Bölüm Salih Efendi’nin yedisi
ile açıldı. Biz de sonuna yetişebildik. O da neydi? Daha duası biter bitmez
taziye için gelen konukları evden bir kovmadıkları kaldı. Tamam, kabristan
ziyareti önemliydi ama bu kadarı da yangından mal kaçırmak olmadı mı? Cümbür
cemaat hazırlanıp tam kabristanın yolunu tutarken Gülru onlarla gelmedi. Yalnız
Yener’in annesi de az değil. Kaşla göz arasında Gülru’daki değişikliğin farkına
vardı. Mezarlık dönüşünde ise Gülru’nun sürpriz mesajı ile karşı karşıya kaldılar.
Hayırdır Halide? Son iki bölümdür boğazlanmaktan hoşlanmaya mı başladın yoksa?
Şimdi gelelim esas konumuza.
Aslında olanları biliyorsunuz. Bilmeyenler için kısa özet geçecek olursam;
Gülru, Gülfem ile Cahide’nin hain planını öğrendikten sonra kendince Gülfem Sipahi'den intikam almak için ant içti. Bu da ancak
Cihan’ın hayatına dâhil olmakla gerçekleşebilirdi. O an için dâhice bir fikir
gibi duruyordu. Fakat bence Gülru da, Duygu gibi Cihan’ı kötü düşünce ve
emellerine alet etti. Zayıflığından yararlanacaktı. Hiçbir zaman kocalık
vasıflarını yerine getiremeyecek, yarım bir adamla evlenme fikri Gülru için
idealdi. Çünkü yalnızca Gülfem’in hakkından böyle gelebileceğini biliyordu.
Gözlerimde yaş, kalbimde sızı... Unutamadım unutamadım ne olur anla beni
Hadi gelin, biraz empati
kuralım. Ömer’in yerinde siz olsaydınız ne yapardınız? Sevdiğiniz kadını veya
erkeği başkası ile nikâh masasında görseniz ne düşünürdünüz? Bırakın nikâh masasını yan yana görmeye bile
tahammül edemezdiniz. Burada Ömer’in tepkisi, öfkesi, hayal kırıklığı gözle
görülebilecek ölçüde hissediliyordu. Yapması gereken buydu. Çünkü sebebini
bilmediği bir şekilde ve hiçbir zaman kendisi için rakip bile görmediği bir çocuğa
yenildi. Şaşkındı. Nedenini anlayamıyordu. Bu evliliğe inanmak istemiyordu.
Sevdiği kız ellerinin arasından kayıp gidiyordu. Beyninin ona oyun oynadığını
görmek isterdi. Engel olmalıydı.
Olamıyordu. Namlunun ucuna doğru korkusuzca durduğunda Ömer’in aşkına inandım.
Gözündeki çaresizliği görebiliyordum.
Savaş bitmedi. Savaş daha yeni başlıyor!
Gülfem rocks!
"Sen bu savaşta sadece o karım dediğin şeytanın karnına doğrulttuğu silahsın."
Gülfem Sipahi! Evet, en çok
da bu evlilik hususunda onun tepkisini bekliyordum. Savaş kartlarını bu denli
açmışken durumu sükûnet ile karşılayacağını beklemek yanlış olurdu. Gülru ile
Cihan’ı el ele gördüğünde durumu yadırgamamıştı; ama evlilik cüzdanını
gördüğünde her şey o anda bitmişti. Durumun şokuyla baygınlık geçirdi. Sonra
bir baktık karga tulumba ambulansın sedyesinde gidiyor. Gözlerini açması,
çıplak ayaklarla ambulanstan fırlaması ve Gülru’ya saldırması birkaç saniye
içinde oldu. Gülfem’e hak vermiyor değilim. Mantıklı düşünmek gerekirse;
Gülru’nun kendisinden daha iyi ve başarılı olduğu için başlattığı bu çekişme,
sevdiği adamı kaybetmeye ve hayatta tek değer verdiği varlığın avuçlarının
arasından sıyrılmasına yetmişti. Kendini koruması ve kurtarması için yapacağı
şey planları doğrultusunda gereksiz kişi ve ayrıntılardan kurtulmak olacaktı.
Tehlikeli ikili
Son iki bölümdür dikkatimi
çeken ve aslında senaristlerin kurgulamış olduğu en güzel ayrıntı Duygu ve Mert
oldu. Diziye neden katıldığını anlamadığım Duygu’nun ve Mert’in rollerinin niçin bu
kadar azaltılması anlam veremiyordum. Eğer dizimizin senarist (Karayazı) grubu
– yorumlarımı takip ediyorsa – geçen bölümler içinde yazdığım Mert serzenişine
kulak verdilerse beni mesut etti. Neden mi? Duygu ve Mert birbirlerine cuk
olmuş. Öyle ki şahane komedi sahneleri çıkabilir. Tahminimce Cihan ile Gülru’yu
ayırmak için ellerinden gelen tüm çabayı ve gücü sarf edeceklerdir. Onlar bu
hinliklerle uğraşırken, fark etmeden, aşkları da bacayı çoktan saracaktır.
Bakalım, zamanla bekleyip göreceğiz.

Bölümün en yüksek tansiyonlu
sahnesi ya da şöyle demeliyim, bölümün kreması kesinlikle son on dakikadaki
sahne idi. Evin içinde ne zaman bitecek nidaları atarken nefesimi yerinden
kesecek sahne geldi. Gülfem, avukatından Gülru ile Cihan’ın evliliğini
geçersiz sayacak bir ipucu aldı. Eğer Cihan’a ruhsal ve zihinsel hastalığını
kanıtlayacak bir rapor alırsa evlilik geçersiz sayılacaktı. Keşke böyle sahte
yollara başvuracağına nikâh iptali için dava açsaydı. Hukuki süreçlerle bu
sancılı dönemi atlatabilirlerdi. Böyle yapınca reel yaşam oluyor. Ama nerede
hile, hurda ve sahtekârlık olursa dizi oluyor. Çünkü heyecan var. Aksiyon ve dinamizm
var.
Gülfem bir şekilde psikiyatr Candan Hanım’ı tehditlerle Cihan’a rapor
vermeyi kabul ettirdi. Her şey organize olmuştu. Yalnızca zaman senkronizasyonu
önemliydi. O da oldu mu, Gülru’nun sonu gelmişti. Candan Hanım, Cihan’ı
sinirlendirmeyi başardı. Gülru son dakikalarda yetişse bile Cihan’ın
sinirini ve öfkesini yatıştıramadı. Cihan’ı o halde görmek beni üzdü (Benim
anlamadığım ya da anlamak istemediğim bir problem var. Bizler artık 2015
yılında yaşıyoruz. Anlamadığım şey ise günümüzde hâlâ “deli” gömleğini – hani
beyaz, uzun kollu ve ters giydirileninden –
kullanıyorlar mı? Zamanında belki hastaları zapt etmesi daha kolay
olduğu için bunu yapmış olabilirler, fakat bu gömleği insan onuruna karşı aşağılayı bir kullanım şekli
olarak görüyorum). Size geçen haftaki yazımda Gülru ile olan evliliğin Cihan'ın sağlık
durumunu ne şekilde etkileyeceğini merak ettiğimi yazmıştım. Görünen o ki
Cihan’ı bu hale getiren yalnızca Gülru değildi. Meğer Cihan’ın en büyük
düşmanı Gülfem’miş...
Mortis