Sizin en yumuşak karnınız
neresi? Tam nerenize vursalar savunmaya geçersiniz? Sanırım hepimiz önce
ailemizi sonra da sevdiklerimizi diyeceğiz! Mahir'i hep sevdikleri ile
sınadılar, "insan hep mi aynı yerden yer darbeyi" bunu en iyi Mahir'i
görüp, tanıyan bilir. Sıradan insanların hayatlarının nasıl tek bir gün içinde
değiştiğinin kanıtıdır aslında Karadayı kurgusu! Sizi sevdiklerinizle sınasalar
ne yapardınız? Mahir gibi tetik çekmek zor belki ama savunma içgüdüsü insana
hep olmaz denen şeyleri yaptırıyor! Buyurun en iyi kanıt bugün ki bölüm.
Bu çocuğun sebebi Belgin, Belgin'in sebebi de Mahir olacak.
Gayet güzel bir bölüm izledik. Güzel de mesajlar
aldık aslında bu bölüm. Seyit'in (ölmediyse de ölecek, aşikâr) ve Vehbi'nin
gidişine hiç üzülmedik. Vehbi'nin gelişi de gidişi kadar hızlı oldu. Ben Mahir
ile karşılaşmasını görmek isterdim. Belgin'in böylece açığa çıkma ihtimali,
ikili oyunlarının bilinmesi şimdilik bu şartlarda zor gibi. Murat'tan hala bir
atak bekleyenler için diyorum; o da kendine göre Mahir'e bilenip çıkar nasılsa karşısına.
Denizde kum, Mahir'de de
düşman bitmez, her gün biraz daha çoğalıyor maşallah. Seyit gibi bilmem kaç
kişinin kanı ellerinde olan birine, insanın ölürken bile acıması gelmiyor,
beter olsun hatta. Küçük bir çocuğu öldürdüğünü hiç gocunmadan anlatan bir
manyak! Bu ve benzeri insanlar için ölümün bile bir lüks olduğunu düşünüyorum.
Suna gene dış sesimiz olarak haklıydı, lime lime etmek varken Seyit'i mecburen
vurdu Mahir! (Evet, inanmazsınız ama şiddetin her türlüsüne karşı biri diyor
bunu!)
Öyle bakıyorsun da senin de o gülüşünü soldururlar.
Peki, şimdi neler olacak?
Mahir'in gene tüm ayarlarıyla oynadılar, bundan sonra normal olur mu Mahir?
İşte bunlar merak konusu.
Bölüm bitti; Küçük Nazif'i ve giden tüm
masumları öldüren ve daha feci bir sonla gitmesini istediğim Seyit'in en son
kazığının neticesinin nereye varacağını düşünüyorum saatlerdir. Seyit'in
Mahir'e kurduğu o cümlelerden, özellikle de "sen hiç birinin hayatına son
verdin mi?" sözünü işitince tamam dedim, bu bölüm o bölüm! Hani sayıklayıp
durduğun hikâyenin kırılma noktası tam da burasıymış, sevin! Ama sevinecek bir
şey göremedim bakınca. Hele ki 94. bölümle gelecek şoku duyunca çekinmiyorum
desem yalan olur. Ama korkularla yaşaya yaşaya insan, korkmamayı da öğreniyor!
Tek güzel şey Mahir ile Feride aşkı ve tek dayanağım burası. Mahir'in Turgut'u
vurduğu vakit Feride'nin tepkisini düşündüm, bir oh dedim. El ele, can cana
görmek tek arzum yine yeniden ikisini.
Son sahnede Seyit'in ağır tahrik cümleleri
sebebiyle içimde coşan "Mahir katil mi oldu/olacak?" sözüne bir sus
diyorum. Mahir hedefin her ne kadar kendi olduğunu bilse bile, bunu ilk ağızdan
duymak oldukça sert oldu onun için de. Sonunda beklenen oldu ve tetik çekildi.
Mahir önceden de vurana elsiz, sövene dilsiz değildi. Ama kabul edelim ki
Mahir'in en olmaz yerine vurdu Seyit. Tam da böyle olduğu için Mahir'in yaptığı
nefsi müdafaa benim gözümde. Tabii bu sadece benim gözümde. Bakalım hayat bizim
gibi düşünüyor mu, yoksa bizi dondurucu ayrılık günleri mi bekliyor?
