Kertenkele geçtiğimiz Cumartesi 15. bölümüyle evlerimize konuk oldu. Hani düzenli olarak size misafirliğe gelen sevdikleriniz sürekli tekrarladıkları muhabbetlerle canınızı sıkar, “git,” de diyemezsiniz ya; işte Kertenkele bu bölümüyle bu mertebeye ulaştı. Kertenkele konsept olarak, fikir olarak çok iyi, çok sevecen bir dizi. Fakat öyle bir durumda ki, açıkçası artık oyuncular için üzülmeye başladım. Sıkıntıdan patlıyor olmalılar her hafta her hafta aynı sahneleri aynı diyaloglarla tekrar tekrar çekmek zorunda kaldıkları için.
Bir temizleyemediler şu Semih'i.
Geçtiğimiz bölümlerde durulan mahalleli Erol bey bu bölüm hem nikahta hem de camideki çocuk sahnesinde yaptığı çıkışlarla yine izleyenleri huzursuz etti. Erol bey, Ziya hocadan ilk kıllanan kişilerdendi mahallede. Arkasından da pek çok dedikodu çevirmişliği vardı. Sonradan düzeldi de, şimdi ne oluyor anlayamadım. Velhasıl, bu kadar huzursuzluk çıkarmasının hiçbir etkisinin olmaması da kabak tadı veriyor. Sadece söylenip duracaksa ve başka bir şey yapmayacaksa bu hareketlerinden vazgeçse iyi olur. Ben Hacı Halil’in yerinde olsam Erol beye bir dakika tahammül etmem.
Nikahtaki dans sahnesinde Zehra’nın Ziya hocanın elini tuttuğunda hissettikleri çok iyi bir dokunuştu. Öte yandan, Zehra ile Ziya hoca daha önce de gece kulübünde dans etmişlerdi. Annesiyle arasındaki “beyaz atlı prens” muhabbetini o sahne esnasında hatırlayıp yaşamaması önemli bir senaryo hatası bence. Yine de buna da şükür diyoruz. Gece kulübündeki koreografi ile bu dansın koreografisinin aynı olması ise gözlerden kaçmadı.
Semih'e birinin dur demesi lazım artık!
Ardından Semih ve dadaşların yaptığı, “Ziya hoca Zehra’ya baskı yapar, sonuçta cami hocası,” muhabbetleri de 15 bölümdür herhalde 30. kez tekrarlanıyor. Biz dinlemekten bıktık, oyuncular muhtemelen aynı diyalogları oynamaktan bıktı, ama senaristler bıkmadı. Ayrıca Semih’in densiz densiz laflarının da artık bir ayarının olması lazım. Zehra’nın Semih’in ağzına kürekle vurmaması çok absürt. Öte yandan Levent’in cinlik yapıp nikâhta içeriye garson olarak girmesi muzipçeydi. Hale ile Ünsal’ın arasını yapmak için yaptığı hareketler çok hoş. Diğer bir cephede ise Namık ve Seval’in arasında geçen her muhabbette merdane olması, Namık’ın hâlâ ve hâlâ buna şaşırıyor olması ise ayrı bir dert. Senaryo hala internet meme’lerinden yararlanmaya devam ediyor. Geçtiğimiz haftalarda internette dolaşan “cami içine girip, sandalyede namaz kılan birinin sandalyesini alan çocuk” videosundan esinlenmiş bir sahne gördük.
Bütün bu “ne idüğü belirsiz çocuk” hikayesi de, sonunda güzel bir kıssaya bağlansa da pek yersizdi. Yine internette dolaşan “kan vermek istemeyen çocuk” videosunun en ünlü repliğini Levent’in kullandığını gördük. İnsanın kanını donduran bu korkunç videoyu hemen aşağıda izleyebilirsiniz:
Bu video o kadar popüler oldu ki, Pis Yedili dizisinde de bu videoya bir gönderme yapılmıştı. Onu da şöyle izleyelim hemen:
Yorumu size bırakıyorum.
Geçtiğimiz bölümlerde dizideki gam yükünden şikayet etmiş, sonrasında düzeleceğini umut etmiştim. Fakat bu bölümde özellikle Betül etrafında dönen ve dakikalarca süren ağlamaklı sahneler içimi kıydı. Kertenkele’nin reyting almak için böyle şeylere ihtiyacı olmayacak kadar çok malzemesi var. Bu tarz ağlamaklı sahnelerde çalan yeni müzikler var ya; işte o müziklerin çaldığı sahnelerin hepsini atsak dizi acayip rahatlayacak. Özellikle Ünsal’ın Betül’ün hemen ardından birini göndermemesi çok saçmaydı. Bütün bu gerginliği çözebilecek ufacık bir hareketti, ama tabii, 20 dakika ağlama sahnesi dururken neden geçsinler, değil mi?
Şükür ki dizinin iyi tarafları hâlâ çok iyi. Hicabi’nin naifliği ile “mahallenin abileri ‘bizim yerimize de namaz kıl’ diyor,” muhabbeti uzun süreli tebessümlere yol açtı. Deli Kenan’ın bağırmaları kendini ne kadar tekrar etse de sıkmıyor, çünkü yersiz değil. Namık’ın Kubilay’a ettiği laflar hala güldürüyor. Bu hafta en sevdiğim an Namık’ın “seni böyle küçükken attılar da tutamadılar mı?” lafıydı.
Dizinin kırılma noktalarından biri olabilecek, olaya bir dahil olabilse çok renkli görüntüler çıkarabilecek gerçek imam Azmi Bulut’a ikinci kez cenaze arabası çarpması ve artık sayamadığım kez hastaneye kaldırılması artık gerçekten kabak tadı verdi. Kertenkele bile “déjà vu mu lan bu?” diyerek konunun saçmalığından dem vurdu. Gerçekten, Azmi Bulut karakterinin bu hastane faslı bir değil iki değil, daha ne kadar sürecek? Azmi Bulut acaba ne zaman aksiyona geçip, senaryoda yeni bir bölüm açacak? Bu gidişle daha on bölüm boyunca kafasına saksı düşmesi ve cenaze arabası çarpmasını izleyeceğiz.
Semih utanmadan Zehra'nın nişanlısı olduğunu söylüyor. Atatürk yelekli Ziya hoca yemeğe gelince tatsızlık üstüne tatsızlık.
Bölüm, artık alıştığımız sahnelerden olan, Ziya hocanın Zehra’ya Semih konusunda atar yaptığı bir sahne ile kapandı. Ziya hoca ikinci kez yüzüğü çıkarıp Zehra’nın eline verdi. Bu tarz sahneler fazla yapay; ertesi bölüm bu durumun hemen düzeleceğinden ve kaldığımız yerden devam edeceğimizden o kadar eminiz ki… Yine de Kertenkele’nin Semih’e kafa göz dalması içimizin yağlarını bir miktar eritti. Şu Semih, yoğun bakıma falan kaldırılma ayağına diziden çıksa çok iyi olacak.
16. bölüm için umudumu biraz yitirmiş durumdayım açıkçası. İlk bölümlerde hızlı, seri bir şekilde çözülen temalar, son bölümlerde hiçbir yere bağlanmaz oldu. Sakallar hâlâ takma olacak, burası kesin. Kertenkele yine kardeşine kavuşamayacak. Kenan yine adam öldürmeyecek. Melis bu sahte imamlık oyununu içinde saklayabilecek mi, yoksa bir fire verecek mi göreceğiz. Haftaya vakit geçirmek için çiftlenen ve tekrarlanan diyaloglarla değil, ilerleyen bir hikayeyle dolu bir bölüm görmek dileğiyle esen kalın efendim.