Bu dizide bir takas yoktur ki olaysız geçsin. Tamam, 12 yılda
vardır muhakkak ama hemen aklımıza gelemeyecek kadar ayrıntıda kalmıştır. Bu
sefer olacak gibiydi. Sakin bir alışveriş oldu. Tam bir al gülüm ver gülüm.. Geçen
bölümde Polat’ın bir teknede beklediğini sanmıştım. Meğer o da sahilden rönt
yapıyormuş. “E iyi bari şimdi ne olacak?” derken Brandon’un kaşıntısı tuttu.
Bir kaşınır, iki kaşınır sonunda elbet biri kaşır. Polat’a kısmetmiş.
Brandon’u dolma yapıp, içine bomba koyma fikri daha önce
yorumlarda söylenmişti zaten. Fakat Polat’ın böyle sinsice bir hareket yapması
karakter olarak ne kadar değiştiğinin ikinci ciddi örneği oldu. İlkini
hatırlarsanız yerde vurulmuş adama sıkmıştı. Polat’ın davası zıt olabilir ama
yöntemleri giderek düşmanına benzemeye başladı. Üzüm üzüme baka baka bir
yerinden kararacaktı elbet...
Hımm.. Bu bombayı, bu adamın neresine koyarsak sinyal kesilmez?
Yeni yöntemini hem beğeniyorum hem de beğenmiyorum. Karışık
hislerdeyim. Bir yandan delikanlılığın şanına leke sürülmüş gibi geliyor... En
son Cerrahpaşalılarla mücadele tarzlarını böylesi beğenmemiştim. Ailesine falan
musallat olmuşlardı ve hatta Cerrahpaşalı’dan aynı mekanizmayla ama içi boş
silahla ‘delikanlılık ayarı’ yemişlerdi. Diğer yandan beğeniyorum zira bu
adamlar zaten çok güçlü. Safi delikanlılıkla Yusuf Miroğlu da nereye kadar
gidebilmişti ki? Fikrim hangi yöne daha çok meyleder zaman gösterecek.
Takas sonrasına hazırlananlar sadece Polatlar değilmiş. Mr. Smith’in
Türkiye’de daha ayı dolmadı şimdiden eşkiya gibi yol kesmeye başladı. Dedi
dersiniz üç aya kalmaz lahmacunun arasına pide koyar da yer bu adam. Oturup
müzik dinlemesini takdir etmedim değil. Bizimkiler bu tarz hobilere pek zaman
yaratamıyor ama adam operasyon öncesini bile değerlendiriyor. Keşke ne
dinlediğini de duysaydık.
Kendine de o kadar güveniyor ki çapraz ateşe alma gereği bile
duymamış. Baktı konvoy geliyor, saldırın! Çatışma’nın uzamasından keyif aldım
ama bizimkilerin keklik gibi düşmesi hiç hoşuma gitmedi. Kurşunun nereden geldiğini
bilmeden nasıl açık hedef olursun? Tamam annen seni bu vatan için doğurdu ama
ölmek için de bu kadar hevesli olunmaz yani... Bak ne diyor elin oğlu? “ölmeye
değil, öldürmeye geldik.” Gayet mantıklı.
Kamera çekil oradan!
Çatışma devam edip, bizimkiler birbir düşerken aklıma eski Vadi
geldi. Şimdi olaydı diye düşündüm... Bir Abdülhey, bir Memati olaydı çoktan bir
yerlerden yetişmişlerdi. Aklımdan geçirir geçirmez Siyah Sancak konvoyun önünde
bitti. Yasin Komutan düşüncelerimi haksız çıkarmak ister gibi attığını vurdu
vallahi. Öyle ki Mr. Smith bile tırstı bir an. Yetmedi Polat geldi. Bir tane de
o indirdi. Yüzler değişti belki ama anlaşılan o ki ‘hızır olma’ durumu değişmiyor.
Ne diyeyim mutlu oldum. Bu arada Mr. Smith’in tek başına Hoca’ya yanaşma fikri
tam bir Yasin Komutan refleksi. Belli ki bu iki komutan her ne kadar
birbirlerine zıt olsalar da maharetleri çok benzer. İçerideki haini de
unutmayalım. O istihbarat nasıl gitti oraya?
Bütün bu olaylı gecenin ardından nihayet Polat’dan beklediğimiz
sözleri duyduk. “Artık saklanmak yok! Eski mekanımıza geçiyoruz!” Hele şükür...
