Biz öldü diye baş sağlığı diledik ama meğer Nazife annenin
alacak biraz daha nefesi varmış. Onu kurtardılar da sempatik doktorun Polat’ı
ispiyonlaması hiç iyi olmadı. Zaten şüpheleniyorduk da işte gözümüzle görmemiz
iyi oldu. Geçen haftaki doktor sempatik sempatik davranırken de bir
garipsemiştim doğrusu. Daha önce kimler yattı o hastaneye hiçbir doktor öyle
sempatik davranmamıştı. İngiliz Hasta
filmi güzeldi de İngiliz Doktor filmi hiç hoş değil. Yine de Brendon’u takdir
ettim doğrusu. Vizyonu sayesinde yattığı yerden dahi Polat’la uğraşıyor.
Bence Yasin komutanı biri tutsun. Her an dalacak gibi bakıyor.
Polat’ı almaya geldiklerindeki ortaya çıkan sahneler
eminim pek çok Vadiciyi mest etmiştir. “Sizinle gitmeye geldim. Gidelim mi,
gitmeyelim mi?” repliği gerçekten güzeldi. Yine de Leyla’nın “bu nasıl
insafsızlık?” sorusu güldürmedi değil. Bu memlekette çoook uzun yıllardır
kimleri ne durumların içindeyken nerelerden aldılar. Polat’ın durumu hafif
kalır. Bir savcının böyle bir çıkış yapmasını eğlenceli buldum sadece.
Sonrasında Polat’ın karakolda ağırlanış şekli de bana 90’ları
hatırlattı. Polis müdürünün odasını kullanmalar falan o zamanlar böyle şeyleri
duyardık. İlk Kurtlar Vadisi’nde de
bolca şahit oluyorduk bu tarz sahnelere. Neyse ki Leyla ve belli ki bazı
büyükler var da kısa sürede tutuksuz yargılanmasına ve İngiltere’ye tesliminin
söz konusu olmadığına karar verdiler.
Kimsenin almasına gerek yok. Sen çağır o gelir...
Burada Can Bey’in “bir kez daha gördük ki Polat’ı bu
ülkede tutuklayacak yargıç yok.” sözleri benim için son derece düşündürücü
oldu. Daha yeni yargıda kıyametler koptu ve güvenilmeyen o kadar yargıç hala
görevlerinin başında. Belki daha küçük ilerdeler ama görevlerinin başındalar.
Bana mı öyle geliyor yoksa gerçekten durum bu mu bilmiyorum ama Vadi aklının bu
konularda sezonun ilk zamanlarındaki kadar net bir tavır sergilemediğini
düşünüyorum. Bu iyi bir şey midir, kötü bir şey midir tamamen okuyanın
görüşlerine kalmış bir konu.
Tüm bunlar olurken dönyanın en böyük teröristi Sagir
efendi de büyük bir operasyonla yaşlı bir teyzenin evine çöktü. Önce Şedid’le
kasabalara, şehirlere çökmeler, sonra discolara çökmeler, şimdi de annane
evlerine çökmeler. Mükemmel bir kariyer vallahi. Teyzeye de bayıldım. Süper
cool bir tavrı vardı. Hani yaşını başını almamış olsa al sok alemin içine. Her
türlü iş görür o soğuk kanlılıkla...
Teyze “Allah ne verdiyse çıkartırım” deyince peynir zeytin
geliyor sandım ama sarma dolma geldi yahu. Teyzeme Allah en güzellerini nasip
ediyormuş meğer maşallah. Dolmayı yedi uyku bastı tabi. Yatak alma muhabbetinde
torununu uyandırması, saklaması, çaktırmaması falan vallahi hayran kaldım. 007
Teyze Bond. Tek bir eleştirebileceğim nokta var. O da gözlük o kadar uzakta
durmaz. Sahibi uyuyorsa daima başının ucunda durur.
Yine de bir sosyopat eğer öldürecekse mutlaka bir sebep
bulur. Sırf su verdi, şefkat gösterdi diye kadına sıktı. Teyzem belli ki
torununu da kendisi gibi yetiştirmiş. İhbarıyla bir oh çekmiştim doğrusu. Akifler
de yetişti ama ondan sonra anlaması güç şeyler izledik. Polis’den önce oraya
ulaşamayacağın kesinken ve Sagir bu kadar tehlikeliyken nasıl diğer ekipleri de
oraya yığmazsın? E Akif! Sen içeri tek başına dalarken nasıl bir adamını
arka tarafa yollamazsın?
Tiyatroda 'tanrının eli' diye bir terim vardır. Buna göre
olaylar içinden çıkılmaz bir hal aldığında birden mantığa ve gerçekliğe
uymayacak şekilde tepeden inme bir karar, karakter veya olay ile sorunu çözme
anlamına gelir. Resmen Sagir için tanrının eli indi sahneye ve gene yırttı.
Bakalım çekirge daha ne kadar sıçrayacak...
Altınlarla daha çoook balık avlayacak. Belki Mobydick bile oltaya gelir.
