Süper
Baba ekranlarda iken ilkokula gidiyordum ve belli bir
televizyon izleme saatim vardı. Baştan sona, özeti, reklamı, yeni bölüm derken
bir, en fazla bir buçuk saat televizyon karşısında olabilirdim. Bu kadar kısa
olmasa da Yılan Hikayesi’ni de aşağı
yukarı o kadarlık bir süre zarfında izlerdim. Hani olsun olsun iki saat. Sonra
bir şey oldu. Saat 20:00’de oturduğumuz dizinin başından 23:30’dan önce
kalkamaz hale geldik. İşin korkuncu bundan sado-mazo bir şekilde zevk
alıyorduk. Ama bu akşam izlediğim bölümden taa Süper Baba ve Yılan Hikayesi'ni izlediğim günlerdeki gibi keyif aldım.
Budur işte! Bir tane boş sahne olmaz mı, arkadaş? Yok işte! Evet, Ulan İstanbul’dan
bahsediyorum. Hani şu ilk bölümün tekrarı aynı hafta içinde sekiz defa verilen,
sadece kanalın resmi sitesinde 2,393,834 defa izlenilen. Yaren ve Karlos'un şarkıda söyledikleri
kadar varmış: Daha da çok eğlenicez!
Artık, yepyeni bir yola çıkıyoruz. Ülkede denenmemiş
bir hadiseyi Ulan İstanbul ekibi
deniyor. Duymayan kalmamıştır ama söylemesi çok güzel. Gururla bir daha
söyleyeyim: Ulan İstanbul, artık yeni
bölümleriyle www.kanald.com.tr ve mobil uygulamalarda, daha kısa, daha
eğlenceli ve sansürsüz! RTÜK’e takılmadan, set ekibinin daha rahat çalışabileceği, daha kaliteli bir komedi, yepyeni bir düzen olacak. Ve eğer bu iş tutarsa Türk dizi tarihi sil baştan
bile olabilir. Hadi bakalım, Allah utandırmasın.
O halde, başlıyoruz...
Televizyon ekranlarında izlediğimiz son bölüm öyle bir
yerde bitti ki internette değil Mars’ta yayınlansa gidip izleyeceğimiz cinsindendi.
Yavru Nevizadeler tereyağından kıl çeker gibi Firuz’un elindeki operasyon
görüntülerini yok etmişti. Kandemir kızına kavuşmuş, onun doğum gününü
kutlarken Ceyhun da
Kara üzüm habbesi
parçasında olduğunu gibi “İpin ucu bendedir /Le le le canım/ Bir ucu Nevizadeler’dedir”
diyerek şovu bitirmişti. Peki, ama ne olmuştu da birden altı ay sonrasına
gidivermiştik?

Ferdi’nin saçları altı ayda mı beyazlamış? Çok yakışmış.
Ceyhun, tam Nevizadeler’in yani küçük balıkların
peşinden koşarken, büyük balığın yani Firuz’un haberi kulağına üflendi. Evet,
Kandemir Firuz’u bir güzel ihbar etmişti. Firuz’u Amerikalılar gibi yakalamaya
gittiler ama Türk gibi bir sonuç ile döndüler.
Bi' sorsana ne müsteşarıymış? MİT mi?
Firuz, “yüksek yerlerdeki” tanıdıkları vasıtasıyla “Hamili kart, yakinimdir.”
pasaportunu alıp Ceyhun’dan kurtuldu. Firuz, polis ayağına kadar gelmişken kendisini
ihbar eden Nevizadeler’in ipliğini pazara niyetlendi. Ama Nevizadeler’in operasyon
görüntülerinin olduğu CD’den bir de ne çıksın? Nevizadeler’in aile pozu : ) Sen
müsteşara cumada mı görüşecektin, Firuz? Söyle de Nevizadeler’in görüntülerini
de bulsun. Ceyhun ve Esra, Firuz’u tutuklayamadılar. Yetmezmiş gibi bir de özür
dilettirildiler.
Olmayan bir şeyden kaçılmazdı. Adalet yoktu!
Bozuk saat bile günde iki kere doğruyu gösterir, derler. Firuz, haklı. Adalet yok.
