Yeryüzünde sevgiyle ilgili yapılmış en muhteşem tanımlardan biri de Bedri Rahmi Eyüboğlu şiiri olan Çakıl’dadır kanımca. ‘Seni düşünürken
bir çakıl taşı ısınır içimde’ dizesini buraya bırakırken ben, size de şiirin
tamamını okumanızı şiddetle öneririm, gününüz aydınlanır. Bu dize her seferinde
bir gülümseme getirir yüzüme, birini sevmenin ne şahane bir şey olduğunu
hatırlatır. Kimsenin daha önce bulmadığına inanamadığınız bir hazineye sahip
olmak gibidir sevmek, birinin herkesten iyi tanımanın yersiz ama çok tatlı
gururudur. İstanbullu Gelin'in 31'inci bölümünde Süreyya Faruk’a sarılıp ona olan
sevgisini anlattığında da bu dize düştü aklıma.
‘Dengeni seviyorum, esip
gürlerken sağduyunu hiç bırakmamanı seviyorum. Sevgini, şefkatini, söylemeden
duymanı, göstermeden görmeni, bana verdiğin huzuru, hep orada olmanı, içime
dolan huzuru. Faruk sen bir hayal kahramanısın ve ben bu dünyanın en şanslı
kadınıyım.’
Bizim dev bir hödük olmakla,
Süreyya’nın içindeki bütün renkleri öldürmekle suçladığımız Faruk için Süreyya
bunları düşünüyormuş meğerse. Bir insanda başka kimsenin görmediği şeyleri
görmek, bunları görmek için emek harcamak sevmenin ta kendisi değilse nedir?
'Düşünülmek ne güzelmiş' demişti daha önce değil mi?
Bölümde sevgisiyle gözlerimi
dolduran bir diğer kadın ise Esra oldu. Esra’nın Fikret’e ‘Arkadaşlarla size
bir hediye aldık’ diye aşkını hafifletmeye çalışarak verdiği mızıka sadece Fikret’in
değil, benim de içimin yağlarını eritti. Evli bir adam olan Fikret’in başka bir
kadınla yakınlaşması ayılıp bayılarak bahsedeceğim bir durum değil elbette ama
karısının ondan bahsederken de ‘Fikret 3 yaşından beri bana aşık anne’
demesinin canımı çok sıktığını da inkar edecek değilim. Bir insanın sevgisini
bu kadar cepte görüp ona bu kadar yüklenmek sadece karı-koca değil, hiçbir ilişkide
kabul edilecek gibi değildir (abisine aşık olup kardeşiyle evlenmekten
bahsetmiyorum bile). Sadece birkaç aydır tanıdığı bir kadın onun anlattığı
kaybolan mızıka hikayesini hatırlayıp buna göre bir hediye seçmişken, karısının
ona kol düğmesi alması Fikret’in ne büyük bir hata içinde olduğunu vurdu
yüzüne. Yeni yılda İpek’ten kurtulmasını – Esra için ya da değil- gönülden diliyorum.
Can't touch this
Gelelim hediyelerden çıkan bir
başka sonuca. Bu sonucu çıkarmak için hediyeyi görene kadar beklememize gerek
yoktu aslında ama bizim çoktan gördüğümüzü Osman’ın da nihayet anlaması
açısından Burcu’nun ona o kırmızı kazak ve metalik coşkulu montu alması büyük
isabet oldu. Etrafında istediği gibi bir sürü erkek varken sırf hayatında bir
değişiklik olsun diye alemin en naif adamı Osman’ın hayatına zorla giren, sonra
da onu kendi istediği birine evirmeye karar veren Burcu’nın hadsizliği yılın en
büyük gaflarından biri oldu. Osman’ın aşkından kurtulmaya çalıştığı kadın ona
bir şiir kitabının ilk baskısını arayıp bulmuşken, bu kurtulma girişiminde can
yeleği olarak seçtiği kadın ise ona MC Hammer montu getirdi (yaşım icabı bu
montun aklıma getirdiği tek isim bu, liseliler bilmez).
Senenin son İstanbullu Gelin
bölümü bütünüyle pek güzeldi ama ilk önce hediyeler ve anlattıkları ile ilgili
yazmak istedim, bana en çok dokunan ve diğer konularla karıştırmadan bahsetmek istediğim kısmı burası oldu. Osman-Esma konuşması, Süreyya’nın
Can’ın aşkını öğrenmesi, Esma’nın allem edip kallem edip Reyhan’ı alt etmesi ve
elbette Senem’in Esma’ya aldığı zil hediyesi hep aklımda, bilahare yazılacaklar
listemin en tepesinde. Herkese iyi seyirler ve iyi seneler dilerim.