Biz böyle güzel güzel bakışıyorduk. Sonra geldi bir münasebetsiz, Feridemi korkuttu!
Ben bir bakarım sakinleşir yine Feridem.
Feride'nin Mahir'in başına bir şey gelecek
korkusunu anlamak gerek. Böyle büyük severken hele ki Mahir gibi birini tercih
ettiyseniz, hep eliniz kalbinizde yaşarsınız. Onu güvende görünce de boynuna
atlar hayallere dalarsınız. Bu yazıyı yazarken henüz beş yaşında olan yeğenim
yanımda uyuyor. Arada elime sarılıyor, dokunup güvende olduğunu düşünüp kaldığı
yerden uykusuna devam ediyor! Demek ki insan büyük de olsa, çocuk da olsa güven
verecek birine dokunmak istiyor! Seyit'in bol gürültülü notunun ardından sonuç
aynen bunu söyledi. Mahir'in Boynuna sarılıp korkusunun geçmesini bekledi
Feride. Feride'nin gözünde Mahir için hep endişe olacak bu yolda oldukça.
Mahir'in gözünde de "sevdiğim benim yüzümden daha ne kadar tehlike
atlatacak" korkusu. Ama biliyoruz ki ikisi için de tek güvenli yer, liman
yürekleri. Ötesi yok.
Ne zaman mevzumuz çocuklarla ilgili hayallere
gelse başımıza felaketler geliyor. Ne kadar sıradan bir hayal aslında değil mi;
büyük sofralar kurup çocuklarıyla Mahir'i beklemek. Dünyanın en imkânsız
hayalini kuruyor gibi Feride. İlknur'un sorusu gibi "bitti mi?" daha
dur yeni başladık! Katili bulunca, vurunca nedir bitecek olan, nedir başlayacak
olan yeni süreç bunu kimse bilmiyor henüz.
El sıkışalım mı ortak!
Kötülükte bir dünya markası olan Mehmet Saim
kanlı çetelesine bir değil tam üç isim daha yazdırdı ve artık mühim bir iş
ortağı var Belgin! Bugün Belgin cephesinde belki de en mühim şey
artık tamamen özgür bir kadın olduğudur. Bundan sonra arkasında Mehmet Saim'in
gücü ile büyüdükçe büyüyecektir.
Dosdoğru dost.
Nazif Baba ve Dalyan Rıza'yı ortak acı bir araya
getirdi. İkisi de hayat arkadaşını yitirdi. Acıların paydasında birleşen
insanlarız biz, dargın da olsak bu böyle. Kimde aynı acıyı görsek belki
"derman" diye koşmak bundandır. Dağılan bir kalbin yapıştığını
defalarca görmüş biri olarak Orhan'ın da Zehra'ya duyduğu aşk bir adım öteye
gitmesine müsaade etmeyecek. Bunu da göreceğiz.
Diziyi ilk izlediğim günden beri aynı şeyi
düşünüyorum ve her fırsatta söylüyorum. Ne olursa olsun, ne yaparsa yapsın
Mahir katil olmasın. Ne birini yaralamak, ne de birini dövmek can almak gibi
bir şey değil. Mahir'i diğerlerinden ayıran özellikleri var dedim durdum hep.
Hele ki vicdanı. Onu bir gün ellerinde öldürdüğü birinin kanı ile çocuklarına
sarılırken görmek istemiyorum. Bu en büyük temennim.
Aşka biraz daha inandım bugün. Yanlış kişi bile
olsa iyileştirici gücüne özellikle. Aşk sen ne tatlısın ya. Ne büyük acıları
unutturuyorsun insanlara. İlknur'u Seyis için hazırlanırken görünce hayata hiç
dönmeyecek gibi olduğu günler geldi aklıma. İlknur'u bile hayata döndüren bu
aşk, var olan ve bir sımsıkı sarılı iki aşığa neler neler borçlu. Hala alacak
haneleri boş. İnsan başına gelecekleri bilemeyince her gelecek şeye
"eyvallah" diyesi geliyor. Biz ki tepeden bırakılıp gerçekten parça
parça olup toplanmış izleyiciyiz. Gene düşeriz ama daha sağlam kaynar
yaralarımız. Daha önce olduğu gibi.