Otuzuncu bölümü tarihe, “gerginlik seviyesi tavan” olan
yapmış bölümlerden biri olarak not ettim. E nasıl olmasın? Kandemir, kızının Firuz’a
baba dediğini öğrendiği an ok gibi fırladı arabadan. Kimsenin başı yansın
istemiyordu. Ancak atladığı bir şey vardı: Nevizadecilik’in kitabında son
istasyona gelmeden inmek, yazmaz. Bu yolda Kandemir yalnız değildir! Savaşmadan kaybetmek Nevizadeler'e yakışmaz!
Her şey planladıkları gibi gitseydi kaçak hayatı
yaşayacaklardı. Nevizadeler için gitmek mi zor yoksa kalmak mı diye düşünürken
onlar zoru seçtiler ve kaldılar. Evet, bundan sonra hiçbir şey Nevizadeler için
eskisi gibi kolay olmayacaktı. Bunu, Firuz ile ilk karşılaştığımız an
anlamıştık. Nevizadecilik’in asıl amacı olan Ali Rıza Kaptan kurtuldu ama bu
sefer Nevizadeler’in başı cümbür cemaat ve daya büyük bir belaya girdi. Her zaman
“adaletli çalmayı, ihtiyacı olanı çalmayı, ihtiyacı olandan çalmamayı” prensip
haline getiren Nevizadeler, ne yazık ki Firuz’un maşası olup kanun kaçaklarına
yardım ve yataklık etmeye başladı. Artık işin rengi değişiyor.
Komşuculuk
Firuz’un pis işlerine girmeden mahallede ne olmuş ne
bitmiş ondan başlayayım dedim, bu hafta. Servet Abi bizim bildiğimiz Servet Abi’ydi
yine. İlk önce pahalılıktan dem vurdu. Anne, baba, en az 3 çocuk, etti 5 boğaz.
Sağlıklı ve dengeli beslenmek adına yemeleri gereken et 8 kilo. Ne eder? Etin
kilosu 40 liradan ayda 320 lira. (Tabi bu sadece mutfak masrafı hariç etin
hesabı.)Memur maaşı ortalama 1600 lira. (Asgari ücretten bahsetmedi bile.) Bu
pahalılıkta ne eti! Adam haklı beyler, dağılın. Şehriban’ın dediği gibi “Allah garibanın
yüzüne gülsün.” Bu garibanlık sadece para bul meselesi de değil. İnsanın akıl
noksanlığı da olmasın. Servet Abi, yine sazı eline aldı: Karikatür çizene
tetiği çeken, tetiği çekeni takdir eden, onları alkışlayan…” Hepsi aynı… Lacivertin
tonu. Baktı ki bu dünya işlerinden bir cacık olmaz bu seferde gönül
yaralarımıza dokundu. “Ya aşkını ya dengini bulacaksın.” dedi. Hay ağzın bal
yesin Servet Abi.
Servet Abi'yi dinlerken hepimiz. (Temsili değil.)
Şehriban da, garibim, Ceyhun geçen hafta anneciği
üzülmesin diye “Derya’yı öpen bendim.” deyince o da Derya'nın günahını aldım vicdan yaptı. Açtı
mantıları, ohh afiyet bal şeker olsun. (Kayseri’yi de, Kayseriliyi de,
mantılarını da çok severim. Ayrıca belirtmek istedim.)
Hayati’deki durumlar halen biraz karışık. Karışık dedim
ama… Vazgeçtim. Net, net! Cemile, Gıyasettin’i de alıp evi terk etti. Cemile’ye
yapılan yanlış tüm kadınlığa yapılmıştır. Hiçbir kadını aldatılmayı hak
etmiyor. Aman,
diyelim hanımlar gözleri dört açalım. Birimiz hepimiz; Hepimiz Cemile için!
Almanya'dan yasadışı misafircilik
Artık Nevizadeler, mecburen Firuz’a hizmet ediyorlar. Bu
memleket “Bir bebekten katil yarattı.” Bizimkiler belki kimseyi öldürmüyor ama
kötülerin maşası olmak… Ne bileyim, insanın kendi vicdanının katili olmuyor mu
o zaman da? Neyse, ben yine bu durumu çok içselleştirdim sanırım.
Firuz, ihale belgelerinin çalınması işinin ardından yeni
görevlerini Nevizadeler’in bizzat ayağına gelerek verdi. Greta, adında Alman bir
hatun kişi. 1.80
boylarında, sarışın, eli kolu ayrı oynayan cinsten. Görev, Greta’yı İstanbul’da
olduğunu müddetçe saklamak çünkü kadın aranıyor. Yasadışı işler yani.
Cehenneme hoş geldin melek!
Yalnız
Greta’yı Bahadır’ın Erasmus öğrenci değişim programından diye tanıtınca bana bir
gülme geldi zira en son Erasmus öğrencilerini “dış mihrak” diye kapı dışı
ediyorduk. Ama bu sefer, herkesin Greta’yı postalamak için daha geçerli sebepleri vardı, özellikle kızların. Yaren'in dediği gibi: "Boynuz denen şey bize yakışmaz." Mesela Karlos’a yürüyor olması ya da Maşuka’ya göre Kandemir için
potansiyel bir tehlike yaratması yeterince geçerli sebepler değil mi? Haydi kızlar, göreyim sizi derken ilk önce
Maşuka taarruza geçti. Kendi yatağından fırladığı gibi kendini Greta’nın
yanındaki yatakta buldu. Helal sana Maşuka! Muhtaç olduğun kudret damarındaki
asil kanda mevcut!
UYUMA MAŞUKA! UYURSAN ÖLÜRSÜN!
Yaren, Karlos’a sürekli bir sıkı markaj halinde zaten.