Resmen Polat Reloaded dönemi geliyor. Revolution dönemi de yakındır. Üstelik
ocakların desteğinden de bahsedildi. Hani şu hiç göremediğimiz ocakların...
Belki de yeni mekandaki adamları ocaklardan olur. Bir de enerji meselesi var.
Ruslarla bir türlü imzalanamayan geçiş anlaşması için bir adım daha atmaya
karar verdiler. Fakat Can Bey de bu anlaşmaya çok takık ve Mr. Smith’i sahaya
sürdü.
Valla emekli olayım diyorum. Hanımı da alayım Amasra'ya yerleşeyim. Arada bizim oğlanın yanına gideriz falan.
Hoca ise resmi görevlerinden vazgeçip tekrar en baştaki gibi
ulaşılmaz bir Ak Saçlı olacak. Burada Vadi Aklı gelecek dönemde Davutoğlu’nun
aday olmayacağını mı söylüyor yoksa başka birini mi işaret ediyor pek anlayamadım.
Zira son dönemde siyasetten çekilen bir hoca daha vardı. Öyle ki resmen tasfiye
edilmişti. Yakında çıkar kokusu...
İstanbul sefirliğinde hala bin dolap dönüyor. Baltazar tanker
işini başarsaydı çoktan Pusat’ın üstü çizilmişti. Yine de Pusat aynı yaramaz
çocuk gibi mutlu ve yerinde duramaz bir haldeydi. Hakkı bey gelip de ağzındaki
baklayı çıkartınca o çocuk bir anda kayboldu. Uyuşturucu işi yaptırmam diyen
adama uyuşturucumuzu kollayacaksın ve rakiplerini indireceksin diyorlar. Bu
konsey denen nane babasından da böyle olmadık işler isterdi. Baltazar ise
sadece hammaddeyi getirecek.
İlk aklıma gelen yöntem Baltazar’ın hammaddeyi getirmesini gizli
gizli engelleyerek hem onu beceriksiz konuma sokmak hem de uyuşturucu
sattırmamaktı. Fakat Zülfikar Ağa sağolsun daha mantıklı bir yol gösterdi. Gücü
arkalarına alıp piyasayı temizleyecekler. Polat da nasılsa eninde sonunda
konseyi temizleyecek. Gerçekten güzel plan.
Bizim oralarda bana Ronaldinho Smith derler. Sağa bakarım soldaki adamı vururum.
Mr. Smith sahaya sürülür de bekler mi? Aslında bekler ama bu
sefer beklemedi arabasıyla ön kapıdan girdi. Zaten oldukça zayıf korumalı bir
yeri iki dakikada aldı. Allah için laciler de ona pek yakışmış. Yasin Komutan’ın
olmadığı yerde fena iş çıkartmıyor doğrusu. Anlaşma şimdilik iptal edildi ama
ben Polat’a kızdım. Bu kadar önemli diyorsun madem niye bir orduyu yığmıyorsun
oraya? Demek o kadar da önemli değil. Oooo resmen trip de attım.
Otomatik Portakal Cahit..
Cahit’in yolculuğu Martin sayesinde pek iyi gitmedi. Resmen Algis’e
ispiyonladı adamı. Algis şok! Martin’in bunu Yüce Majeste’yi çok sevdiği için
yapmadığı kesin. Var bir gizli gündemi. Cahit’e ise yazık oldu. Bu kadar
yaklaşmışken kendi kendine kafese girdi. Sonrasında bir kaç sezondur gördüğümüz
kimyasal beyin oyunları ve gelen itiraf... Yüce Majeste zeki bir adam. Cahit’den
harika bir truva atı yaptı ve Polat’a yolladı. Sahilde Cahit'in gidişini izlerken yanındaki çocuğun 66 ve I'lı dövmesi de dikkat çekti. Martin, Elif'den şüpheleniyor, Amon'un öptüğü bebek var. Şimdiden 3 tane 66. nesilden çocuk gördük. Hayırlısı...
Bu Ruslarda da anlaşılan durum hayli karışık. Bir kolu Türkiye
ile anlaşıp hanedanların ekseninden çıkmak istiyor. Diğer kısmı tamamen
hanedanların emrinde. İşte o karşı taraftan gelen ve Can bey aracılığı ile
anlaşmayı dağıtan adam meğer Rascoln’ü de tanıyormuş. Onu gördüm ya sarılasım
geldi. Neredesin be kardeşim! Adam bir de Rascoln’e deva oldu. Meğer canı dayak
istiyormuş. Ne yazık ki oldukça kötü dövüş sahneleriydi ama sonuçta Rascoln’ün,
Rascoln’ü geldi. Yeniden sahalara dönecek. Şimdilik her işi yolunda gidiyor ama
Polat’ın ekibi de onun peşinde bakalım...
