Yine yeniden bir Diriliş
bölüm yorumuyla huzurunuzdayım. Kendimi berat getirmiş Ertuğrul gibi hissediyorum
bu hafta. Biraz yorgun, biraz şaşkın ve fakat ümitli yine de.. Sevdikleri yolda
yara almış Ertuğrul misali, sevdiklerimin bir takım sağlık problemleriyle
sarsıldım bu hafta. ‘‘Allah var, gam yok’’ diyerek, yaralarımızı sarıp yaşamaya
devam ediyoruz.
Gelelim Diriliş’e.. Dizimiz bu hafta 6. bölümüyle evlerimize
konuk oldu. Yer yer aksiyonlu, yer yer hüzünlü; yine emek kokan güzel bir bölüm
seyrettik. Konuya giriş yapmadan önce dizinin özet yayınını çok uzun bulduğumu
iletmek isterim. Sanıyorum bunu söyleyerek pek çok seyircinin de hislerine tercüman
olmuş olurum. Yetkili ve ilgili kişiler ne düşünür bilmem ama sosyal medyada konuyla
ilgili okuduğum pek çok yorumdan da bu kanıya vardığımı ifade etmek isterim.
Artık diriliş başlasın Ertuğrul Bey. Bahar olsun yolumuz, sonumuz.
Geçen hafta kalbine yediği ok ile Ertuğrul’un
kollarına bıraktığımız Halime oracıkta duruyordu hâlâ. Ertuğrul çevik bir
hareketle Halime’nin kalbine saplanan oku kırıp bir yandan da Alplerine
talimatlar vererek tehlikeyi uzaklaştırmaya çalıştı. Ertuğrul ve Alpler’in
tapınak şövalyeleri ile cenk ettiği sahne tek kelime ile mükemmeldi! Bir kadın
olarak -dövüş, aksiyon filmi sevmeyen bir kadın olarak- bu
sahneleri ağzım açık biçimde seyrediyor olmamın sebeb i hikmeti nedir, inanın bilmiyorum. Gerçeğe çok
yakın bulduğum için mi, tarihimizden esintiler olduğu için mi, kaliteli
bulduğum için mi..? Hepsi olabilir..
Bu hafta senden daha yürekli bir başka Alp bulamadım haftanın yıldızı seçmeye..
Selçuklu Şehzadesi Yiğit’i Turgut Alp’e emanet edip
Halep’te buluşmak üzere Alpleri ile vedalaşan Ertuğrul Bey, bin bir tuzakla
örülmüş yollar aşarak Halep’e vardı. Bu arada Titus çoktan Turgut Alp’i ve
Yiğit Alp’i esir almıştı. Titus tarafından boynuna ip geçirilerek saraya kadar
götürülen Turgut Alp bütün bunların intikamını ne şekilde alacak merak ediyorum
doğrusu. Esir edilirken bile aman dilemeyen, dimdik duran Turgut bu haftanın ‘‘kalpten
vuranı’’ seçilmiştir tarafımdan. Üstad-ı Azam’ın kırbaç vurdurup ‘‘benim
istediğim biçimde yaşayacaksın Türkmen!’’ diye seslenişlerine kulak asmayan,
acıya gülüp geçen, Rabbine sığınan yürekli Turgut Alp’e yıldızlı beş. Esir
düştü diye gözden gönülden de düşürecek değiliz elbet. Mühim olan esaretteki
hali tavrıdır. Turgut Alp de o hali tavrı en şahane biçimde sergilemiştir.
Halep yollarında bunlar olurken Kayı Obası veba
illetine tutuldu. Gündoğdu babasının ellerini öpüp, şifa dileyerek uğurladı
onları Halep’e. Bakalım obada kalan Kurdoğlu ve Selcan, Gündoğdu’nun ve obanın
başına nasıl bir çorap örecek? Gündoğdu’nun babasına şifa duası tez vakitte
kabul olunmuş olmalı ki Süleyman Şah yolda gözlerini açıp kendine geldi. Fakat
akıbetinin ne olduğu konusunda fikrimiz yok; zîra, Baybora’nın oğlu hançerle
Süleyman Şah’a saldırmak üzereydi ki sahne orada kesildi.
Ah El Aziz! Bir Eftelya'ya feda ettin Şahabettin'i.Biz diyelim Esma, siz deyin Eftelya isimli hanım
kızımız da Halep Emirliği’nin üzerine kara bulut olup çökmüş haberimiz yok. Tapınakçıların
casusu olan hain Eftelya, Halep Emiri El Aziz’i kandırıp Şahabettin’in hain
olduğu konusunda onu ikna etti. ‘‘Şeyhim himmet’’ derken sesi titreyen, gönül
telimize basıp geçen Atabey Şahabettin inanıyoruz ki o parmaklıkların ardından
çıkacak ve hem de maddi-manevi yükselmiş, donanmış biçimde.. Çünkü biliriz ki ‘‘Allah,
tuzak kuranların en hayırlısıdır’’ (Enfal/30).
