Bizler karlı ve ülkece zor bir
haftayı geride bırakırken, Güllerin
Savaşı’nda durum aynı değildi. Ortamın ısısı sinirleri hararetlendirdi.
İçlerindeki kor, aleve dönüştü. Yanan kendi yürekleriydi, ama izleyenlerinkini
de yaktı. Evet, bu bölüm benim içimi yaktı. Neden mi? İnandığım katıksız saflık,
saçma sapan olaylar yüzünden yitip gitti. Kime? Neye inanacağımı şaşırdım! En
son diyeceğimi şimdi diyorum. Artık bu savaşta, ne yazık ki, Gülfem’in
yanındayım. Nedeni ne olursa olsun her zaman tarafını net bir şekilde belli
ettiği için yanında varım. Bu savaş egolarının da çok çok üzerine çıktı.
Eski günlerin hatırına şunu şuraya bırakıyorum. Ayrıca sansürü de gördüm.
Bu bölüm her türlü duyguyu
bana yaşattı. Yeri geldi sahneleri izlerken gözüm doldu, yeri geldi kahkahalar
attım, yeri geldi uzaklara daldım ve yeri geldi intikam ateşine ortak oldum.
Türkiye gibiydim! Birkaç saatte dört mevsimi yaşadım. Kalbim, aklım, ruhum ve
bedenim dört parçaya ayrıldı. Evet, Güllerin
Savaşı bu defa aşkın ölümüyle level atladı. Artık daha acılı ve daha
acımasız bir savaş izleyeceğiz. Geri dönüşü olmayan virajlı yollarda
ilerleyeceğiz. En ufak bir hatalarında uçurumdan düşecekler. Bıçak sırtı
egolarına dar gel gelecek. Kalemleriyle
genişletecekler! Şimdi dilerseniz bölüm hakkındaki yorumuma geçelim.
"Bana öyle bakma anlayacaklar... İkimize karşı bu dünya bizi anlamayacaklar..."
Ömer, zekice bir plânla
Gülru’yu kulübeden bozma, barakaya yakın sayılabilecek bir mekâna getirdi.
Zekice dedim, çünkü Gülru’nun kaybolduğunu ya da kaçırıldığını öğrenen herkes
bulunması için seferber olacaktı. Bakılabilecek en lüks yerlere gidileceklerdi.
Aranmadık otel kalmayacaktı. Gülru bu savaşta beni kaybettiği gibi artık Ömer
ile de dönülmez bir yola girdi. Ömer’in canını yakabilmek için kalbinin değil,
aklının söylediklerine kulak verdi. O cümleleri bir daha duymak istemiyorum. O
derece yıkıldım. Nedeni her ne olursa olsun Ömer’e bunu yapmamalıydı. Aşktan
bahsetmiyorum. İnsanlık namına o sözleri söylemeyecekti. Ömer bunları hak eden
bir adam değildi.
Cihan araba mı almış?
Sipahi gelini olmak varmış!
Gülru ile Cihan’ın
evlendikleri bölümdeki yazımda size, Gülru ya Cihan’ı iyileştirir ya da daha
kötü duruma gelmesine neden olabilir demiştim. Aldığı arabaya, hediye kredi kartlarına ve
“sosyalleşmesine” bakacak olursak Gülru, Cihan’ı iyileştirmeye başladı. Cihan
tabii ki bu ince düşünceyi kendiliğinden akıl edemezdi. Burada devreye Yonca
girmişti. Ama şunu fark ettim. Cihan, Gülru’ya layık olabilmek için elinden
gelen çabanın fazlasını gösteriyor. Düşünsenize galeri sahibine arabayı satması
için Sipahi ismini kullanıyor. Heyecandan elinin titremesini durdurmak için
diğer eliyle engel oluyor. Tavan arasındaki asosyal yaşamından ve yalnızlığından taşınıyor.
Zaman makinası olsa otuz üç hafta önceye gitsek...
Küçük papatya kazasını
hatırlıyor muyuz? Gülru, Ömer’in içinde olduğu taksinin önüne düşmüştü.
Samanlarla dolu kamyon samanlarını savurmuştu. Oradaki küçük Gülru’yu
hatırlıyor muyuz? Sizi bilmem ama ben hatırlıyorum. Orada saf, masum, tertemiz
hayalleri olan bir kız vardı. Tek derdi Gülfem Hanım’ının geceliğini
saklamasını ve Halide’nin kahvesinin içine tükürdüğünü bu yabancı adam tarafından
deşifre edilmemesiydi. Kandan korktuğu için bayılan bir Gülru vardı. Ömer,
Gülru’nun bu masumiyetine inanıp, sevmemiş miydi? Gülfem de dâhil olmak üzere
Gülru, tanıdığı hiçbir kadına benzemiyordu. Ne oldu bu kıza? Ne oldu da
damarlarındaki kanda intikam denen o işe yaramaz şeyi taşır oldu?
Sadece fotoğraflara bakın, aşkı siz de hissedeceksiniz.
