuru sağlam hamuruç. Babasının da zamanında Tombalacı için
konseye verdiği müthiş bir cevap vardı “büyüklerimiz küçüklük edip bu eli öp
diyorsa biz de küçüklük edip o eli öperiz” gibi bir şeydi. Hakkı, Pusat’ı çoook
küçümsüyor. Pusat’ın mayasını unutuyor.
Mühendisleri kaldırmak Sagir’e baya bir yaradı doğrusu. Tekrar
yıldızı parlamaya başladı. Akif sağolsun iki kişiyle Sagir’i almaya giderse iş
uzar buralara gelir. Mr. Smith belli ki bütün kötüleri etrafına toplayacak.
Sagir’e ise at kafasına ihtiyaç dahi duymadan reddedemeyeceği bir teklifte
bulundu. Şedid İstanbul’a geliyor! Bu durumu, gelecek yazın çok sıcak geçeceği
şeklinde okumak gerek sanırım. Zira 3-4 bölümdür Vadi aklı sürekli bunun
üstünde duruyor. Hoş zaten gerçek hayatta da Işid’in bir çok güçlü adamının
İstanbul’da ne lüks yerlerde kaldıkları dillerden dillere geziyor...
Her ne kadar Mr. Smith ve temsil ettiği güç çok etkin ve
başarılı olsa da tahlil konusunda hayli hatalılar. Terör, İslam dünyasını
birleştirebilecek bir unsur olsaydı çoktan birleştirirdi. İslam dünyası ancak
barış ve refahla bir araya gelebilir. Yani terörize ederek İslam dünyasına
hakim olma aklı o kadar sakat ki Amon’un geri çekilme sebebini anlıyorum
diyebilirim. Ra aklına kıskıs gülüyordur.
"Hacı sizin orada bi fish & cips varmış nasıl bir şey o anlatsana? malum buralarda fish bulmak pek mümkün değil.."
Bir Şedid sahnesi var ki her repliğinden Vadi Aklı aktı.
Öncelikle Şedid’in petrolü tam olarak ne yaptığını açıkladılar. Hanedanların
dünyada petrol depolayacak yerleri kalmamış. Bunun bir şekilde devam etmesi
için de silah, adam ne gerekiyorsa veriyorlar. Petrol hiç bu kadar ucuz
olmamıştı. Peki bu petrollerdeki ABD payı? O sorunun cevabına henüz gelemedik.
ABD tarafı hala çok pasif görünüyor.
Ne tesadüftür ki sadece iki gün önce de Irak ordusu, Işid’e
ikmal yapan iki İngiliz uçağını düşürdüklerini açıkladılar. İki gündür bu
konuda başka bir haber yok. Bu haberden etkilenip o sahneleri çekmiş olmaları
mümkün değil. Hiç istemesem de Vadi aklı belli bir oranda haklı görünüyor.
Belli bir oranda dememin sebebi ABD’lilerin yakalanmamış
olmasının masum oldukları anlamına gelmemesinden dolayıdır. Ha bir hafta sonra
bir açıklama gelir, “biz Kürtlere ikmal yapıyorduk. Koordinat hatası olmuş”
falan diye... Lakin bu işlerde aslında ona yolluyorduk, buna yolluyorduk
bahaneleri hiçbir zaman inandırıcı gelmez. Umarım Vadi Aklı, Işid’in aman Şedid’in
en azından gelecek planları konusunda tamamen yanılır.
Operasyondan da anlarım manzaradan da...
Cahit nihayet ayağa kalkar kalkmaz operasyonlar da ardı ardına
geldi. İş Armageddon sınır karakoluna kadar uzandı. Operasyonda sadece dört
kare as vardı. Akif, Cahit, Timur ve Yasin Komutan... “Onlar as ise Polat ne?”
diye sorabilirsiniz. Polat bu saatten sonra desteyi tutan adam. Desteye dahil
adam değil... Bu kare as bir araya geldiklerinde çok tatlı operasyonlar
yapıyorlar. Daha önce de demiştim. Birbirlerine yardımları bana Guardiola
dönemi Barcelona’sını hatırlatıyor.
Karakolu gayet güzelce temizlediler ki bu ana kadar her şey
mükemmeldi. Denizaltına da baktılar o da güzeldi. Fakat Hacker’den denizi
taramasını istemek de nedir yahu? Madem onu isteyeceksin baştan istesene niye
gidip operasyon yapıyorsun? Akif’in işleri işte... Kampüse girer gibi yasak
bölgeye gir, önce operasyon yap sonra denizaltını sor. Emir de geldi Armageddon’dan
“acil baskın var” diye şimdi uğraşıp durun bakalım siz kaşındınız. Sizi Katalanlar sizi...
Polat? Polat toplasak 60 saniye görünmedi bu bölüm. Yılların da yorgunluğu var tabi fırsatını bulmuşken uyudu da uyudu maşallah. Denizin ortasında uyandığında ise Japon balıkçılar dehşet içinde köylerine döndüklerinde şok içerisinde tek bir kelimeyi sürekli tekrar edecekler. Godzilla, Godzilla, Godzilla, Godzilla...