Selvi
Boylum Al Yazmalım’ı izlerken; son sahnede, Asya’nın, İlyas’la gitmesini ister bir yanımız.
Kavuşsunlar, sıkı sıkı sarılsınlar isteriz. İlyas’ın,
Asya’ya yaşattıklarını unutmuşçasına…
Sonra Asya tercihini yapar ve hepimizi düşündüren cümleleriyle arkasını dönüp
gider: “Sevgi neydi? Sevgi iyilikti, dostluktu, sevgi emekti…”
Nefes’in de, Mercan’a dediği
gibi: “Sevgi
kesmez, sevgi kanatmaz, sevgi hayat almaz. Sevgi hayat verir.” Sevgi; Yiğit’in,
Tahir’e, Tahir’in, Nefes’e, Nefes’in de, Tahir’e beslediği şey işte. Yüzünü
güldürmeye çalışan, o mutlu olunca mutlu olan, acıtmayan, koruyan, kollayan,
incitmekten sakınan… Sevgi dediğin şey sana ya da başkasına gerçek anlamda
zarar veriyorsa, orada “sevgi” diye ifade edilen şey, yerini başka tabirlere
bırakıyor o zaman.
Bölüm
finaline, intiharıyla girdiğimiz, benim de ilk bölümden beri çözmeye çalıştığım,
artık profili kafamda netleşen Mercan Dağdeviren’le başlamak istiyorum yazıma.
İntihar
kelimesi bende, acizliği, ruh hastalığını, güçsüzlüğü ve pasifliği çağrıştırır
her zaman. Birinci bölümden beri Mercan’ı çözmeye çalışırken, ilk hissettiğim
şeylerden biri de, “İntihara meyilli” oluşuydu. Er ya da geç böyle bir şey
yapacağını bekliyordum. Mercan gibi karakterlerin varlığına, çok şahit
olmuşumdur etrafımda. Bir ortamda sohbete karışmaktan bile çekinirler mesela.
İçinde fırtınalar kopar, içleri içini yer, ama tuhaf bir şekilde sürekli bastırırlar,
kendilerini ifade etmeyi beceremezler. Hep pasif kalırlar. Mercan da, onlardan
biri işte. Hatta bence, şu durumda, Tahir’e hissettiği şey de gerçekten aşk
değil. Büyük ihtimalle çocuklukları beraber geçmiş, o yüzden hayranlıkla,
heyecan arası bir şey hissediyor olmalı. Bu hayatta hiçbir şeye cesareti
olmadığından, kendisiyle ilgili hayaller kurmayı bile bilmediğinden, en
yakınındakini sevdiğini zannediyor bence.
Asiye Kaleli gururumuzdur!
Bu
bölüm, Tahir ne kadar verdiği sözü tutmak ve kendini mecbur hissettiği için
Mercan’a yüzüğü geri götürse de, çok önemli şeylerden bahsetti aslında. Mercan’a
karşı bir şey hissetmediği halde, insani duygularıyla, sen istiyorsan,
savaşırım dedi. Cesur ol dedi. Kaçmak çare değil, yüzleşmeyi bilmen lazım ben
yanındayım dedi. E bu uşak daha ne desin? Ama Mercan hem savaşmak istemiyor,
hem Tahir yanında olsun istiyor, hem babasına karşı gelmesin, huzuru bozulmasın
istiyor. Bunların hepsinin bir arada olması mümkün değil. Umarım,
bu intihar olayından sonra kızına kıyamayan Cemil, geri vites yapıp, bu evlilik
mevzusu için yeşil ışık yakmaz. (Ama nedense, ben öyle olacakmış gibi
hissediyorum.)
Madem
sevgiden bahsederek başladım yazıma, o zaman Nefes ve Tahir’den devam edeyim. O
kadar güzel bakıyorlar ki birbirlerine, böyle hiçbir şey yapmadan, sadece
birbirlerine baksalar yetermiş gibi hissediyor insan. Cümle kurmaya, bir şeyler
demeye gerek yoktur ya bazen; onlar da konuşmadan, gözleriyle anlaşıyorlarmış
gibi hissediyorum ben. Hani Canan Tan’ın
Yüreğim Seni Çok Sevdi kitabının
tanıtım cümlelerinde, “Biliyorum,
imkansız aşk bu. Ama hükmedemiyorum kendime. Çünkü yüreğim seni çok sevdi.” yazar
ya, Tahir ve Nefes o cümleleri getiriyor benim aklıma.
Yazı devam ediyor..