13. cuma gibi çöktü üzerimize Kertenkele’nin 13. bölümü. Bölümdeki en önemli değişiklik Timur Acar’ın takma sakalının değiştirilmesiydi. Ne yazık ki, bu sefer de olmamış. Mis gibi konu, güzel karakterler ve iyi oyuncular böyle bir kalitesizliği hak etmiyor. Buna rağmen seyirci diziye olan inancını hâlâ koruyor; Kertenkele bu haftaki bölümüyle uzun zamandır ilk kez reyting listelerinde ilk sırada yer aldı.
Son dönemde şikayetçi olduğum gam yükü* bu hafta biraz daha azdı, genel olarak Levent ekseninde döndü. Selin’in arabayla Levent’e çarpmasından sonra akıl almaz bir şekilde Levent’e bağırması Levent temasının sonu oldu. Oldukça çelişkili bir Selin’i, daha sonra Ünsal’a gidip Levent’i affetmesini isterken gördük. Selin bu kadar kısa sürede bunun farkına varabilecek bir karakter değil ne yazık ki. Olsaydı bunca zamandır Levent’e o kadar kötü davranmazdı. Aynı şekilde, büyük bir antipatiklikle Deli Kenan’ın fiziksel kusuruyla dalga geçmesi inanılmazdı. Selin’i baştan beri hiç sevmedim, ama bu kadar saçmalık onun için bile çok fazla. Tabii bütün bunlar, Selin’in daha sonra “anlayışa” ermesinin öncülü olarak veriliyor, ama yine de çok abartıydı.
*Gam Yükü Moğollar’ın unutulmaz eseridir. 70’lerin bütün acıklı Türk filmlerinin en hüzünlü sahnelerinde arka planda mutlaka Gam Yükü çalar. Ne güzel anıları vardır!
Artık kaç bölüm olduğunu da sayamadım ama dizinin en kötü özelliği diyalogların tekrar etmesi demiştim. Haftalardır süren bir şekilde aynı diyalogları izleyip duruyoruz. Konu olarak filan da değil, kelimeler de aynı. Sanki haftalık senaryo 1 saatlik yazılıyor ve oyunculara “işte burada da konuşursunuz, uzatın biraz,” deniyor gibi. Alzheimer hastası gibi hissediyorum kendimi, birileri ben unutmayayım diye sürekli tekrar ediyor gibi bir şeyleri.
İkinci en kötü özelliği ise kimsenin Kara Faruk’un Ziya hoca olduğunu anlamaması. Geçen bölümün sonunda Zehra ilk defa çok yakın bir şekilde Kara Faruk’u gördü, hatta sarıldı. Bu bölümde muhabbet etti, elini tuttu. Kara Faruk’un boyu, posu, duruşu, sesi Ziya hocayla hep aynı. Ayakkabısı da Ziya hocanın giydikleriyle aynı. Maskenin altından kocaman bıyığı olduğu da görünüyor. İkisi arasındaki bağı herhangi birinin çözememesi izan sınırları içerisinde mümkün bile değilken bu hafta bir de Semih Kara Faruk’u gördü, dakikalarca takip etti. Onun da anlamaması, üstelik camiiye girmişken, mümkün değil! Her şeye katlanabiliyorum fakat seyircinin zekasıyla dalga geçilmesine katlanamıyorum. Üstelik, bölümün sonunda Semih’in Kara Faruk rolünü oynaması, o etkisiz sesiyle konuşması… hatta ve hatta Kertenkele’nin Kara Faruk iken her zamanki tonlamasıyla “Zehra Hanım” demesi ama Semih’in Kara Faruk iken her zamanki tonlamasıyla “Zehra” demesi… Artık Zehra bunu da yerse diziyi bırakırım! İki Kara Faruk’un ne sesi, ne endamı eşit değil! İç mimarlık yapan birinin gözü oran, orantı, boyut konularında çok hassas olmalı oysa ki. Hayatı boyunca at sürmüş gibi geniş çapraz bacaklar gözden nasıl kaçar? Öte yandan, yanlış görmediysem Semih’in giydiği maske ile gerçek Kara Faruk’un giydiği maske aynı. Prodüksiyon tek maske yapmış, iki kişiye de giydirmiş gibi duruyor. Olacak iş değil.
