Tahmin
edebileceğiniz gibi, AsFer konusuna hiç giresim yok. Aslı'nın avukatla
görüşmesi, avukatın AsFer evliliğiyle ilgili hiçbir şey bilmeden bir protokol
hazırlayabilmesi, Ferhat'ın gelip bu protokolü gık demeden imzalaması neden
adım adım gösterildi hiç anlam veremedim mesela. Tek sevindiğim şey, Ferhat'ın
avukatı bir tenhada kıstırıp dövmemesi veya davayı açmaması için tehdit
etmemesi oldu.
Normal şartlarda bu
boşanma yakın zamanda gerçekleşemez, çünkü yasalarımıza göre bir evlilik bir
yılını doldurmadan anlaşmalı boşanma davası açılamaz. Avukatın hiçbir şey
bilmediğini söylemem de bu yüzden; bir de tek celsede bitirecekmiş... Madem
bütün aşamaları gördük, Aslı'nın avukata evliliğini ve boşanma gerekçelerini
anlatışını da görseydik ve avukat da davanın açılamayacağını söyleseydi. O dava
açılsa da bu çiftin boşanamayacağını, boşansalar da bunun hikâyeye bir
katkısının olmayacağını zaten hepimiz biliyoruz.
Aslı ve Ferhat'ın
yaşadığı gelgitleri anlıyorum, acılarını paylaşıyorum ve hatta bu
inatlaşmalarına bile hak veriyorum zaman zaman. Ama ne hissettiklerini anlıyor
olmam, yaptıklarını, söylediklerini anlamama yetmiyor bazen. Ferhat hep gururlu
bir adamdı, gururu bizden biraz farklı tanımlıyor olsa da. Zaman zaman aşkı
gururuna galip geldi ama çoğunlukla gururu seçti aşka rağmen. O nedenle bebeği
aldırdığını düşünen ve ayrılma kararını destekleyen Aslı'ya "Gitme"
dememesini anlayabiliyorum.
Ama yine de merak
etmeden duramıyorum, acaba Ferhat Aslı'yı durdurup kürtaja engel olabilseydi,
bebeğini aldırmasını istediği için Aslı'dan özür dilemeyecek miydi? Şimdi neden bunu
istediği için özür dilemek yerine isteğini yerine getirmiş olan bir kadını
suçluyor? Babasını gördüğü rüyadan aldığı tek ders, aslında baba olmayı
istediği miydi? Bu kadar mı? Gururunu, kibrini, korkularını yakmasını söyleyen
Necdet'i neden dinlemiyor? Kaybedecek bir şeyi kalmadığı için "kısmetse
ölmeye" gönüllü yazılan Ferhat Aslan, gururundan, kibrinden ve
korkularından niçin vazgeçemiyor?
Aslı ise gururundan
bölümler öncesinde vazgeçmişti zaten, o yüzden şimdi gurur yapması beni pek de
etkilemiyor.
Annem ölüm döşeğindeyken bile fönümü ve kırmızı rujumu eksik etmem, çünkü kötü olmak bunu gerektirir.
AsFer'den daha az
söz etmek istediğim tek bir konu varsa o da Jülide'dir herhalde. Geliş sebebi,
kendisinden bile gereksiz. Anne giderken bir tek Leyla'yı almış yanına, çünkü
Cem ve Aslı çok küçükmüş, gerekçeye bakın. Onlarca terk edilme hikâyesi okudum ve
izledim, böyle saçma bir gerekçe ne gördüm ne duydum. Haksız yere evinden
kovulmuş olması Aslı ve Cem'i ilgilendirmez, anne çocuklarını terk edip gitmiş.
Sonra dönüp görüşmek istediğinde de Cem reddetmiş, bundan daha doğal ne
olabilir? Cem'i sevmediğim malum, ama bu konuda hiç de haksız değil.
Peki sonra ne olmuş?
Anne, yıllar önce terk ettiği çocuklarına karşı bilenmiş, yetmemiş, kendi
çocuğunu da bu nefretle yetiştirmiş. Bu konuda da öyle başarılı olmuş ki
torununa kadar sirayet etmiş nefret duygusu. Bravo gerçekten. Bir de bu anne,
utanç içinde ölmüşmüş. Pardon, ama niye? Zaten terk edip gitmiş, öyle ya da
böyle gittiği yerde başka bir hayat kurmuş kendine. Üstelik gerçekten de suçlu
değilse utanmak niye? Neresinden tutmak istesek elimizde kalan bir hikâye,
başka hiç derdimiz yokmuş gibi konuyu ve ilgimizi dağıtan bir yeğen. Canımın
nasıl sıkıldığını anlatmaya halim yok. Şu atasözümüzü hatırlatayım, bence kâfi:
"Ne kestin, koç; ne yedin, hiç!"
Arsızlıkta sınır tanımayanlar...Aslı babasının
evinde kalmak istediğinde Ferhat itiraz edecek oldu, Aslı küt diye verdi
cevabını, "Bu bir toplumsal iteleme" diye. "Ağzına sağlık"
dediğimiz bir andı ve güzeldi. Ama aynı senaryo bize "evliliği kurtarmak
için çocuk yapmak gerekir", "kürtaj öcüdür ve ondan koşulsuz şartsız
uzak durulmalıdır" gibi itelemeleri tek gerçeklik gibi sunmaya
çalışmıyormuş gibi de yapamam.
Geçen hafta babanı delirtmiştin, bu hafta kardeşini... Bakalım daha kimleri çileden çıkaracaksın Ferhat Aslan...
Benim için oldukça
yoğun bir hafta oldu, yazıyı tamamlamak da Cumartesi gecesini buldu. Siyah Beyaz Aşk'ı düşünecek vaktimin
olmayışına sevindiğim bir yoğunluk olduk neyse ki, zira elim yazmaya gitmiyordu
bir türlü. Fragmanları izlemedim, Pazartesi günü bölümü izleyebilecek miyim onu
da bilmiyorum. Pazartesi akşamlarına program yapmak için iki kez düşünmeyeceğim
artık. Bundan sonraki bölümler hakkında da yazar mıyım, gerçekten bilmiyorum.
Şimdilik bunu bir veda sayın. Umarım böyle düşündüğüm için pişman olacağım ve
hakkında eskisi gibi hevesle yazacağım bölümler bekliyordur bizi.
Herkese iyi
seyirler, görüşmek dileğiyle…