Başlıktaki 'sevişme' vurgusu eski yeşilçam filmlerinde beybabasına gönlünü kaptırdığı oğlanı anlatırken "Biz Âdnan ile sevişiyoruz babajığım," diyen modern kız manasıyla koydum. Ama çok isteyen diğer türlü de algılayabilir.
Glee bu hafta asıl girmesi gereken dip köşelerin tozunu aldı. Varlığını adadığı ve borçlu olduğu konulara girmesi artık adeta bir misyon edinimi olsa da almasını bilene yine çok güzel ders mahiyetinde bir mevzu işlendi. Eşcinsel ilişkilerde/evliliklerde homofobik aile sorunsalı. Zor olduğu şüphe götürmez; tutucu, eski kafa modelinde, muhafazar veyahut geleneksel aile kalıplarına hastalık derecesinde bağlı bir ailede yetişip 'kara koyun' olduğunuzu çaktırmamaya çalışmak. Santana üçüncü sezonda aile içi 'coming out' açılımını biricik büyükannesi Alma Lopez hanımefendiye yapmıştı. Biricik Abuela'sının (Abuela: İspanyolca nine.) tepkisi acımasızca empati yoksunluğu içeriyordu ve sonuç sukût-u hayaldi. Brittany ve Santana'nın evlilik hazırlığı içinde olması Brittany için Santana'yı mutlu edebilmesi adına bir fırsat yarattı.
Bu güzellikleri kabullenemeyenlere yol vermek lazım. Haydi yallah!
Abuela insafa gelebilir miydi? Gerçek aşkı, sevgiyi ve iki kadının birlikte bir aile kurabileceği gerçeğini anlayışla algılayabilir miydi? Bunların hepsi ancak dünyanın en iyi kalpli, en masum, en çocuk ruhlu ve en sevgi pıtırcığı insanı olan Brittany'nin bir çeşit cennet tasviri olabilirdi zaten. Hemcinslerin birbirine dokunmasını, öpmesini hastalık olarak gören hasta beyinler; evet böyle insanlar var ve uzun bir süre daha var olacakları kesin. Belki Amerika'da nesil farkıyla daha kolay atlatılabilecek, her geçen jenerasyon gerisine daha temiz, daha açık bilinçler bırakacak ama bizim coğrafyamızda bu o kadar da basit olmayacaktır. Amerika bunları böyle böyle aşmaya çalışırken bizim "Glee, Türkiye'de uyarlanırsa gerçek bir gay çift işlemeleri mümkün olabilir mi ki?" sorusuyla çıkmaza girmemiz en iyisi 40 fırın ekmek için midede boş yer bırakmaya bakalım dedirtiyor.
Brit'in cennetinde olmak için iman ediyorum a dostlar!
Brittany'nin beraber latin pembe dizileri izlediği, Fondue For Two programında ağırladığı ve kendini ziyadesiyle sevdirdiği Abuela'ya Santana'nın sergilediği Alfie performansı enfesti. Naya Rivera'nın söylediği her soloda onun sesini ne kadar özlediğimi farkediyorum. Ses rengi ve tınısıyla kalplere dokunan bir yapısı var. Tabii ırkçı, homofobik ve sevgisizlikten pas tutmuş kalplere tesir etmesi zor. İlişkileri Santana'nın büyükannesi tarafından yeniden kabul görmeyince Brittany gibi bir pamuk şeker bile sertleşebiliyormuş. Santana'nın yanındaki dimdik duruşu ve elini tutuşu çok güzeldi. What The World Needs Now şarkısıyla bir bütünlüğe kavuşan bu bölümlük kamu spotumuzda öğrendiğimiz şey; aile kavramının ve gerçek sevgi dedikleri şeyin kan bağıyla, soyla-sopla, dna ile değil gönüllerin bir olmasıyla oluşabileceğiydi. Ailemizi seçemeyiz ama seçtiğimiz dostlarımızı ailemiz yapabiliriz ve belki de bu en iyisi, en doğrusudur.
