Kendimi tekrar etmek istemiyorum ama İstanbullu Gelin’in
72. bölümü benim için son birkaç bölümdür olduğu gibi yine Adem’in bölümüydü.
Umut’un gelişi ve kardeşleri tarafından bu sefer nihayet gerçekten kabul
edildiğine inanmasının onda yarattığı mutluluk dalgası gözlerinden öyle
taşıyordu ki ekrandan doğru bizi de buna tamamen inandırdı. Onun o adrenalin
dolu uykusuzluğunu onunla birlikte yaşamış gibi olduk biz de.
Adem hep böyle izle dünyayı
Boranlar ve Akif’le birlikte içmeye gittikleri yemekten
bahsetmek isterim biraz. Orhan Pamuk’un Yeni
Hayat kitabında okuduğumdan beri aklımdan hiç çıkmayan bir cümle vardır: Mutlulukla bir dünyayı seyrettim Canan, seni
severek. İşte Adem’in o yemekteki hali bana tam da bu cümleyi hatırlattı.
Her şey aynıydı belki, Osman, Faruk, Fikret, Akif aynıydı, gittikleri yer
aynıydı, masalar sandalyeler aynıydı ama Adem bambaşkaydı. İlk defa bu kadar
güvenli, ilk defa bu kadar bütün hissediyordu belki de kendini. Dünya bildiği
gibi dönmeye devam ediyor ama Adem belki de ilk defa bu kadar karışıyordu
hayata. Mutluluk elbette herkese çok yakışır ama Adem’e sadece yakışmakla
kalmıyor, ondan taşanı bizlere de geliyor. Adem sevinince biz de sevinmiş
sayılıyoruz. Boranlar ve Adem arasındaki kardeşliğin bu sefer yürüyeceğine gerçekten
inanıyorum, bu yemekteki atmosfer de buna inanmam için önemli sebeplerden
biriydi.
Beşi bir yerde takılmasından hemen önce
Konak halkının Umut bebeğe yaptıkları karşılama bölümün en
tatlı anlarındandı. Esma’nın ‘Adetleri de unutmadık’ diye Süreyya’ya laflar
hazırlaması, ‘Hazırlıksız geldim kusura bakmayın’ deyip bebeğe çat diye bir
beşi bir yerde takması, Senem’in altına bakışı hep bayıldığım anlar oldu. Böyle
sahneler İstanbullu Gelin’i neden sevdiğimi hatırlatıyor bana, diğer dizilerden
neden bu kadar farklı olduğunu öyle devasa olaylar yaşanırken değil de tam da böyle
sahnelerde tekrar tekrar anlıyorum. Karşılamanın çok sevdiğim bir anı da Adem
ve Esma arasındaki konuşmaydı. Adem’in Umut’un büyük bir ailede büyümesini
istemesi ve Esma’nın da Adem’e olan öfkesini o bebekten çıkarmayacağını
bilmemiz ne de güzeldi.
Fikret sana sadece 'ÖFFFF' diyorum
Dizinin en ama en sinirlendiğim bölümü ise elbette Fikret’in
mahkeme sahnesiydi. Bu sayfada İpek savunması yapmaya yaklaştığımı hissediyordum
ama bunun bu kadar çabuk olacağını düşünememiştim, bir bölüm sonra yapacakmışım
meğerse. İpek kızım bak koşarak boşan o hırt adamdan ve Fikret’ten kurtulmanı
kutla sonra çünkü kimse asla değişmez. Flört etmek ister, fevri
davranmayacağını söyler, günlerce bunu yapar da belki ama ilk mevzuda o
içindeki ergene geri dönen bir adam bunu her zaman yapacak demektir. Kaç
kendini kurtar. Fikret, sana zaten artık lafım yok, daha fazla kendimi
yoramayacağım dert anlatmak için. Ne halin varsa gör.
Ne gerek vardı?
Fikret’in mahkemesi olmasaydı en sinirlendiğim sahne Osman ve
Tatiana öpüşmesi olacaktı ama Fikret sayesinde onlar ikinciliği aldı. Yani Osman’a
zorlama aşklar bulmak için bu kadar kasmasak mı? Bizim tanıdığımız Osman böyle
her önüne gelen kadınla flört edecek, abileri rakı sofrasında ‘Hadi sen de
artık’ dedi diye gazlara gelecek biri değildi aslında. Tatiana’dan hoşlanıyor
olabilir tabii ama buna inanmam için yeteri kadar hikaye anlatılmış gibi
hissetmiyorum, ben pek ikna olmadım. Yine de mutlu olsunlar tabii ne diyeyim.
Hep mutlu olun
Faruk’un Süreyya’ya hazırladığı çok tatlı sürpriz içime bir
hüzün düşürdü, sanki bundan sonra hayatlarında başlayacak düşüşe şahit olmaya
başlayacağız. Belki de öyle değildir, umarım öyle değildir ama o ilk
tanıştıkları kahvecide sadece mutluluk değil, bir burukluk da geldi bana. Bir diğer
burukluğum ise Güneş’e çünkü Adem’in bu sevinçli halinde onun da payı olduğuna
çok inanıyorum ve dilerim bu yeni düzen otururken arada bu ilişki yitip gitmez.
Kısmet. Bir sonraki bölümü merakla bekliyorum, iyi seyirler dilerim.