Adaletsizlik 1 : Ceyhun 0
Ama gece daha uzun. Ekmek yoksa pasta yesinler, Firuz
yoksa Nevizadeler’i alırım diyerek bu sefer de Nevizadeler’in kapısına
dayanacaktı ki kapıda bir Aysel ile karşılaştı.
Şemsiyeli kadının sırrı… (Uvv çok gizemli oldu bu.)
Hatırlayacak olursak Aysel, bir önceki bölümde Ceyhun’un
Nevizadeler’in önüne attığı yemdi. Tesadüfen şahit oldukları bir telefon
konuşmasının ardından Aysel’in çocuğunun ameliyatı için 60 bin çalmışlar ve
bunu Aysel’e teslim etmişlerdi.(İhtiyacı olmayandan, ihtiyacı olana ve sadece
ihtiyacı kadar prensibi.) Aysel de teşekkür için gelmişti. Aysel, tüm bunları anlatınca
Ceyhun’un kafasındaki Nevizade imajı değişmeye başladı. Onlar aşağılık bir
hırsızlık çetesi değillerdi. Kötü insanlar tarafından haksızlığa uğramış
insanlara yardım etmek “aşağılık bir hırsızlık çetesi” olmak için yeterli kanıt
olmamalı. Çaldılarsa kendi ceplerine mi attılar sanki? Adalet, gerçekten mülkün
temeli olsaydı da kimse hukuk dışındaki adalete muhtaç kalmasaydı! Nevizadeler’in
uğradıkları, şahit oldukları haksızlıklar bir yana yahu az önce Ceyhun’un
bizzat adaletsizliğe kendisi uğradı. Firuz’u yakalamak için gitti, elini kolunu
sallaya sallaya çıktı. Sadece bir telefon ile!

Yolun sonu görünüyor adlı dramatikçalışmamız.
Ay bu çocuk akıllanmayacak. Aysel’in söylediklerinden
ikna olmadı. Tüm geceyi Nevizadeler’in evinde onları konuşturarak geçirdi. Üstelik
bu sefer Nevizadeler kimseye anlatmadıkları doğruları anlattılar. Doğru ile
yanlışı ayırman için ille de iğrenin ucunun sana mı batması lazım Ceyhun?
Ceyhun, aklına koymuştu. Nevizadeler’i organize şubeye
kendi elleriyle teslim edecekti. Tam dosyayı müdürüne iletmek üzereydi ki… Emniyet
teşkilatı ile ilişiğinin kesildiğini, görevden alındığını öğrendi. Hem de Firuz
operasyonu yüzünden. Sen plaketleri diz, yılın polisi seçil o kadar uğraş,
çalış. Sonra bir adam kumdan kaleleri ayakları ile yıkan yaramaz çocuklar gibi
tüm emeğini yerle yeksan etsin. Polis, hırsız için silah arkadaşını sattı ya
la! Off çok kızdım şu an!
Son zamanlarda tekrarladığım bir şey vardı. Hiçbir
şeyin eskisi gibi olmayacağını söylüyordm ve ilk bölümleri izlerken içimden
geçirdiğim şey gerçek oldu. Belki düşmanım, düşmanı dostumdur gibi bir anlayış
olacak ama bundan sonra Firuz’u yakalamak için Ceyhun da artık bir Nevizade oldu. (Bizimkiler
bu durumu isterlerse kabul etmesinler. Ceyhun’un elinde ansiklopedi gibi Nevizade dosyası
var.)
Özetle Nevizadeler, Firuz’dan kaçarken Ceyhun’a
tutuldular. Biraz gönülsüz görünmekle beraber Ceyhun’u da ekibe aldılar. Bundan
sonra o da asıl adaletin yerini bulması için adaletin peşinde koşacak. Ancak,
Nevizadeler’in de bir şartı var. Öyle kuru kuru “Ben geldim” demekle olmaz:
Nevizade yemini!
Belki uslu bir çocuk olursan “Ooo… Yandı buralaar!”
bile diyebilirsin.
