Bu Ceyhun bir harika, dostum!
Macerasıyla, aşkıyla, goygoyuyla klasik bir Ulan İstanbul bölümü izlemenin verdiği gururla yorumuma başlıyorum. Her zaman olduğu gibi çay servisi yapandan oynayanına, çekeninden ulaştıranına kadar herkesin emeğine, eline, aklına sağlık.

Maşuka ile uygulamalı kadınlık dersleri
Maşuka’yı görür görmez içindeki cevheri anlamış ve “Maşuka ile bekârlıktan kurtulma derslerini” bir araya getirmiştik.



Bizim yazı ile ifade ettiğimiz maddeleri artık uygulamalı olarak televizyon karşısında Maşuka’dan öğrenebileceğiz. Tam bir açık öğretim kafası. Maşuka, beni de yetiştir, beni de eğit. Lütfen, please, bitte. El ver bana Maşuka. Sen, ben ve Servet Abi bu gönül işlerimizi toparlayabiliriz diye düşünüyorum. Biz ki onu çok kaçırdık, aşktan sarhoş olduk, yanıp küle döndük, yeniden güle döneceğimiz zamanı bekliyoruz. Evet, tüm sesler atmosferde, yukarıda bir yerlerde birleşiyor. Maşuka’cığım, bacım, seni sevip de kavuşamayanların temsilcisi ilan ediyor, bu kutsal yolda ne gülden ne de dikeninden kaçmamanı ve bizi ışığınla aydınlatmanı diliyorum.  

Aynı evde yaşayan Şehriban ise düğün telaşında. Sonuçta kaynana olacak. Zayıflamak, düğünde en güzel elbiselerin içine girip tarz olmak onun en doğal hakkı. Ama Fatma Teyze ve patatesli börekleri varken o iş zor, Şehriban’cığım ben sana söyleyeyim. Bol su iç, su. Şehriban zayıflamasına zayıflıyor da ortada nikâh tarihi de yok. Kandemir, hallederim deyip Ceyhun’un kimliğini almış sonra da geri vermiş. Meğerse hiçbir şeyi halletmemiş. Şaşırdık mı? Elbette ki hayır! Şubat olmuş hala ortada tarih yok. Şehriban, Ceyhun, Derya ve Derya’nın sahte kimliği nikâh dairesine gittiler. Bahar ayları ve Ağustos ayı müsaitti. Ağustos’a kalmasın dediler bahar aylarına günü aldılar. Düğünümüz var a dostlar! Her şey yolunda(!) giderse nasıl bir düğün izleyeceğimizi çok merak ediyorum.

Acı yok Şehri, ACI YOK!

Şehriban'cığım, Ceyhun'u Derya'dan tam olarak böyle korumalısın.  

Bir de Hayati var. Hayati neden hala Gaffur gibi çizgili pijamalarıyla geziyor, neden hala hasta? Hayati’yi öyle görmekten hiç hoşlanmıyorum. Umarım rap yaptığı o güzel günlerine geri döner.

Nerede kalmıştık?

Hatırlarsak geçtiğimiz bölüm Ceyhun, baskın basanındır yapmış ve Ferdi’yi Muammer’in kapısının önünde yakalamıştı. Bir şüphelinin kapısının önünde yakalanınca istikamet belli, yallah karakol. Ferdi, her zaman olduğunu gibi soğukkanlı ve profesyonel bir şekilde yalanları saydırdı. Neden? Çünkü bir Nevizade olmak bunu gerektirir.

Yok, Karlos ile bekâr evine çıkacaklarmış da kimsenin haberi yokmuş da falan. Allah’tan, Ferdi’nin şansı da yaver gitti de bu işten de yırttı. (Şans da Nevizadecilik’in önemli kurallarından biridir.) Muammer, iki gün içerisinde, üç kere farklı kılıklarda gördüğü Ferdi’nin sadece sileceklerini kırdığı maganda halini hatırladı. Ferdi durumu “limona” bağlayınca Muammer yine çıldırdı, Ferdi’nin üzerine atladı. Haklıyken haksız duruma düşeni çok görmüştüm de haksızken haklı duruma geçeni ilk kez Ferdi ile tanıdım.

Hele bu Ferdi size netti, gardaş? 

Tam karakoldan ayrılırken bela mıknatısımız Ferdi’yi tanıyan biri çıkmaz mı? Haydaaa! Bizim turuncu kafa “Oto faresi Tahir”in Ferdi’yi tanıyası gelmiş. Servet Abi’nin dediği gibi yolda yürürken başını telefondan kaldırmazsın, yanından geçse farkında olmazsın, karakolda mı beynine oksijen gitti? Tahir’in beynine giden oksijen Ceyhun’un içinde her geçen büyüyen şüpheyi arttırdıkça arttırdı. Düşünsenize hırsızın biri komşunuz aynı zamanda kayınbiraderiniz için hırsız diyor. Zaten Ceyhun’un kafasında deli sorular var adam da tüy dikti resmen. Çekirge için sıçrama sayısı azalmaya başlıyordu. Bir sıçradı, iki sıçradı, üçüncüsü için Ceyhun ve Esra Nevizadeler’in peşine resmen düşmeye karar verdiler. Genel bilgi taramadan (GBT) bir şey çıkmadı. Malumunuz her hırsızın GBT’si sisteme kaydedilmiyor. Zaten, Türkiye’de bu kadar çok bilgiyi kaydedecek bir sistem de henüz… Hıımm, ne diyordum ben? Evet, evet hatırladım. Esra ve Ceyhun Nevizadeler’in peşine düştü. Sonuçta herkes kendi kapısının önündeki hırsızı yakalarsa dünya tertemiz olur

Takiplerin özetini geçecek olursak: Ceyhun çılgını ilk önce Derya’nın konuştuğu adama uçan yumruk ile daldı. Üstüne bir güzel de Derya ile tartıştı. Şehriban’ın gördüğü o öpüşme sahnesi Ceyhun’un ağzından dökülüverdi ve “Sanki durup dururken oluyor bunlar!” diye haykırdı. Şu hayatta ne durup dururken oluyor ki Ceyhun’um! Neyse. Ardından oto tamircisinde Ferdi’nin burnun dibine girdi. Takip ettiğini çok belli ediyorsun, Ceyhun. Ceyhun’un bu yakalamaya çok teşne hali Bahadır’ı da huylandırmaya başladı. Bahadır’ın bu konularda ne kadar hisli ve mantıklı olduğunu hatırlatırım. (Bkz: Ceyhun’un odasına böcek yerleştirme maceraları.)

Kılıçlar çekilsin, Nevizadeler geliyor!

Esra’dan gelen bir telefon ile Ceyhun toplantıya gitti. O toplantısına bakarken Nevizadeler de Firuz’un pis işlerinde koşturmaya devam etti. E ne yapsınlar? Adamın elinde Nevizadeler’i sittin sene hapislere çürütecek kayıtlar var.

Tam bir “yılaaaan” olan Firuz Nevizadeler’e 2.Mahmut’tan kalma bir kılıcı çalmalarını istedi.


Hiç düşündün mü neden Mahmut?

Müzeden bir kılıç çalmak, bir adamı çıldırıp kendini dövdürtmekten daha kolay gibi duruyor. Hizmet sektörü zor. Sonuçta müşteri ile karşı karşıyasın ama duran bir şeyi çalmak daha kolay. Kaldı ki bugüne kadar ne tezgâhlar ne operasyonlara imza atmış Nevizadeler için bu tezgah gerçekten çocuk oyuncağıydı. Biraz goygoy, biraz Bahadır, biraz da el çabukluğuna bakar diyordum ki aynen dediğim gibi oldu. Tabi Ceyhun, yukarıda bahsettiğin Derya’nın konuştuğu adama, müze müdürüne, yumruk atmasaydı her şey biraz daha kolay olabilirdi. Ama sıkıntı yok. Otuz bölümdür Firuz mu vardı sanki? Tezgâhlarda kolaylaştıracak bilgiler mi veriyordu? Nevizadeler’in Firuz’a ihtiyacı yok!


Tezgâh yapmayı Firuz’dan öğrenecek değiliz!

