Garip’in Esma’nın hastalığını öğrenmesine rağmen bu kadar
kolay geri dönmeyeceğinden korkmuştum açıkçası geçen bölüm. Neticede, kapısına
yitik halde gelmiş Esma’nın evlilik teklifini reddetmişliği de var. Neyse ki
korktuğum başımıza gelmedi, durumu çok serin karşıladı. Belki başkası olsa
gurur yapardı, Esma’ya daha çok kızıp gönül koyardı. Ama Garip gönlünü zaten
Esma’nın yanına koyup gitmeye karar vermişti. Gönlünün kaldığı yere koşar adım
dönmesine de şaşırmamak lazım. Onunla hayatını paylaşmaya karar vermiş, hafızasını mı
paylaşmayacak? “The Notebook”
filmindekine benzer güzel ve yürek burkan şeyler izleyeceğiz muhtemelen bu
çiftten. Tam en mutlu olacağı, tüm sorunlarının çözüldüğü anda Esma’nın böyle
bir hastalığa yakalanması beni sahiden üzüyor. Ama kendine bir koza örerek,
sevdiklerini tüm bunların dışında bırakması, güçsüz görünmemek adına her şeyi
tek başına yüklenmeye çalışması da çok ağır. İzin ver, herkes bir ucundan
tutsun bu yükün be kadın!
Bu sezon Osman’ı epey bir yerdim ama, Esma ve Garip’in
evlenmeyeceğini öğrenince ağabeyleri gibi sevinmek yerine şüphelendi ya buna
sevindim. Nihayet ondan beklediğimiz duyarlılığı sergiledi. Garip ve Esma’yı
yeniden birleştirmek için bir adım atmasını filan zaten beklemiyordum ama
annesinin durumuna diğerleri gibi kayıtsız kalmaması, en azından ayrılıktan
sonra zil takıp oynamaması hoşuma gitti. “Rus edebiyatına” olan özel ilgisi de
dikkatimden kaçmadı. Fikret ise “Herhalde
bu yaşta aşk acısı çekmiyorlardır.” cümlesiyle ondan beklenen kalaslığı
gösterdi. Neyse ki Süreyya onu da, Faruk’u da bir güzel silkeledi.
Sanırsın Orhan Gazi, Bursa'yı daha dün başkent ilan etti.
Elbette ki bölümün en efsane anları; “Valide Esma Sultan ve
cariyeleri” konseptli, erkekler tarafından “En fazla ne olabilir ki canım?”
diye kabullenilen, Senem açısından “İnsanın adı çıkacağına canı çıksın.” dedirten,
yine de sütten ağzı yananların yoğurda fütursuzca daldığı kına gecesiydi. Esma
Sultan kızmasın ama, en güzel bindallı/kaftan da gelinleri Süreyya ve İpek’indi.
Yalnız güldük, eğlendik filan ama özel organizasyonlarda Senem’in bahtsızlığı
hikayesini abartmamakta fayda var. Yarın öbür gün, Cihan’ın sünnetinde, Yaz’ın
ilk yaş günü partisinde de benzer aksilikleri izlersek kabak tadı verebilir.
Adem ve Güneş’in şimdiki bu “seviyeli arkadaşlık” durumunu
sevdim. Ne istediklerini bilmeden, daha doğru dürüst tanışmadan paldır küldür
bir ilişkiye atılınca hem sırası mıydı diye düşünmüş, hem de bir türlü
olduramamıştım onları. Şimdilik bu seviyeleri güzel. Güneş’in “insan olarak hak
ettiği saygı ve değeri görmek şartıyla” yeniden vicdanının sesini dinleyerek
Adem’i kabul etmesini takdir ettim. Dilerim son geri gelişim deyişinde de
kararlıdır. Evet Adem’in ilgiye, anlaşılmaya ihtiyacı var ama her yaptığı kabalıktan,
hatadan sonra da hiçbir karşılık görmeden olduğu gibi geri kabul edilirse,
zamanla Güneş de onun gözünde paspas olmaktan öteye gidemeyecek. Bunun
dengesini iyi tutturmak lazım.
Nihayet haftalardır beklediğim nikahın kıyılması için
önümüzde hiçbir engel kalmadı. Çok hevesle, mutlulukla izlemeyi tercih ederdim
ama elbette bir tarafım çok buruk olacak. Yine de dilerim, mutlulukları mümkün
olduğunca uzun sürsün. Geliyor düğün
alayı, gelinler çeksin halayı!