Poyraz Karayel tam da sevdiğim tarzda bir dizi olma
yolunda sağlam adımlarla ilerliyor. Önceden ‘şöyle, böyle olacaktır’ diye yazdığım
şeylerin olması beni ‘aman bunu ben de düşünmüştüm’ gibi fütursuz düşüncelerine
sürüklemiyor. Tam tersine benim olmasını düşündüğüm şeylerin daha başka bir
açısı da varmış dedirtiyor, tıpkı bu hafta olduğu gibi. Taa dizinin ilk bölümünde
düşündüğüm Mümtaz’ın Poyraz’a tuzak kurmuş olabileceği düşüncesi, bu bölüm
doğrulandı. Ama benim hiç beklemediğim bir şekilde; Bahri Babanın kasasından
çıkan ses kaydı ile.
Gidişatıyla sürükleyen, finaliyle düşündüren 8. Bölümü
ayakta alkışlarken bir yandan da elim böğrümde ‘n’olur bu dizi de bozmasın’
dualarımı ettim. İşte, 'dizim bozacak mı' korkularımdan seçmeler;

Yırtık don, Sinan
·
Gerçekleri öğrenen Ayşegül ve Poyraz’ın
ilk yüzleşme sahnesi tansiyonu ve romantizmi teraziye oturtup dengesi öyle
sağlanmış çok güzel bir sahneydi. Ben sevgi sözcüklerinin havada uçuştuğu
sahneler yerine işte böyle sahnelere bayılıyorum. Böyle aşkın ve öfkenin
karıştığı diyaloglarda genel olarak seyircinin de kalbini küt küt attırdığını
tahmin ediyorum. Ama yırtık dondan fırlar gibi en aşk tansiyonu yüksek sahnede,
fırlayan Sinan ile nabzımız şak diye normale dönüp, bir balon gibi heyecanımız
sönüverdi.
Sinan’ın bücür boyu ile babasının aşk
meşk işlerine bu kadar karışması bana itici geliyor. Tamam, güzel bir baba –
oğul ilişkisi inşa edilmesi gerekiyor.

Kokoş görüntüme bakmayın, doktorum ben.
·
Ayşegül karakterinde hala boşlukların
olması da bir başka canımı sıkan konu. Bunu Bahri Baba kalp spazmı yaşayınca O’nun
doktor olduğunu hatırlamamızla iyice hissettim. Ben şahsi olarak Ayşegül ile
içselleştim ama onun dışında; Ayşegül ne yer ne içer, bahçeli beyaz evinin
parasını kendi mi kazanıyor, kendi kazanıyorsa nasıl bir birikimi var ki, ‘tak’
diye istifayı basabiliyor.
Bize henüz anlatılmamış karakterlerin alt hikayeleri
ve genel kurguda saklı sürprizler var. Bu bölümün son sahnesi ile bunu kesin
anladık. İşte dizinin mükemmelliklere
sürükleneceğine dair umutlarım da şöyle;
·
Sadrettin’in Zafer ile işbirliğine gitmesinin,
hikayeyi iyice sarmal yapacağını öngörüp, böyle bir şeyin derhal olmasını
istemiştim. Çok beklemeden hikayenin o kısmına geldik. Bunu yaparken Sadrettin’in
nedenleri bize güzelce sunuldu. Aile içinde sürekli güvenilmeyen, beceriksiz
adam konumu Sadrettin bile olsa insanın gururunu incitir. Bu yüzden kendi
iktidarlığını kurabileceği yeni alanlar yaratma çabası çok anlamlı.
Bu yüzden Zülfikar’ın Sadrettin’e ima
ettiği gibi Umman şirketler grubunda kimin kalıp kimin gideceği hiç de kan
bağına bakmıyor. Her an her şeyin olma bu aileye ilgimizi diri tutuyor.

Tartışınca daha mı alevliyiz ne?
·
Sema’nın kalbinden karışık sinyaller almamız,
O’nu hala biz seyirciler için büyük bir merak unsuru yapıyor. Bir yandan Poyraz’ı
Ayşegül’den uzak tutmaya çalışırken, bir yandan da Sefer’in uzaklaşmasına için
için yanıyor.
Bu bölüm Sefer kendi derdine düşüp,
Sema’nın içine düşmeyince bence daha karizmatik oldu. Dert, keder bu adama
yakıştı, Sema ile şansını bir de bu yoldan denemesini öneririm. Çünkü Sema’nın
kalbi hala bir kara delik içinde ne var ne yok kimse bilmiyor, ben ise, Sefer’in
şansını yüksek görüyorum.

Yeterince uzun konuşayım da işini rahat görsün.
·
Poyraz’ın rüşvet yediğine dair çamurun, Mümtaz’ın
paçalarından sıçraması muhtemeldi ama bunu Poyraz’ın bu kadar erken öğreneceğini
hele ki Bahri Baba’nın kasasından öğreneceğini hiç beklemiyordum. Mümtaz’ın ses
kaydında bahsettiği ‘patronu’nun Zafer olma ihtimali hepimizin aklından geçti.
Ama o ses kaydının Bahri’nin kasasında işi neydi? İşte o yüzden ‘yoksa patron
Bahri mi?’ diyor insan. Eğer öyle ise Poyraz için yıkımın da yıkımı olur.
İşte insanı böyle komple teorilerine
sürüklemesi ‘bir sonraki bölüm ne olacak’ heyecanları yapıp, nabzımızı
arttırıyor. Sema’nın, kör gözün parmağına, o kasayı açık bırakmasını, Poyraz’ı
bir anda içlerine almalarını, garip karşılasam da ‘dizi işte oluyor böyle’ diye
düşünmüştüm. Belki de hiç öyle değildir. Hiç bilmediğimiz, tahmin bile
edemediğimiz Sema ve Bahri’nin oyun içinde oyunuvardır.

Babana evlat olmak için senden vazgeçtim Ayşegül!
Özetlersek, bu bölüm: Poyraz, Ayşegül’ü değil de Bahri
Baba’yı seçti çünkü ‘abi’ yerine koyduğu adamdan yediği kazığın sıcağı ile aşka
değil, sırtını dayayacak yüce bir dağa ihtiyaç duydu. Gitgide derinlik kazanan
Poyraz – Bahri ilişkisi aşama atlarken, Poyraz - Ayşegül ilişkisi ‘başlamadan
bitti’ aşamasına geriledi. Ayşegül Poyraz’a; Bahri Baba ise evlatlarına güvenini
kaybettiler, bir daha nasıl güvenebileceklerini bilemeden. Müslüm Baba da “Her
şeyi al, bana beni geri ver, bir şansım olsun” dedi.