Samsun'da sıradan bir liseli kavgası.
Rascoln’ü görürüz de Tilki’yi görmez miyiz? Fehmi belli ki adeta
bir demir yumrukla yönetecek konseyi. Hiçbir hataya tahammülü yok. Öyle ki
Zaharyas gibi bir adama dahi gider yaptı. “O silahlar Türkmenlerden alınacak!”
dedi ve iş Tilki’ye düştü. Belli ki bu hatayı düzeltme işi Tilki’yi biraz
germiş. Plan dahi yapmadan, yolda yürüyen bir grup liseli gibi tüm yolu
kapatarak baskın yaptılar ve kolayca silahları ele geçirdiler. Tilki tekrara
düşmeyi sevmiyor. Tarzını kaybediyor.
Ah Akif ah... Elin İrlandalı güzeline ağzın açık bakıyordun.
Sonra Aynura’ya gelince tripler falan... Kıza dürüst ol! Devleti, milleti
bahane etme! Senin ağababan Polat ne zaman sevmekten korktu? Memati ne zaman
sevmekten korktu? Abdülhey bile sevdi. Ya gerçekten istemiyorsun Aynura’yı ya
da çok büyük bir pişmanlık bekliyor seni. Zira aşk ötelenmez. Neyse ki Rusya’dan
gelen adam’ın yerini tespit ettiler de konuşmadan kurtuldun. Ama her kaçışın,
acı dolu sonuna koşuşun aslında. Akıllı ol. Neyse ki iyi operasyon yapıyor.
Sadece 4 kişiyle kaldırdı adamı otelden. Hep dediğim gibi Akif’in yanında ne
kadar az adam olursa o kadar sağlam iş çıkartıyor.
Miroğlu'nu andık bakın kim geldi. Kalbim temiz, temiz..
Yusuf ile ilgili sis perdesi de yavaş yavaş dağılmaya başladı.
Bir tek Kurtlar Vadisi Pusu’da yoktu
feleğin çemberinden geçmiş balıkçı karakteri. Nihayet onda da oldu. Yusuf
yüzmüş, kaçmış, kim olduğunu hep hatırlamış ama bir sebepten baba ocağına
dönmeyi hiç düşünmemiş. Şimdi balıkçı ocağına döndü. Bir de türkü okudu ki yani
keşke okumasaydı. Hayır sesi belki gerçekten güzel ama bu seferlik bize
türkünün duygusu ulaşmadı. Kısmet diğer türkülere...
Nihayet Polat tekrar Leyla’ya evlenme teklif etmeye karar verdi.
Özel bir yerde buluşacaklardı. Savcı Hanım çok mu cesur, çok mu saf bilemedim.
Memlekette kadınlar salgın gibi katledilirken o saatte o kadar ıssız bir yerde
beklemek vallahi delilik. Ona bir şey olmasını bekledim ama yanılmışım. Kabak
Polat’a patladı. Cahit bile bu kadar kolay ele geçirebileceğini tahmin etmemiştir.
Anacığının mezarının üstüne yığıldı kaldı.
"Bunu da yolladık ama inşallah Polat'ı dıkşınya dıkşınya vurmaz."
Açıkçası Kayhan Yıldızoğlu’na saygımız sonsuz. Fakat Amon’u Andy
Garcia oynarken Yüce Majeste’nin de yabancı bir oyuncu olacağını düşünüyordum.
Başta bu seçimden dolayı biraz mutsuz oldum ama şimdi taşlar yerine oturdu.
Polat yeni yerine geçecek. Belli ki Yasin Komutan’ı da, Akif’i de yanına
almayacak. Cahit bir şekilde deşifre olmadan Polat’ın yanına gelemezdi. Güzel
bir fikirle Cahit’i Polat’ın yanına verecekler. Bu arada da bir sürü aksiyon
göreceğiz...
Umarım bu süreçte Polat’ın da kafaya kabloları bağlamazlar. Zira
o aletten hep nefret ettim. Yüce Majeste de Polat’ı canlı isteme kibrinin
bedelini çok ağır ödeyeceğe benziyor. Polat’ı ikna etmek ve kontrol altına
almak tam bir ütopya. Amon bunu tek bir kısa sohbette anlamıştı. Belli ki Yüce
Majeste o kadar da zeki değilmiş... Haftaya çok yer karışır çok!