'Düşünce kalkmayı öğreticem'
İstanbullu Gelin son iki haftadır bizi gözlerimizde yaş, boğazımızda dev bir yumruyla paçavraya dönmüş halde bırakıyor bölüm sonlarında. Aynı anda hem çok üzücü, hem bildiğin umut dolu gelişmelerin yaşandığı bir bölümü daha geride bıraktık.

Yazıya bölüm sonunda hepimize ‘Allaahhhhh’ diye Şener Şen koşuşu yaptıran ve onca hüznün arasında güneş gibi doğan bebek haberiyle başlamak isterim. Pat diye düşüp bayılan Süreyya meğer hamileymiş. O kadar bekledi, o kadar uğraştı ama işte kader kanunları gereği tam da en beklemediği anda geliverdi bebek. Belki de o daha fazla üzülmesin, konakta yeni bir nefes olsun diye seçti bu zamanı. Hem Esma Sultan’ın yaptıklarını öğrendiği hem de Emir’le yaşayacaklarının zorluklarını gördüğü için çok üzgün ve halsiz olan Süreyya’nın o hali öyle güzeldi ki. Ne çığlık çığlığa bir sevinç ama ne de bir tereddüt. Evet, çok zor olacak, daha Süreyya’yı kabullenememişken Emir bunca acısının arasında şimdi bir de kardeşi olacak ama aslında belki sonunda en çok da ona iyi gelecek. Hepimiz biliyoruz ki Süreyya’nın kalbi herkese yetecek kadar büyük.


Yalnız o nasıl sahneydi vicdansızlar? 

Onca kavga gürültülerine ve aralarında geçenlere rağmen bunu en iyi bilenlerden biri de Begüm’dü ve Emir’i Süreyya’ya emanet ettiği sahneler beni ağlamaktan bitirdi. Bir anne için daha zor ne olabilir bilmiyorum bile. Emir’in sonsuza kadar annesini özleyeceğini çok iyi bilse de babasının yanında onu sevecek ve kanatlarının altına hiç incitmeden alacak bir kadın daha olduğunu bilmek Begüm’ün tek tesellisiydi belki de.


Hepsi buraya kadar aslında 

Nil Karaibrahimgil’in umut dolu şarkısı Benden Sana, Begüm’ün cenazesi sahnesi için kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi ama bir şarkı bu kadar mı cuk oturur, bu kadar mı en acıklı şarkıdan bile daha trajik bir şey anlatır? Yazanın da çekenin de ellerine sağlık. Hayatın her şart altında devam ettiği gerçeği bazen aşırı acımasız, bazen insana dayanma gücü veren bir şey. Küçücük yaşında annesini kaybeden Emir de devam edecek yaşamaya, tıpkı annesini kaybetmiş ve kendisine emanet edilmiş küçücük bir çocukla baş başa kala Süreyya gibi. Zorlanacaklar, kavga edecekler, küsecekler, barışacaklar ve hep devam edecekler. Sahnede beni en çok etkileyen an ise cenazeyi birlikte taşıyan Faruk ve Can oldu. Ölüm karşısında tüm kavgaların ve yaşanan ne varsa hepsinin aşırı anlamsızlığı o kadar ince ince vurdu ki yüzümüze, kâğıt kesiği gibi acıttı canımızı.


Çıkmasın o yüzük bir daha 

Sadece üzücü bir bölüm değildi bu elbette, aşırı sevindiğimiz şeyler de yaşandı ve Akif’in Senem’le barışması bunların en başındaydı. ‘Ya günahıyla sevabıyla değilse sevmek, öyle değilse nedir ki? Affetmeyen sevda mı olur be?’ cümleleri hayatımda duyduğum en romantik cümlelere ilk beşten girdi. Olmaz çünkü affetmeyen sevda, senden önce başına gelenlerle, efendim koca koca yargılamalarla olmaz. Bir insanı sevdiğimizi iddia edip sonra ‘Ama keşke öyle yapmasaymışsın, pek sevebilecek gibi değilim artık’ demekle olmaz.  ‘O yaşadıkların seni böyle bir insan yaptı’ dedi ya Akif, nasıl güzel, nasıl tatlı dedi, bu sefer de sevinçten ağlattı. Hiç ayrılmayın e mi?


Git kendine başkasını bul Murat 

Gelelim hadsizin başkanı (böyle bir blog vardı yıllar yıllar evvel çok okurdum, nerede, ne yapıyor acaba şimdi yazarı? Bu vesileyle anmak isterim kendisini) küçük Boran Murat’a. Bade ile evleneceklermiş de, Bade için savaşacakmış da bilmem ne. Hayatında herhangi bir konuda mücadele etmişliği varmışçasına atıp tutması konak halkını şaşırtıp Nurgül’ü sinirlendirdiği kadar izleyenlerin de asabını bozdu. Dilerim Bade aklını bir an evvel başına toplar. Bu arada Nurgül’ün mevzuya yaklaşımına bayıldığımı söylemek isterim. Bu ilişkiye karşı olmasının sebebi asla Bade’yi Murat’a layık görmemek ve kızı eziklemek değil, tam tersi, ‘Murat’ı severim ama benim kızımdan değerli değil’ diyerek gösterdi ne kadar sağlam biri olduğunu. Arada kızıyordum Nurgül’e ama bundan sonra farklı bakacağım.


Çok da şey yapmayın bence 

Kızının ne kadar yalnız olduğunu görüp ona annelik yapamadığını hisseden ve bu yüzden suçluluk duygusunun ona verdiği yetkiye dayanarak Osman ve Burcu’nun yarım kalan nişanlarını tamamlayan Siren de çok tatlıydı ama hepimiz biliyoruz ki bu ilişki elimizde kalacak. Burcu annesini pek sevmese de o kızını iyi tanıyor ve Osman ve geleneksel Boran hanesinde mutlu olamayacağı konusundaki tespitlerinde son derece haklı. Bırakalım Burcu evciliğinin tadını çıkarsın biraz.

İki haftadır gitgide güzelleşen bölümler izliyoruz, bakalım önümüzdeki hafta neler olacak? İyi seyirler dilerim. 


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER