Evet, ben
bir dizi sevdim. Adı Karadayı. Fragmanı
kesen arkadaşlar var olsun, bu dizi sayesinde bir haftadır ne durumdayım hiç
bilmiyorum. Yahu ben bir dizi sevdim, içinde bir adam var, gerçekten gülüşüyle
dünyayı değiştiriyor. Adamın adı Mahir. Kendini sevdirmekte çok maharetli. Ama
bu dizinin içinde bir de o adamı seven kadın var. Feride… Onu izlerken bir insan
ancak bu kadar güzel sevebilir diyorsun. Hayatına Mahir girdiğinden beri ne
mesleği, ne ailesi, ne sosyal statüsü umurunda. Varsa yoksa Mahir.
Feride benim
dizide en güvendiğim karakter. Tercih yapması gereken durumlarda, hangi şıkta
Mahir varsa ya da Mahir’e yarar sağlayan herhangi bir şey, her zaman doğru şık
odur. Yani Mahir söz konusu olduğunda Feride için gerisi teferruattır. İlk defa
bu bölümün fragmanında Feride Mahir’den yana tavır almıyor gibi hissettirildi.
İlk defa ben Feride için şüpheye düştüm. Aklımdan neler geçirdim. Güya Feride’ye
yüklenecektim. “Kızım bu adam sana hayatının yalanını söyledi, sen onu
affettin. Onun ailesini korumak için mahkemelerde yalan söyledin. Onun için
aileni, mesleğini bırakıp memleket değiştirmeyi bile göze aldın. Şimdi neden
böyle yapıyorsun?” diye söylenecektim. Mahir’in yaptığını tasvip ettiğim için
değil ama. Ben de Mahir’in kendi adaletini dağıtmaya başlamasından hoşlanmıyorum.
Mahir bir amaç için çıktığı yolda manzarayı beğenmiş de o yoldan ayrılmamaya
karar vermiş gibi duruyor. Benim söylemek istediğim Feride “ne olursa olsun”
Mahir’den vazgeçmezdi. Mahir’e sözler verdirir, Mahir o sözleri tutamaz, Feride
yine de affederdi. Çünkü o Mahir, gülüşüyle dünyayı değiştiren adam. Mahir’i
ihbar etmekle onu sevmekten ya da onunla olmaktan elbette vazgeçmiyordu. Sadece
buna dayanamazdı. Zira biz onun nezarethane parmaklıklarına dayanıp,
hıçkırıklar içinde “beş dakika daha kalsam dünya mı durur?” deyişini unutmuş
değiliz.
Feride iç ses "Hakimeyim ben dilekçemi kendim yazarım herhalde."
Sonuç olarak
Feride beni yine yanıltmadı. Ve bütün bir bölüm boyunca unuttuğu her şeyi
savcının karşısına geçtiği on saniye içinde kafasından geçirip, bu düşüncelerin
muhakemesini yapıp, sonunda da Mahir’e hak verdi. Zaten koskoca bir hâkimin
Mahir’in oradaki nefsi müdafaasını, taammüden adam öldürme olarak düşündüğünü
sanmıyorum. Yaşadığı şoktan oldu hep onlar.
Turgut iç ses "Adliyeye gelerek risk aldım ama Feride'nin eline tutabildiğim düşünülürse buna değer"
Şok
olmayacak gibi de değil hani. Öldüğünü gözümle gördüğüm bir adam pat diye
karşıma dikilse ben kafayı yediğimi düşünürdüm. Hoş Turgut’un nasıl ölmediği
durumu çok şahane açıklanabilmiş de değil. Misal Serdar Turgut’u aldıysa bile
yerine kimi koydular? Hadi diyelim ellerinde bir adet ölü insan vardı, peki bu
kişinin Turgut olmadığını kimse anlamadı mı? Hazır yeri gelmişken bir soru daha
sormak isterim. Turgut’un hücre duvarına kanıyla yazdığı yazılar ne işimize
yaradı? Velhasıl, adam mezardan çıkıp da canlanamayacağına göre gösterilenleri
bir şekilde kabul etmemiz gerekiyordu. Aldık, kabul ettik.
Soldaki kadın "Turgut mu o?" sağdaki kadın "Ödemediğim borcu hatırlamaz umarım"
Şimdi
gelelim asıl mevzuya. Turgut çok zeki bir adam bunu kabul etmeyen yoktur. Peki,
bu zeki adam önceki hayatında kesinleşmiş bir idam cezası bulunduğu halde nasıl
adliye koridorlarında fink atıyor? “Ben Turgut değilim” dese de sahte bir
kimlik ortaya sürse de buna kim inanır? Adliyedeki herkes Turgut’u tanıyor.
Kaldı ki adamın babası sağ, elimizde delil olarak kendisinin bizzat bıraktığı
parmak izi var. Tamam, Turgut zeki de bizim de kendi çapımızda bir zekâ
düzeyimiz var. Umuyorum ki bu durumlar mantıklı bir şekilde açıklayacaklardır.
Adam ölmeden önce zaten yaşamıyormuş ki. Bir de şimdiki hayatına bakın.
Yanlış
anlaşılmasın Turgut’un gelişinden oldukça memnunum. Yapacağı kötülükleri
sevmeyeceğim biliyorum ama eğlenceli kötü hallerini seviyorum. Yani karakteri zekâsı
dışında sevmiyorum ama oyuncunun –Yurdaer Okur tekrar hoş geldi- karakteri
canlandırma biçimini çok seviyorum. Mesela Mehmet Saim’i Mahir’e söyleyip hem
Mahir’den hem Mehmet Saim’den aynı anda kurtulma planı şahane bir fikir. Onları
aradan çıkarıp Feride’yle mutlu olma fikri biraz hastalıklı bir durum ama onu da
uzun süre beynine kan gitmemesine yorabiliriz.
Seyis "Ölmemiş lan adam ölmemiş!"
Sosyete "Olsun mirim biz onunla iyi anlaşırız."

Belgin "Tiplere bak yahu. Mahir'de yüz vermiyor. Ben en iyisi bu Turgut'la bir tanışayım."
Turgut geldi
içbükey masa kabadayılarının pabucu dama atıldı. Gerçi onlar da kendi âlemlerine
daldılar. Sosyete, önce Ayten’i meşhur edip sonra da gazozuna ilaç atmayı
planlıyor gibi, Seyis zaten daha geçen sezondan İlknur’a kesikti. Sadece
marangoz adamın bir olayı yok o da ortama ağırlık katmak için var sanırım. Yalnız
üç tane yılların kabadayısının Mahir’den böyle korkması komik olmuş bence.
Hayır, Allah’ın işine karışılmaz tabi de kafasına sıkınca ölmeyen adam da
yoktur. Üç tane koskoca herif bir Mahir’i öldüremiyorlar. Gidip de kardeşinin Mahir’i
öldürmesini bekliyorlar. Belgin ki hiç kardeşi olmamasına rağmen bunun
olmayacağını anladı. Zaten içlerinden en akıllısı da en sevdiğim de Belgin. Evet,
Belgin sevilmeyen bir karakter ama bu bölüm onu gördüğümüz kısa anda bile
bölümün enerjisini yükseltti. Ve böylesi duygusal bir bölümde beni güldürmeyi
başardı.
Duygusallık
demişken o güzel şarkı ve Bergüzar Korel’in güzelim sesiyle sizi baş başa
bırakıyorum.