Dizinin ekseriyetle girmesini istemediğim nokta üfürükçü, cinci hoca konusu idi. Ne yazık ki bu bölümde Şevket’in de zorlamasıyla Ziya hocanın üfürükçü hocalığa büründüğünü gördük. Üstelik Şevket “para aldığı zaman daha etkili okuyor,” demesinin üzerine saçma bir şekilde, “ama hocanın paradan haberi olmasın,” diye rica etti. Şimdiye kadar dini konularda ekseriyetle doğru çizgide duran dizinin bu hareketi güldürmedi.
Dizi yırtık pantolon hangi yılın modası acaba? Sahi, nerede kaldı bu pantolonlar? Ayrıca Selin ile Zehra'nın çizmelerinin pişti olması... kuşlar öldü.
Geçen haftaki antipatik kokoşların yerini bu hafta daha düzgün arkadaşlar almıştı. Yine de onlar da güldürmedi. Semih’le Melis’in arasına giren kızcağız bile—ki Melis hiç sevilen bir karakter değildir—antipatikti. Sanırım bu dizi böyle eklenti karakterleri kaldırmıyor. Öte yandan, garip bir şekilde Ünsal ve Ferruh’un fotoğrafını çekmek için yanlarına kadın gönderen sahneyi hala anlayabilmiş değilim. Bu bir şeye gönderme mi, sosyetede infial yaratmak için bu tarz pratikler uygulanıyor mu bilmiyorum ama çok kötüydü. Eğer sadece gazetede gösterip, Ferruh-Tülin ve Ünsal-Hale cephesinde bir dram yaratılmak için böyle bir sahne eklendiyse çok ucuza kaçıldığını söyleyebilirim.

Bu bölümün pik noktası Kertenkele’nin Semih’i bowling’de alt etmesiydi elbette. Strike’yi görünce içimizin yağları eridi! Her ne kadar iyi dans eden, modayı takip eden, iyi adam döven, piyano çalan, iyi tırmanışçı, iyi bowling oynayan bir hırsız çok sürreal bir karakter olsa da, hepimiz biraz da mağdur olan Kertenkele’yi çok sevdiğimiz için, bunları izlemek hoşumuza gidiyor. Öte yandan son sahnede Semih’in“Kara Murat benim” diyen Cüneyt Arkın edasıyla “Kara Faruk benim!” demesi çok iyiydi! Bölümü onca şeyden sonra bir tebessümle kapatmamıza sebep oldu.
Haftanın caps’i bölümünde bu sefer Deli Kenan ve mermi aşkı var.

Dizinin geçen hafta espriler için popüler kültürden yararlanmaya başladığını söylemiştim. Şüphesiz, ekranda soru cevaplayan bir imam figürü olunca insan ister istemez Nihat Hatipoğlu ile karşılaştırılıyor. Nihat Hatipoğlu’na gelen en saçma sorulardan biri, bir aşk üçgeninde kimin duasının kabul olacağıydı. Bu soruya Kertenkele nasıl bir cevap verirdi diye düşünüp duruyordum ki bu bölümde cevabını aldım. Henüz bu cevabın videosu yok ama orijinal sorunun videosu için buyrun:
Artık bir nişan sahnesini hak ettik! 14. bölümde Ziya-Zehra aşkında önemli bir dönemeci geçeceğiz umarım. Levent yine Ünsal ile ekip olacak, Selin yine Kenan’a atar yapacak. Kenan fizik tedavi sonucu iyileşirken bunu Ziya hocadan bilecek. Kertenkele’nin sakalları yine takma olacak! :)
Yazımı arka planda çalan Gam Yükü eşliğinde sonlandırırken hepinize mutlu bir hafta diliyorum, esen kalın efendim.