Nevizadeler’in bir gecede oturduğu gönlümüzün tahtına,
Ceyhun uzun uğraşlar sonucu oturdu. İlk bölümler, ilk dediğime bakmayın
neredeyse 20.bölüme kadar, Ceyhun’u her gördüğümüzde “Yine mi Ceyhun?”, “Yok
artık, Ceyhun!”, “Eyvah, Ceyhun burada!” demeye başlamıştık ki işin rengi
değişti. Ceyhun’un aslında yüreği kocaman bir adam olduğunu gördük. İspatı ise
Şehriban üzülmesin diye kendisi olmamasına rağmen Derya’yı öpen bendim deyip, onun
sırtından yükü almasıdır. Kendisine “Yeni Nevizadecilik” hayatında başarılar
dileriz. Umarız, polislikte olduğu gibi Nevizadecilik’te de “En iyi, en
başarılı Nevizade” ödülünü alır. Aramıza hoş geldin Ceyhun!
Şehriban’cığım at şu ev telefonunu artık. Devir,
tıklama devri.
Artık internetteyiz ya RTÜK de yok. Ohh, Maşuka’yı
durdurabilene aşk olsun. Kadın alev alev yanıyor. Eli de oynaşta, gözü de
oynaşta. Ama erkeklerin kalbine giden yolu çok iyi biliyor. Bu hafta yoktu ama
derslere devam mı üstadım?
Yetmez ama HAYATİ!
Adamım Hayati ya! Sonunda fabrika ayarlarına gerdi
döndü. Hem de bomba gibi. Bir Ankaralı olarak kaç dönem olduğunu sayamadığım
yetkililerden koltuklarından yavaşça kalkmalarını ve en kısa sürede Hayati’ye
teslim etmelerini istiyorum. İsveçli bir mahallecilik için Hayati’ye bas-geç!
45 dakikalık bölümün yorumunda herkesten bahsetmişiz, güzel. Bir de internetten izlediğimiz
ilk dizi maceramızı paylaşalım. Ulan
İstanbul’un internette yayınlanacağını duyduğum ilk an aklıma gelen ilk şey
meltem esse kesilen elektrik ve internetlerimiz olmuştu. O kadar kişinin aynı
anda tek bir adrese yüklenip “Acaba kaç saatte yüklenir?” sorumun cevabından
bahsetmiyorum bile. Yeterince iyileştirme yapılmadan bu yola çıkılmamıştır
(Burada tam bir Polyannayım) sanırım
dedim ve saat tam 20.00’de Kanal D’nin Ulan İstanbul sayfasını açmak istedim.
İstedim diyorum çünkü yaklaşık beş dakika boyunca Kanal D’nin benim için
ayırdığı, kalbi kadar temiz bir sayfa ile bakıştık. Açıldı, açılıyor derken bir
de sansımı mobil uygulamadan deneyim dedim.
Mobilin açılmasını beklerken ben. Mobil açıldığında ben.
Bağlantı problemini çözdüldüğünde tüm Ulan İstanbul izleyicileri: "Ne olur necefli maşrapa çıkmasın!"
Aslında her 30 saniyede bir durmasa
güzel teknoloji. İnternet sitesi ve mobil uygulama kendilerini toparladı derken ki yine sıfırlanan bağlantılar, yine
kitlenen bir site. Toplamda 47 dakikalık bölümü yaklaşık 1 buçuk saatte
seyrettim. Bu konu ile ilgili kendi içimde resmen kutuplaştım. Bir yanım bölüm
o kadar güzeldi ki hiçbir şey buna gölge düşürmemeli derken diğer yanım keşke
biraz iyileştirme yapıp, öyle bu uygulamaya geçmeliydi diyor. Bir Ranini
atasözü der ki: İlk bölümün günahı olur. Ulan
İstanbul için internetteki ilk bölümünün günahı bu olsun, Allah başka dert
göstermesin. Umarım gerekli iyileştirmelerle önümüzdeki haftaya kadar yapılır
da bölümü tek nefeste izleriz. Bir şey daha söyleyeceğim. Söz veriyorum bu son. Doğan
Grubu’na bağlı NetD’de uygulamasında yer alan dizilerin görüntü kaliteleri 2750
Kbps iken Kanal D’nin kendi sitesinde 1250 Kbps. Yani yarısından bile az. Madem
bundan sonra internetteyiz, 1250 Kbps istemezük de istemezük. (Bu söylerken çok sevimliyim.)
Bağlantısıyla, sansürsüz, özgür, daha kaliteli, daha komik ve ilk 45 dakikalık
Ulan İstanbul bölümünü geride bıraktık. Artık Salı sabahları değil her an tık
sayacağız. Öncülük ettikleri bu yolda tüm ekibe bol şans!