Karlos’un da gözü Yaren’den başkasını görmez ya insanoğluyuz, arada şeytan
dürter, bir şey olur. Evlerden ırak ya Rabbim!
Duduşçuluk şartmı? O olmadan sevilmez mi ?Böyle bakmak onyüzbin duduşçuluk gücünde sayılmaz mı?
All we need is love!
Tamam, kızı erkeklerden uzak tutmak kolay da; evde tutmak için ayrıca bir mesai oldu. Hem de iki koldan.
Bir önceki akşam Ceyhun, Greta’da bir gariplik
olduğunu anladı. Hoş, onunkisi Nevizadeler’in garipliğinden ayrı bir gariplik
çıkartma. E ne olacaktı ki? Kafasında kocaman bir soru işareti: Nevizadeler’deki
gariplik nedir? Sonra bir bakıyorsun karşına Almanya’dan gelen, gözünün bir
yerden çıkaracağı başka bir kadın. Matruşka gibi. İşin zor Ceyhun! Ama Allah’tan
Ceyhun’un Esra gibi bir takım arkadaşı var. Zamanında çok kızsam da Esra akıllı
bir kız üstelik Ceyhun’a da âşık. Bu yolda Ceyhun’a sırdaşlık edebilecek tek
kişi o. Tekrar Ceyhun’un Greta ile münasebetine dönersek Maşuka’nın çevirdiği
kadarıyla Greta, ertesi sabah bir yere gidecekti. Ceyhun takip etti ama bir
sonuca varamadan Greta’yı gözden kaybetti.
Nevizadeler yarışa geç katıldılar. Herkes uyandığında
Greta çoktan evden çıkmış hatta Ceyhun’u bile atlamıştı. Bu durumdan habersiz
olan Nevizadeler Greta’nın nereye ve kime gideceğini teknoloji ve Bahadır’ın
yardımıyla buldular. Zaten Ceyhun ile beraber bulmaya kalksalardı işler iyice
arapsaçına dönerdi. Kadın, Nevizadeleri tanıdığına göre peşine daha önce
görmediği birini takmaları lazım geldi. O halde: Çare Tuncer! Tuncer’in Greta’nın
Türk sevgilisini arabasını alma bahanesiyle oyalama sahneleri muhteşemdi. Adam goygoyda
bir marka resmen. Goygoyu bir köşeye koyup ciddiyetle adamın kredi kartı
hareketlerinden nereden olduklarını buldular. Greta’yı bulup tam vaktinde
Yunanistan’a postalamak lazımdı. Aksi halde Firuz, Nevizadeler’i kodese
postalayacak derken bir Ertem Eğilmez’in en güzel filmlerinden biri olan Mavi Boncuk’ta olduğu gibi Greta’yı bayıltıp,
halıya sarıp adresine teslim ettiler. Elinden bir uçanla bir kaçan kurtulur
diye bir atasözümüz var ama Nevizadeler’den uçan da kaçan da kurtulamıyor. Firuz’un işi görüldü, Nevizadeler yine son
dakikada yırttı. İçleri acısa da bunu yapmak zorundalardı, yaptılar.
Ayrıca Greta’nın hemencecik gitmesi çok iyi oldu. Ne o
öyle evde pembe pembe geceliklerle dolaşmak? Karlos’a film izleyelim mi ayağına
yürümek?
Hoopp, bacım! Yalnız o adamın sahibi var! Was ist denn hier los, diyorum?
Bu aralar Ceyhun’a çok üzülüyorum. Kıyamıyorum. Assolist
gibi onu en sona bıraktım. Malum, Ceyhun bundan sonra ciddi ciddi Nevizadeler’in
ensesinde. Ama geçmişten ders almış olacaktı işini bu sefer paldır küldür yapmıyor.
Daha sakin, sessiz ve kendinden emin adımlarla yol alıyor. Kesin bilgi değilse yaymıyor.
Bu saydıklarımı özel hayat kapsamında değerlendiriyoruz. Asıl bomba iştekilerde.
Hırsızlık masası olarak derin ilişkilere sahip, katıldığı ihalelerdeki adamları
kaçıran, hayalet bir adamın peşindeler. Adamın adı Firuz. Ama resmi kayıtlara
göre 2012’de ölmüş. Yani sizin anlayacağınız filmin sonunda herkes Firuz’a…
bakıyor. Her zaman, herkesten bir adım önce olan Firuz ise tatlı tatlı evine
gelip gidiyor. Canım ya. Bak Firuz, burada kim var:
Bölüm sonunda şaşıp kalan sadece Firuz değil elbette.
Ceyhun ve Esra da gittikleri sinema salonunda Ferdi ve Derya ile karşılaştılar:
Filmin kralı arkada!
Kandemir’in durumu planlı programlı. Adam, iğne oyası
gibi, ilmek ilmek dokuyor Firuz’u. Kendi elleriyle Ceyhun’a teslim edecek. Bu durum
Ceyhun’un iş hayatıyla ilgili. Ancak dünürcülükte sorumluluğu Ferdi ve Derya’ya
bıraktı. Ama insan onlara da kızamıyor ki. Gençler, el ele gezmek, dolaşmak
istiyorlar. Bakalım bu sefer nasıl yırtacaksınız FerDer tayfasııııı?
İzlemeye doyamadığım komedi unsurlarıyla, çaktığı selamlarıyla, dokunmadan
bile ayakları yerden kesen aşklarıyla yine iyi bir Ulan İstanbul bölümüydü. Emeği geçen herkesin bu haftada da
ellerine kollarına sağlık. Ben yorumladığım dizime güveniyorum haftaya daha da sürprizli
bir bölüm olacak!
*"Savaşan kaybedebilir, savaşmayansa çoktan kaybetmiştir." sözü Bertolt Brecht'e aittir.