Cahit’i bu sefer de kargocu olarak gördük. Avukatla buluşması
gayet keyifliydi. Tuğladan çıkan altın da son yıllardaki en karlı sektör olan
inşaat sektörüne güzel bir gönderme olsa gerek :) Tam Cahit’in şovu bitti
derken Pusat’ın şovu başladı. Geçen haftalarda dizi-yorum’a gelen yorumlarda
bir arkadaş “o adam Çakır’ın avukatıydı” demişti. Vallahi helal olsun.
Gerçekten de adam Çakır’ın avukatı çıktı. Bir de üstüne üstlük Çakır’ın Ukrayna’daki,
Kıbrıs’daki mekanlarını kendine bağlamış.
Çakır’ın “kimse benden çalamaz!” diye bir lafı vardı.
Haklıymış. O yapamasa da oğlu lafının hakkını verdi. Altınlara karşılık
fiteştiler. Altınlar yine Cahitler de kaldı ama ortalıkta gezdikçe sorun
yaratacaklar. Aslan bey’in silahları gömmesi gibi altınları da bir yere
gömerler umarım. Her şeyin sonunda Avukat’ın yüzündeki o ifade de işin cilası
oldu diye düşünüyordum ki yanılmışım.
Şüphesiz koşa koşa Fehmi’ye gidip de kendisini kollarına
bıraktığında her şeyin çok güzel olacağını düşünüyordu. Fakat Fehmi kontrol
ettiği tüm paraya oturunca... Evet, evet işte o yüz ifadesi cila oldu tam
anlamıyla. Fakat tabi ki bu kadar kolay olmayacak. Ortalığın karışacağı aşikar.
Ayrıca Fehmi’nin silah tüccarı Zaharyas ile görüşmek istemesi son derece ilginç
bir bağlantı oldu. Şimdi Zaharyas’ın bir bacağından Tilki aracılığı ile
İngilizler, diğerinden Fehmi’nin isteğiyle Amerikalılar tutmuş oldu. Bakalım
kime yar olacak.
Cahit’in tek işi kargoculuk değil tabi. Bir de Polat’dan
onayını aldığı Brendon meselesi var. Fehmi’nin yanındaki kızdan adresi aldı ve
yine tek başına operasyona kalktı. Yine yakalandı. Belli ki kız onu satmış ama
sadece İngilizlere değil. Lion timi Cahit’i alırken baskın yapan her kimse
kızın çalıştığı esas yer de orası olmalı. Şantiyeye çektiklerinde ben bile
tırstım vallahi. Neyse ki bayılttılar da biraz rahatladım. Yine de kim bu
adamlar? Kime çalışıyorlar? Ne istiyorlar gerçekten çok merak ediyorum. Haftaya
tüm bölüm boyunca bu sorunun cevabını bekleyeceğim.
Ütüyü fişten çekmiş miydim acaba?
...Ve sonunda Nazife Anne’yi kaybettik. Polat’ın tüm
mutluluklarını paylaşmaya geldiği anda gitti. Gerçekten de düşününce insanın
göğsüne bir yumru gibi oturur bu durum. Herkes yıkıldı ama Elif’in verdiği bir
ayrıntı birden intikam ateşini alevlendirdi. Sempatik doktorumuz izin almış.
Tabi ki evine kadar gittiler. Ajan falan ama hürmetli kızmış. Polat’ın ayağına
kadar indi. Tabi iniş yolunun pencereden olması işleri biraz karıştırdı.
Sonrasında Polat Lion timini öldürse de aslında eline hiçbir şey geçmedi. Zira
Yasin Komutan zaten sorumluları gördü. Artık tek hedef Brendon! Ama önce
cenazemiz var.
Allah dağına göre kar verir ama bir çığ gerçeği de var.
Polat’ın morgda ağlayışı yürekleri deldi geçti. Hele ki
annesini kaybetmiş izleyiciler için bizlere göre en az 10-15 kat daha zor
sahnelerdi. Eminim herkes o anlara tekrar gitti ve o hiç dinmeyecek sızının en
taze halini bir kez daha yüreğinde hissetti. Polat belki de hiç kimsenin
vefatında böylesine rahat rahat, içinden geldiği gibi ağlamamıştı. Bu da çok
etkiledi.
Cenaze belki de Ömer baba’nın cenazesinden daha
kalabalıktı. Nazife annenin yıllar boyu yardım ettiği, elinden tuttuğu zengin, gariban
herkes oradaydı. Belli ki babasından sonra annesini de kaybetmek Polat’a çok
ağır gelecek. Çok daha tutuktu. Profesör Martin hariç çok güzel bir cenazeyle
uğurlandı. Elif’i alabilmek için kim bilir daha neler yapacak. Tabi önce Polat
ona ulaşmazsa. Hepimizin başı sağolsun. Haftaya intikam vakti... İntikama soğuk bir yemek demek beceriksizlerin tesellisi. Siz onu bir de sıcak sıcakken tadın bakalım nasıl oluyor.