Santana da katı ve hoşgörüsüz latin aile bağını diğer ailesi Glee Club'la telafi edebildi. Yarın öbür gün düğününde Alma Lopez sürpriz yaparak, aklını başına devşirip gelirse bunu ancak Brittany'nin Noel Baba'dan bir mucize istemesine falan bağlayabilirim. Neticede Kurt'ün babası gibi ebeveynlerin kiymetini bilelim, öpelim başımıza koyalım. God bless him.
Beni senin için, seni benim için yaratmış güzel Allah'ım.
Mercedes'in Sam ve Rachel yakınlaşmasına koşulsuz desteği çok mu şaşırtıcı? Tabii ki de değil zira daldan dala, ondan ona, kucaktan kucağa geçişler Glee dünyasında olağan şeyler. Asıl güzel olan Mercedes'in Rachel'ın içindeki ateşin yavaş yavaş söndüğünü farkedip uyuklayan devi uyandırma çabasıydı. "Ey Rachel Berry kendine gel! New York senin memleketin, Broadway senin evin!" dedi, omuzlarından tutup sarstı. Rachel'ın tekrar başarısız olma korkusu, içini yiyip bitiren mükemmel olma hırsı ve müziğin kalbinin attığı yerden uzaklığı onu duygusal olarak epey yıpratmıştı. Ben daha ölmedim, buradayım ve her zamankinden daha iyiyim rüştünü yine ispat etmesi için bi' koşu Broadway'e kendini atıp, Promises, Promises performansıyla sahnenin hakkı böyle verilir dercesine icrası yeterli oldu. Çünkü mükemmelsen bunu hiçbir toz kapatamaz. Sadece ihtiyacın olan şey biraz silkelenmek.
Sen ağlama dayanamam. Ağlama gözbebeğim sana kıyamam.
Rachel ve Sam'in I'II Never Fall In Love Again düetiyle başlayan aşka tövbe etmiş kırık kalpler klibi çok tatlıydı. Şarkıyı da, icralarını da sevdim. Sam'in solosu (They Long To Be) Close To You ise en sevdiğim oldu. Onu akustik performanslarla dinlemek gibisi yok. Mercedes'in Rachel, Santana ve Brittany ile beraber 60'lı yıllardan fırlamış gibi görünen stilleriyle sergiledikleri Baby It's You performansı da çok tatlıydı. Son üç bölümdür Sue ve derken Brittana ağırlıklı gitmeleri yeşil sahalarda görmek istediğim türden hareketler. Arada Klaine-Mlaine katlanıyoruz işte... Demişken, itiraf etmem gerek; Blaine'i içeri buyur eden Kurt'ün Karofsky var mı diye öteyi beriyi kontrol etme detayı fazlaca sevimliydi. Santana & Brit ve Kurt & Blaine çifte düğün şart!
Aşkından kendini iyice müziğe verdi çocuk. Aşıksan vur gitara, şoförsen bas gaza.
Brittany S. Pierce sadece Santana'nın aşkı değil, benim de öyle. Dünyanın en kendi halinde, en doğal, en samimi oyunculuğuyla bu gerçeküstü karaktere can veren Heather Morris'e olan hayranlığım da onu ilk gördüğüm andan beri arş'ta. İyi dans edebilen yeteneklere olan obsesyonum sayesinde Heather Morris nam-ı diğer 'HeMo' benim için fezaya çıkan bir hayranlık dalgası yarattı. Glee'de istediğim ve beklediğim yegane şeyin Brittany ve onun danslı performansları olmasından dolayı Wishin' and Hopin' çok sıkıcı geldi. Zannedersem tek eksiğiniz 'unicorn' diyerek ortama bembeyaz bir tek boynuzlu at salasım geldi. Sonra neden Spencer gibi post-modern gayler Glee Club'lardan kendilerini soyutlamak istiyor? Neden acaba? (!)
Unholy Four.
Brit'in üstün bir matematik dehası olmasının nedenini annesi rolüyle Glee'ye konuk oyuncu olan Jennifer Coolidge açıkladı. Brit'in babası Stephen Hawking'miş! The Theory Of Everything filminde bir şeylerin eksik olduğunu sezmiştim zaten.