Duygu ile Mert’in
ilişkilerinin olumlu yönde ilerlemesini sonuna kadar destekliyorum. Mert
aslında özünde iyi çocuktur. Evet, zaman zaman tatsız şeyler yaşadı ama bu pek
de onun elinde olan şeyler değildi. Duygu bugüne kadar çevresindeki çoğu erkeği
bedeniyle elinde tutmuş biri olarak, aşk denen o iksirli şeyi hiç hissetmemiş.
Bir takım çeşitli olaylar Mert ile Duygu’nun yolunu hesapsız, kitapsız, yalanı
ve dolanı olmadan, sadece kişilikleriyle kesiştirdi. Hani derler ya “iyi günde,
kötü günde, hastalıkta, sağlıkta…” işte Mert ile Duygu’nun ilişkisi tam da
böyle. Ha bu hafta açılacaklar, ha haftaya derken gözüm aydın olsun ki bu bölüm
vuslat oldu. Mert özünde iyi çocuk demiştim ya, bakın şimdi neden dedim? Bir
adam yalnızca sevdiği, çok sevdiği, gözünden bile sakınacağı kadına zarar
vermez. Burada zarar vermek olarak ne demek istediğimi anladığınızı var
sayıyorum. Duygu eğlenceden geldikten sonra o sarhoşlukla Mert’e açık davet
sundu. Mert, eğer art niyetli biri olsaydı Duygu ile koyun koyuna yatmak
istemezdi. Mert ilk defa âşık oldu. Duygu da öyle! Bu ikilinin aşkı öğrenme
aşamalarını oldukça merak ediyorum. Onlarla birlikte bizler de aşkı tekrardan
tadacağız.

Bak Cihan, bunlar ödül koleksiyonum. Karının var mı?
İlk kez kendini birine bu kadar kolay teslim etti!
Gülfem ile Onur, sizce de iyi
bir ikili olmadılar mı? Doğrusu yakıştırdım da! Gülfem’in tüm iç hezeyanlarının
kodunu çözen kişi Onur olacak. Bana “buzlar kraliçesi”nin buzlarını eritecekmiş
gibi geliyor. Yalnız o hayal sahnesine özenmedim değil. Gülfem Sipahi’yi bile
kendinden geçirdi. Kızgın kumlardan serin sulara, mandalina ağaçlarından fesleğenli
limonataya… Düşünün Gülfem Sipahi bir restoranda ayakkabılarını çıkaracak.
Skandal! Gülfem hikâyesinin tüm detaylarını Onur’a anlatmaya başladığında,
Onur’un hiç şaşırmamasına hayret etti. Baştan mesleğinden süre gelen
alışkanlığına bağlasa da, Onur’dan aldığı cevap bu defa Gülfem’i şaşırttı. Çünkü
karşısında tamamen objektif olarak düşünüp, hareket eden bir profesyonel vardı.
Tüm olanları yalnızca bir Gül’den dinlemişti. Ama karşı tarafta diğer bir Gül
vardı. Mutlaka haklı sebepleri olacağını belirtti. Tüm seyri değiştiren o
“kadın”ın anlatacaklarını merak ediyordu.
Hayaldi 2014 - gerçek oldu 2015!
Bu defa detaylar doğru!
Sipahi'lerde açılış var. Gelsenize...
Gelelim Gülru’nun son kozuna.
Aslında bu kozu sevdim. Neden mi? Adı üzerinde Güllerin Savaşı! İki Gül de modacı. Kozlarını modadan yana
kullanacakları için savaşın tüm görsellerini buradan besleyecekler. Zira
uzunca süredir modayla alakalı bir hareket yaşanmıyordu. Şimdi bunu bir kenara
bırakacak olursam Gülru, Gülfem’in yaptığı telefon görüşmesini duyduğu gibi
savaşının yeni lokasyonunu belirledi. Sırf Gülfem’in işine taş koyabilmek için
bunu yaptı. Gizemli bir davetiyle de ilgi odağı olmasını sağladı. Bizim “saf”
Gülfem ile Cahide’de bir güzel oltaya geldi. Bir insan hem bu kadar kurnaz
olup, hem de gözlerini kör edecek saflıkta olabilir mi? Bunu da geçtim. Ömer de
kandı. Ama sonucu Gülru’nun içini yaktı. O kor bu kez Gülru’nun içine düştü.
Evet, artık Ömer de eskisi gibi olmayacak. Ben de, yeni Ömer’in Gülru’ya
yapacaklarını merakla bekliyorum. Gülfem bu yenilginin altında kalmaz. Mutlaka
O da bir hamle yapacaktır. Yazının başında da dediğim gibi farklı bir bölüm
oldu. Ne yazacağımı bulduramadım. Yazıyı yazarken evi tavaf ettim. Bazı satırlarda
gözyaşı döktüm. Bazılarında ise çocuk gibi heyecanlandım. Bakalım Güllerin Savaşı’nın dördüncü
level’ında bizleri neler bekleyecek?
Mortis