Esma Boran ve diğerleri...
İstanbullu Gelin finale yaklaşırken bizi feci ağlatmadan, daha önce bildiğimiz ne varsa sorgulatmadan bırakmamaya kararlı görünüyor. 78. bölümde de genç Esma ve Garip’in öyküsü aklımızı başımızdan alacak kadar güzeldi. Renkler, müzik, eskiye dair tüm detaylarla birlikte her hafta izlediğimiz diziyi değil de bambaşka bir filmi izledik sanki. Bir de bu bölümden sonra haftalardır Süreyya’nın öyküsü diye izlediğimiz dizinin aslında Esma’nın ekseninde izlediğimiz bir hikâye olduğuna iyice emin oldum.


Bu nasıl sahne zalım reji

Bu vesileyle yazıya girişimi dizinin sonundan yapmak istiyorum. Oğullarının teker teker üstüne gelmesinden sonra evden öylece çıkıp giden Esma’nın o yağmur altında yanından Garip’in gençliğinin geçtiğini gördüğü sahneye ne kadar bayıldığımı anlatacak kelimem yok. Garip’in hali, sahnenin güzelliği, İpek Bilgin’in bizi Esma Sultan’ın ta kendisi olmadığına yemin etse inandıramayacağı birleşince dantel gibi sahne olmuş, yazanın çekenin oynayanın eline sağlık. Sonra gidip o mezara öylece yatması ve tabii onu almaya gelen Faruk’a ‘Baba’ diye seslenmesi ile kalbimizi oydu Esma Boran. Bir de o nasıl bir seslenme, bildiğin genç kız sesi çıktı kadından, o bakışlar neydi öyle? Çok dokunaklı ve sonrasında olacaklar için şimdiden bizi çok korkutan bir sahneydi.  Ne kadar anlatsam eksik kalacak bir sahne. Devamını ayrı bir dizi olarak izlemeye çoktan hazırım.


Peki Süreyya'yı kim arayacak?

Şimdi Faruk’tan başlayarak Boran erkeklerine gelmek isterim. Hayatta ne istediğini aramaya çıkmaya karar veren Faruk, bunun için de Süreyya’dan yardım istedi, ‘Gel birlikte arayalım Faruk’u’ dedi. Tüm işleri bırakmak gibi kritik bir kararı vermeden önce Süreyya’yla bunu hiç konuşmaması bir yana, bugüne kadar bir kere bile Süreyya’nın aslında ne istediğini düşünmemiş bir adam için iddialı bir istekti bu. Romantik jestlerden ve karısına çok âşık olmaktan bahsetmiyorum burada. Evlendikleri ilk günden beri Süreyya aslında hiç de kendi tarzı olmayan bir hayatı sürdürmeye çalışıyor ve Faruk bunun pek de farkında değil gibi. Süreyya’nın Anastasya’ya söylediği ‘Konağı fethedilecek bir kale gibi düşün, sevgi ve sabır gerekiyor’ cümlesi bile çok hüzünlü aslında zira Süreyya da bunu içselleştirmiş. ‘Ne demek konağı fethetmek?’ diye sorardı birkaç yıl önce belki, bugün başka bir geline bu fikri verebiliyor. Kemanından uzak kaldı, sahnelerden zaten komple çıktı, müzik sevgisi yarı gittiği yarı gitmediği bir müzik okulu ile sınırlı kaldı. Bir de gitti Esma’ya ‘Bu evin babası değilim’ dedi, keşke bunu Esma hastalanmadan önce yapabilseydi. Hem Esma bu kadar tepki vermezdi, hem hayalini gerçekleştirmesi daha kolay olurdu. Faruk’un kendini arama fikrini destekliyorum tabii ama keşke bir ara da Süreyya’yı arasalardı, bir ihtimal bulsalardı.


Bir zamanlama hatası 

Gelelim Osman’a. Esma Sultan’a söylediği ‘Sağduyu başkalarının hayatına karışmak mı?’ cümlesine komple katılıyorum ama bu çıkışın temelinin Anastasya aşkı olması bana inandırıcılıktan bir miktar uzak geliyor maalesef. Belki İstanbullu Gelin aşklarının hep daha derinlikli anlatılmasından, belki Osman’ı aşk yaşarken hep daha duygusal gördüğümüzden bilemiyorum, bir vesile ile bu aşka çok ikna olamadım. Anastasya’nın ‘Osman beni bırakmazsa ben onu hiç bırakmam, o benim evim’ gibi açıklamaları da hiç yere basar gelmedi. Yine de Esma’nın Anastasya’ya tavrını da elbette hiç ama hiç sevmedim, düpedüz eski Esma geri dönmüştü. Ona kızarken buna hastalığının sebep olabileceğini de unutmamak lazım gerçi ama Osman bu bölüm bunu unutmuş gibi görünüyordu. Annesine hayatı boyunca biriktirdiği tüm siniri çıkartmak için belki de uygun bir dönem değil artık.


Fikret sana artık bir şey demeyeceğim 

Bir de tabii âlemin en basiretsiz adamı Fikret var. ‘Anne senin gözün Faruk’tan başkasını görmüyor mu?’ konulu kavgasının bininci versiyonunu gerçekleştirmek için annesinin hasta olduğu ve bir de suratından bile halsizliğinin anlaşıldığı bir anı seçmesi tam da Fikret’ten beklediğimiz hareket.  Onun asla büyümeyen bir çocuk olmasından çok sıkıldım. Faruk ve Osman’ın kavga sebepleri hadi bir nebze hayat memat meselesi diyeceğim ama Fikret bu bölüm de her bölüm olduğu gibi fevri ve aynı kavgayı verip duran bir adamdı.


Tatlısınız ama ne gerek var?

Dilara’nın potansiyel sevgilisi bölümde en manasız bulduğum kısımdı diyebilirim. Dilara’nın seveceği birini bulmasını elbette isterim ama ‘Kendi hikâyemde başrol olmak istiyorum’ diye ağlayan bir kızın iyileşmesinin ilk ve tek yolu olarak birini sevmeyi seçmesi bana pek de makul gelmiyor. Dilara en başta kendi evini tutsun istiyorum bir kere, ondan sonra da devamı gelir. Hani Friends’te Rachel doğum yaptığında Joey ona evlenme teklif ediyor sanıp kabul etmişti ve sonra Ross’tan özür dilerken demişti ya ‘Kim olsa kabul edecektim’ diye, sonra Ross da ‘İşte ben o kim olsalardan biri olmak istemiyorum’ demişti, onun gibi. Loğusa hormonlarını, Adem’in yaptıklarına incinmişliğini bir başkasına duyduğu sevgi sanmasın dilerim Dilara.

Önümüzdeki bölümü aşırı merakla bekleten bir son sahneyle biten bölümün ardından bakalım bizler için başka neler hazırladı ekip? İyi seyirler dilerim.


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER