Gerçekten gerilimli bir bölüm başlangıcı oldu. Hani evin
içinde, karanlıkta ses gelen noktaya doğru adım adım giden bir vampir, yani
ölümsüz olsa da insan geriliyormuş. Hastanedeki adamı kapıda görünce şaşırmadım
desem yalan olur. Alışmışız True Blood’dan yok birlikte yat, birlikte kalk
seramonilerine o yüzden baya bir sürpriz oldu. Ölümsüz olan ve tümörleri hızla
büyüdüğü için her an acı çeken bir vampir. Brutus ve Cassius’un, Hitler’in
falan cehennemde cezası bu olmalı bence.
Liv ise o sırada her genç kızın hayalini yaşıyordu
diyebilirim. Erkek arkadaşıyla odadayken babasına basılmak... Şaka şaka oldukça
zor durumdu ama yine iyi kurtardılar diyebiliriz. Zaten peder beyin tek derdi
Liv ile Luke’u birleştirip meclisi ve dolayısıyla kendisini kurtarmak.
Ölümsüzsün. Her zaman bu kadar acı gelmeyecek inan bana..
Bundan sonrası Caroline, Annesi, Elena ve Stefan için
hastaneden ibaretti. Kanını değiştirmek güzel fikirdi doğrusu neden işe yaramadı
anlamadım. Annesi o halde ölseydi birileri kalbini sökmek zorunda kalacaktı. Bu
ne Caroline olacaktı, ne en iyi arkadaşı Elena ne de potansiyel aşığı Stefan...
İş Damon’a düşecekti ve Caroline ondan hep nefret edecekti. Damon her ne kadar
umursamazı oynasa da hepimiz biliyoruz ki umursuyor ve çözüm ayağına geldi.
Tabi ki Tyler’i Kai’nin başında görene kadar çözüme dair en
ufak fikri yoktu. Samimi olmak gerekirse o anda çözüm olarak ne bulduğu da
anlaşılmıyordu. Sonradan anladık. Kai, Caroline’nin annesinin kanındaki sihri
emecek ve böylece onu sonsuz bir acıdan kurtaracak. Karşılığında da bu gece Jo
ile birleşecekler. Damon bazen o kadar keskin kararlar alıyor ki sınırında
dengede durmak imkansız. Mutlaka ya destekleyen ya da karşı olan tarafa
düşüyorsunuz.
Bahis siteleri bahis açmışlar kaç bölüm daha yaşar diye...
Kai anlaşmaya atladı ve soluğu hastanede aldılar. Sihri emdi ama Şef’in yorgun bedeni buna direnemedi. Gerçekten ağır bir
kalp krizi geçirdi. Öyle ki baya uzun bir süre gitti bile. Odadakiler ağlarken
gördüğü rüya gerçekten çok hoştu. Fakat sonrasında kendine gelişi... Neyse ağır
konuşmayacağım da uykudan uyanıyorsun yahu?... Tıpta öyle bir kendine gelme
hali yok. Hoş, tıpta bir oda dolusu vampir de yok. Neyse...
O sırada Mystic Falls’ın başka bir yerinde de Liv ve Luke babalarını
ikna etmeye çalışıyordu. Tabi ki edemediler. Adam saplanmış kalmış o fikre. İki
tatlı sözle Live ve Luke arasındaki birleşmeyi başlattı bile. Neyse ki Tyler
var. İnsan minsan ama bazen çok işe yarıyor. Yalnız bir insan kayın pederine
öyle sert vurmamalı. Herif kendinden geçti. Bundan sonra sahneye Luke çıktı.
Liv’i Tyler’in yanına bırakıp döneceğine dair söz verdi ve gitti.
Kardeşin mi var derdin var.
Kai ise herkes kendi derdine düşmüşken Jo’yu kaptığı gibi
müsait bir alana götürdü ama hepimiz biliyoruz ki The Vampire Diaries’de işler
öyle kolay yürümez. Bu bölümün Tatar Ramazan’ı Luke çok geç olmadan yetişti ve
babasının ardından Kai’nin de oyununu bozdu. Yetmedi bir de Kai’ye meydan
okudu. O kadar kendine güvenen bir duruşu vardı ki bir an Kai bile geri bastı
vallahi.
O gazla ben de bir an gaza geldim ama Kai ile birleşmeleri
tabi ki hüsranla sona erdi. Luke gitti... Aslında denklemden çıkması diziye en
az zarar verecek isim de Luke’du ama yine de gidiş şekli üzdü. Kim dur diyecek
bu Kai’ye vallahi yoruldum ben. Klaus bu kadar yormamıştı beni.
Artık Kai, Geminigillerin lideri... Her zamankinden daha
güçlü ve tüm dev kötüler hep en güçlü anlarında yıkılmışlardır. Darısı Kai’nin
başına diyorum. Son olarak, bu kadar olay oldu nerede bu Alaric yahu!?