Bu hafta, diziyle ilgili RTÜK’e bol bol şikayet
savuranlara bir çift kelam etmek isterim. Bir millet kolay dirilmemiş, bir
devlet güle oynaya kurulmamıştır takdir edersiniz. Hele cihana hükmetmiş bir devlet
inşâ edilirken kasap havası oynanmamıştır muhtemelen. Çocukların da ekran
başında olduğu saatlerde açıktan kan revan görüntüsü verilmesi doğru
olmayabilir. Buna katılırım. Ve fakat.. Kan gösterilmeksizin yapılan cenk
sahnelerinden şikayet etmek nedir Allah aşkına?
Gönül isterdi ki şiir okuyarak kurulmuş olsun
Osmanlı Devleti ya da diğer bütün devletler. Ama öyle bir dünya yok. Seyircilerden kimisi cenk sahnelerinden, kimi
fitne ve tuzak kuranlardan rahatsız oluyor. Ertuğrul Bey azıcık aşk kelamı etse
‘‘vay efendim Osmanlı böyle mi kuruldu, bir millet böyle mi dirildi?’’
yakınmaları..
Ne istiyorsunuz güzel kardeşim? Osmanlı Devleti’nde
ya da Kayı Boyu’nda insan üstü varlıklar yoktu ki. Hepsi sizin bizim gibi
ademoğlu idi. Aşık da oldular, cenk de ettiler, şiir de okudular, yaraladılar
da, yara da aldılar.. Hepinizi aynı anda ve eşit oranda memnun etmek imkansız
biliyorsunuz değil mi? Kan gösterilmeksizin yapılan cenk sahnelerinden de rahatsız
oluyorsanız kumandanızı yanınızda hazır bulundurunuz. Çocuğunuzu o saatte başka
bir meşguliyetle oyalayınız. Uyutunuz mesela. Ya da içinde kanlı görsel bulunmayan
kahramanlık öyküleri alıp okutunuz. Hoşunuza gitmeyeni şikayet de ediniz elbet,
demokratik haklarınızı kullanınız pek tabii.. Fakat ‘tarihi gerçeklerden
kurgulanmış bir hikaye’ seyrettiğinizi de aklınızın bir köşesine yazınız rica
ederim.
Bu haftanın gündemi meşgul ettiği söylenen bir diğer
konusu da Engin Altan Düzyatan’ın pek çok sahnede sol elini kullanmasıyla
ilgiliydi. Ertuğrul Bey solak mı idi de Engin Altan böyle yapıyordu acaba?
Efendim, aldığımız malumata göre durum tamamen oyuncunun solak olmasından
kaynaklanıyor. Konuyla ilgili tarih profesörlerinin açıklamalarına göre de
Ertuğrul Bey’in solak olduğuna dair bir bilgi yok. Konuyu kafasına takan, bu
hususta ikileme düşen kesim huzur içinde yaşamaya devam edebilir.
Ben bu satırları yazarken yine peş peşe reyting sonuçları
düşüyor sosyal medyaya. Bir gelenek halini alan AB ve ABC1 gruplarında liderlik
koltuğunu bırakmayan Diriliş ekibini tebrik ederim. Totalde yaşanan kayba gelince..
Bu hep böyle olur. Giriş ve sonuçlar hep daha yıldızlı puanlar alırlar; gelişme
ise -özellikle uzadığında- seyirciyi sıkabilir. Bu hafta ‘çözümler’ değil, ‘düğümler’
bölümü seyrettik. Farkındaysanız her olaya bir düğüm atılıp bırakıldı.
İlerleyen bölümlerde ipin ucu çekilip her düğüm birer birer çözülmeye
başladığında her açıdan daha lezzetli bir sonuçla karşılaşacağız dilerim.
Hele şu Halep’e selametle bir ulaşsın, yerleşsin
Kayı Boyu..
‘‘Kartal kafese girdi, sıra kurtta..’’ diyerek
Ertuğrul’a selam gönderen Titus’un kurdun pençesinde kıvranan halini görmek için
fevkalade sabırsızlanıyorum. Kartal diyerek Selçuklu şehzadesini kastetti
sanırım. Kurdun kafeslenemeyeceğini pek acı biçimde öğrenecek olmasını ümid
ederim. O değil, Tanrı’nın oğluna bu yüzden de borçlu çıkacak, canı yanacak.. Turgut’un
o kırbaç ve hakaretlerin hesabını ödeteceği ânı ve Şahabettin’in örümcek ağı
tutmuş o parmaklıkların ardından çıkacağı bölümü de aynı merak ve sabırsızlıkla
beklemekteyim.
Emeği geçen herkesin eline, gönlüne sağlık.
Haftaya görüşmek dileğiyle..