İlk önce Yaren ve Derya, Bir Tutam Tarih programı şekliyle televizyoncu kılığında müzeye girip güvenliği oyaladılar. (Flashback: Bölüm 2. Gözde Şan’ın evinden altın bir klozet çalmak. Programın adı Ev kafası. Televizyonculuk devam.) Alarm ve kameralarda Bahadır ve aksiyonda Ferdi-Karlos ikilisi. Aslında her şey yolunda gitmişti. Ta ki Karlos’un başından beri sayıkladığı Yeşilçam sahnesi Zeki-Metin’in iplerle yukarıdan aşağıya inmesi sahnesini başkaları yapana kadar. Aynı kılıcın peşinde olan başka bir ekip, fotofiniş ile Nevizadeler’den önce çizgiyi gördü. Karlos, o anın paniği ile yangın alarmını öttürünce, yakalanmamak için müzeyi gerçekten ateşe verdiler. Bir Nevizade’ye, hele ki Karlos’a hiç yakışmayacak hareketler bunlar.

Nevizadeler’in en çok bu özelliğini seviyorum: Asla vazgeçmiyorlar. Daha önce hırsızın malı çalınır mı diye Doğan Dayılarına çok kızmışlardı. Gün olur, devran döner. Hırsızın malını çalmak için hemen harekete geçtiler. Duşakabinoğulları’ndan sonra duyduğum köklü aile Küvetoğulları oldular. Tenhada adamları katakulliye getirip kılıcı aldılar. Yalnız adamlar tam bir çakma Nevizade çıktı. Deri ceketli, yuvarlak camlı gözlükleri olan bir sakallı, bir kapişonlu ve bir de bıyıklı lider. Dilleri de benziyor. Maskecilik falan diyorlar. Tam sopalık! Ama bizim erkek tayfası çakmalarına hakettikleri dersi verdi. Adamlara attıkları Osmanlı ve Uzakdoğu esintili dayaklarda cabası. Üstelik, inanabiliyor musunuz bunların hepsi Tuncer ve çenesi sayesinde oldu. Aslan Tuncer!


Küvetoğulları’ndan Bahadır Efendi ve yaverleri Karlos-Ferdi Efendiler.

Yani, bu seferde Nevizadeler tüm aksaklıklara, hırsızlıklara, yangınlara rağmen görevlerini başarıyla yerine getirdiler. Kılıcı, Firuz’a teslim ettiler.

Bir gün boyunca neler yaşadıklarını düşünürsek bu sefer Nevizadeler gerçekten yorulmuştu. Bunu kutlamaları ve rahatlamaları gerekiyordu. Dükkânın arkasındaki ofislerinde bugüne kadar yaptıkları tüm tezgâhları, kaç kişiden, ne kadar topladıklarını yüksek sesle ifade ettikten sonra ofisten ayrıldılar. Tam da Ceyhun vardı bu bölüm, hayırdır nereye kayboldu demeye kalmadan… Hayır yani, gördüğüm an ben konuşacaktım Ceyhun ile: Oğlum, sen polissin. “Polisimizin sabrı gözler dönünde.” Azıcık dişini sıksan neler neler bulacaksın diyecektim ki Ceyhun, yılın polisi ödülünün hakkını verdi ve Nevizadeler’e gölü tam doksandan çaktı. Meğerse Nevizadeler “başarılarını” yüksek sesle kutlarken Ceyhun da arka odada dinlemedeymiş. Ne kadarını duyup ne kadarını duymadığını henüz bilmiyoruz ama böyle bir final yazan Uğraş Güneş’in kaleminin önünde saygıyla eğiliyorum.

Ne diyor üstat Aziz Nesin: İnsan yalnızca söylediklerinden değil, sustuklarından da sorumludur. Evet, Nevizadeler Firuz'un sevinmesine fırsat vermediler ama Ceyhun ipin ucunu öyle bir yerden tuttu ki bu iş temizlenir mi, temizlenirse nasıl temizlenir, Ceyhun susmaya direnir mi önümüzdeki haftayı sabırsızlıkla bekliyor olacağız.


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER