*Kısık ateşte 15 dakika
Sanırım Poyraz Karayel sevenlerin kaderi beklemek. Artık iyice emin oldum. Diziyi aylarca bekle, yeni bölüm yayınlansın diye bekle, bir buçuk saatlik özeti bekle... Neyse ki bölüm çok güzeldi de beklediğime değdi. Dizilerde en sevmediğim şeylerden biri önceki bölümün son sahnesinden değil de, başka bir yerden başlamasıdır. Poyraz Karayel'de ise geçen haftanın son sahnesiyle birleştirip yeni bölümü devam ettirmeleri hoşuma gitti. Ama bu güzel detay, Poyraz arabayı çarptıktan sonra neler olduğu gösterilmeyerek bozuldu gitti. Ayşegül'ün gerçek kimliğinin bu kadar çabuk öğrenilmemesi de güzel oldu. Araya baba, oğul ve dava olayları girmeden ateş bacayı sararsa çok daha iyi. Çünkü Ayşegül zeki bir kadın, elbet Poyraz'dan ve bu tesadüflerden şüphelenecektir. Hadi bundan şüphelenmedi diyelim, babasından köşe bucak kaçan biri babasının yeni elemanıyla neden birlikte olsun ki? Onda bir tür kendini koruma psikolojisi gelişmiş. Yalnız daha iyiyim, kimse yeterince bana yaklaşmazsa böylece ne ona, ne de bana zarar verebilir diye düşünüyor.


Her bölüm kaçırılmaktan helak oldu çocuk..

Gerçi kaçan kovalanır demişler bu da bir gerçek. Tıpkı iki bölümdür polislerin saniyesinde Poyraz'ı bulması gibi. Hiç işim düşmedi, Allah da düşürmesin ama gerçekten çağırınca bu kadar çabuk olay yerine intikal ediyor mu polis? Eğer böyleyse maşallah diyelim. Polis demişken, Poyraz'ın nasıl polis olmaya karar verdiğini çok merak ediyorum Cidden. Onda ne suçluları yakalayayım telaşı, ne meslekten atıldığı için bir hırs, ne de kahraman olayım sevdası yok. Benden bir şey olmaz bari polis mi olayım, dedi ne yaptı anlamadım. İki bölümdür operasyon anındaki korkusu, beceriksizliği de eklenince ortaya böyle bir tablo çıkıyor. Yanlış meslek seçimi yapmışsın Poyraz'cım, zaten atılman iyi olmuş bence. Bir de gizli görev verdiler bakalım nasıl çıkacak bu işin içinden. Neyse ki Ayşegül var, o da olmasa yandı gülüm keten helva!...


İlker Kaleli bu kadar güzel bakmayı nerden öğrendi?

Çocuk kaçırmaydı, yakalanmaydı derken Poyraz'ın becerebildiği tek şey ağzının iyi laf yapması. O da sadece kadınlar ve çocuklara... Komşunun oğluyla sosyal mesaj içeren ödev sahnesi yine çok güzeldi. Her bölüm bundan bir doz alırım ben. Bu seferki Türk ailesi ve televizyon göndermesiydi. Tam da yerinde bir göndermeydi. Senaristlerin kendi yaptıkları işleri eleştirmeleri güzel.

Bölümde diğer beğendiğim sahne ise; Poyraz'ın kitabı ezbere okuduğu yerdi. Kullandığım 'nickname'den bellidir kitapları ne kadar sevdiğim. Televizyon karşısında ben bile etkilendiysem, Ayşegül ne durumda düşünemiyorum bile. İleride nasip olur da görürsek eğer, Ayşegül tam bu anda aşık oldu Poyraz'a sahnesi istiyorum lütfen. Çünkü çok güzel bir etkilenme anıydı.

Sinan'ı oynayan oyuncuya ayrı bir paragraf açmazsam olmaz sanırım. Ataberk Mutlu çoğu büyük ağabey ve ablalarından güzel rol yapıyor. Öyle ki anneanne ve dede sahnelerinde iki tecrübeli oyuncuyla oynamasına rağmen hiç sırıtmıyor. Dahası rol bile çalıyor. Maşallah diyelim, nazar değmesin.


Şu adamlara "size gülüyorum çok komiksiniz" desem topuğuma sıkarlar..

Öyle mafyaymış, silahmış hiç sevmem derdim ama büyük konuşmuşum. Zaten ne zaman böyle desem başıma gelir. Tıpkı burada olduğu gibi. Zülfikar, Sefer ve Taş Kafa'dan oluşan üçlü grup benim bu düşüncemi yerle bir ettiler. (Taş Kafa demişken dizide gerçek ismini öğrensek hiç fena olmaz hani. Böyle hitap etmek biraz garip geliyor bana.) O adamı öldürüp gömdükleri sahnede ekran karşısında ben gülüyordum. Tövbe tövbe. O sahnede Sefer'in Beşiktaş forması gözlerden kaçmadı tabii. Favori adamım sensin bundan sonra Sefer. Gerçi bizim takımı seçenlerin şanstan yana yüzü gülmez ama olsun.

Poyraz'ın Bahri Umman'ın yanında işe başlayacağı çok belliydi, o yüzden bu duruma şaşırmadım. Asıl olay bundan sonra başlıyor. Eski polis olması yüzünden kendini herkese ispat etmek ve güvenlerini kazanma sınavı verecek. Bu anlarda Poyraz ne yapacak, o panik ve korkak halleriyle merak ediyorum. Ama ekibe girdikten sonra dizinin mafya tarafı ilgimi daha da çok çekecekmiş gibi bir his var içimde, benden söylemesi.

İlk bölüme göre hikayenin içine daha çok girdiğimiz ve beklenen aşk unsuruna birkaç adım daha yaklaştığımız bir bölümü geride bıraktık. Dizi biraz yavaş tempoda ilerliyor olabilir ama, benim en sevdiğim yanı da bu. Tıpkı yemekler gibi. En güzel yemekler kısık ateşte pişenlerdir çünkü. Tabii sektör fast-food seviyor, orası ayrı bir konu. Umarım Poyraz Karayel kendine bu menüde yer bulur ve uzun süre bırakmaz. Emeği geçen herkesin emeğine sağlık.

Kitapkurdu


*Neco Çelik'in yönettiği 2005 yapımı film.


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER